, , , ,

2020 Yılının En İyileri!


2020'nin son gününden herkese merhaba 🙋 Yeni yılınızı şimdiden kutluyorum! Mutluluk dolu, sağlıkla geçireceğimiz, güzel bir 2021 bizleri bekliyordur umarım ✨

Her ne kadar son zamanlarda başımı kaşıyacak vakit bulamasam da artık gelenek haline gelmiş bir en iyiler yazısı için buraya geldim 😊 2020 yılı tüm düzenimi darmaduman eden, beni sudan çıkmış balığa döndüren bir yıldı. Sürekli bir şeylere yetişme, bir şeyleri yetiştirme telaşındaydım. Yeni şartlara uyum sağlamaya çalışmak, benim bütün enerjimi tüketti. Fakat bu senenin bana kattığı şeyler de olmadı değil... Kendimi daha iyi tanıdığımı ve farkındalığımın arttığını düşünüyorum. İstediğim kadar kitap okuyamasam, dizi-film izleyemesem de 2020'yi iyi-kötü bir şekilde arkamda bıraktığım için mutluyum 😇 

Okuduklarımın ve izlediklerimin az olması nedeniyle, geçen sene yaptığım gibi, bu sene de en iyiler listemi kategori başına 3 eserle sınırlandırdım. Bu sene okuduğum en iyi 3 kitabı, izlediğim en iyi 3 dizi ve filmi listeledim. Ancak bu sefer bilgilendirici açıklamalar yazmadım. Sadece en iyiler listemi buraya bırakıp kaçıyorum, yüksek lisans projemin başına dönmem gerekiyor çünkü 😔


Okuduğum En İyi 3 Kitap

1. The Song of Achilles - Madeline Miller


2. Sandman - Neil Gaiman


3. Saga, Cilt 6 - Brian K. Vaughan & Fiona Staples



İzlediğim En İyi 3 Dizi

1. Fleabag


2. Dark


3. Bodyguard



İzlediğim En İyi 3 Film

1. Shaun of the Dead


2. John Wick 3


3. Enola Holmes



post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , ,

Aylık Rapor | Kasım 2020


Sessiz sedasız geçen iki ayın ardından herkese merhaba 🙋 Tam bloga düzeni oturttum diyorum, mutlaka bir şey çıkıyor... Ekimin ortasından itibaren düzenli paylaşımlar yapmaya başlamıştım ki yine bir şeyler oldu. İnişli çıkışlı geçirdiğim haftalar düzenimi altüst etti, heves filan bırakmadı.

Telefonumu servise vermemle başlayayım. Geçenlerde telefonumun bataryasının şişmiş olduğunu fark ettim. Başka bir durum olsa boşverir, telefonu o şekilde kullanırdım. Ama en korktuğum kazalardan biri batarya patlaması olduğundan en kısa sürede servisin yolunu tuttuk kardeşimle. Salgından dolayı sürekli ama sürekli evde duran ben, telefonu servise vermek için de ekimin son gününü buldum 🤷 İlk defa bir depreme evde yakalanmadığım için açıkçası ne hissedeceğimi bilemedim. Telefonu servisten alana kadar da çok garip duygular içindeydim. Çalışanların ilgisi ve anlayışı sayesinde o günleri en hasarsız bir biçimde atlattığımı düşünüyorum.

Yaşananları, yaşadıklarımı buraya uzun uzadıya dökmeyeceğim. Çünkü o duyguları yeniden hissetmenizi ve varsa, travmanızı tetiklemeyi istemiyorum. Sadece benim, ailemin ve yakınlarımın iyi olduğunu belirtmek istiyorum. Hepimize tekrardan geçmiş olsun, diyorum ve neler yaptığıma geçiyorum 😊

Şu fotoğraf, kasım ayını nasıl geçirdiğimin özeti resmen. Tez görünümlü projemle uğraşmasam, sunum hazırlamakla meşguldüm. Bir yandan derslerim de devam ediyordu tabii. Masamdan kahve, dört bir yanımdan da kitaplar eksik olmuyor bu aralar. Sıcacık yatağıma girip elimde kahvemle Sandman okumak istiyorum, fakat günler ne yazık ki 24 saatten ibaret... Goodreads hedefimi nasıl tamamlayacağım konusunda da hiçbir fikrim yok 😔

Durum böyle olunca, ekimde bitirdiğim Sandman'in ilk sayısı ile kalakaldım. Aralık sonuna kadar hedefime ulaşacağıma dair içimde garip bir his var ama, bakalım 😬

Ekimde bana Dizi Notları yazdıracak kadar güzel diziler izledim. Bunlardan ekimin aylık raporunda bahsedecektim ama kafa kalmadı bende o zaman. Ne zamandır adını duyduğum Fleabag'i ve Bodyguard'ı izledim 😏 Fleabag, izlediğim en güzel dizi olabilir 😍 Şimdiye kadar kendisini nasıl oldu da keşfetmedim, hayret ediyorum. Bodyguard'a ise yüksek bir beklentiyle başlamıştım. İstediğimi tam olarak bulamasam da, dizinin seyirciyi koltuğun ucunda tutan atmosferi birçok şeyi telafi etti gibi. Onun dışında, aralarda The Office'e devam ediyorum. Daha önce de dediğim gibi, dizinin gidişatı hakkında spoiler yediğimden o sona olabildiğince geç ulaşmak için elimden geleni yapıyorum. Bu dizilerin hepsi tavsiyemdir, ama özellikle Fleabag'i tavsiye ederim 😉

Hakkında yapılan haberlerden sonra merakıma yenilip Enola Holmes'u izledim. Ama tarih ekim miydi kasım mıydı, hatırlamıyorum. Beklentim fazla değildi, filmin zaman geçirmelik bir şey olacağını düşünmüştüm. Filmi beklediğimden daha kaliteli buldum. Bunun incelemesini de yazmak istiyorum, lakin şu anda pek mümkün görünmüyor 😐 

Siz kasım ayını nasıl geçirdiniz, neler yaptınız?

post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , , ,

Yorum: Dune Tanrı İmparatoru - Frank Herbert

Tür: Bilim Kurgu, Fantastik, Klasik
Goodreads Puanı: 3,86 (67.238 oy)
Orijinal Adı: God Emperor of Dune
Seri: Dune, #4
Yayınevi: İthaki Yayınları
Çeviri: Dost Körpe
Basım Yılı: 2017 (2. baskı)
Sayfa Sayısı: 512

"Ben kutsal kum solucanının, Şeyh Hulud'un dönüşüm geçirmiş haliyim! Ben tanrınızım!"

Frank Herbert, deneylerden çok deneysel yaklaşımların had safhaya ulaştığı, tür içerisindeki "iyi edebiyat iyi edebiyattır"cıları bir araya getiren yeni dalga bilimkurgu akımının en önemli temsilcilerinden. Türün tüm olanaklarını suyunu çıkarana kadar kullandığı Dune serisinin dördüncü kitabı Dune Tanrı İmparatoru ise insan evrimini ve tiranlığı cüretkâr bir biçimde anlatan romanlardan.

Halkı ve gezegeni uğruna II. Leto'nun kendini feda etmesi ve babasının yapamadığını yapıp tanrı olmayı seçmesinin üzerinden üç bin beş yüz yıl geçti. Bu süreç içerisinde gezegen yeni baştan yaratıldı. Bir kişi ise hep oradaydı: Dune'un Tanrı İmparatoru II. Leto.

Arrakis artık yemyeşildi ve su zenginiydi. Fremenler ise bir zamanlar oldukları kabilenin aksine insancıl hatta burnu havada bir halktı. Ve gezegene üç milenyumdur barış hakimdi. Yarı insan yarı kumsolucanı, yedi metre boyundaki Leto adeta bir tiran gibi hüküm sürüyordu. Galaksinin farklı bölgelerinde yaşayanlar ise onu öldürmeyi kafalarına koymuştu.

Ancak Leto geleceğe bakmış ve Altın Yol'un sonunu görmüştü. Bu sonu engellemek için Siona'yı yarattı: Onun bile gelecek görülerinde göremediği biri vardı artık. Bundan böyle, bu evrende her şey mümkündü.

Dune Tanrı İmparatoru, tanrıların yeniden zar atmaya başladığı bir evrene ulaşma mücadelesi.

"Halihazırda kusursuz olan seriye yepyeni katmanlar eklemeyi başarıyor."
-Brian Aldiss

"Uzak gezegen Arrakis'e yapılan dördüncü ziyaret ve her bir cümlesi ilk üçü kadar büyüleyici ve yerinde."
-Time

Dune Tanrı İmparatoru'nu, arkadaşlarla kendi aramızda birkaç yıl önce başlattığımız Dune maratonu kapsamında okudum. Her yıl, daha doğrusu her yaz, Dune ile başladığımız seriye kaldığımız yerden devam ederek maratonu sürdürdük. 2020 yazında ise Dune Tanrı İmparatoru ile bu maratonu şimdilik sonlandırmış olduk. İthaki'nin devam kitaplarını en kısa zamanda çıkarması dileğiyle, diyecektim ki beşinci kitap ön siparişe girdi bile 🙌 Önceki kitapların yorumlarının da blogda bulunduğunu, incelemeye geçmeden önce belirteyim 😏

İnceleme için: Dune, Dune Mesihi, Dune Çocukları

Dune maratonu benim için hayli inişli çıkışlı geçti; Dune'a bayılmıştım, Dune Mesihi'ne ise pek değil, Dune Çocukları seriye olan hayranlığımı güçlendirirken, Dune Tanrı İmparatoru ise beni seriye olan bakışımı ciddi ciddi sorgulamaya itti. Kitaba başlarken çok umutluydum. Çünkü bir önceki kitabı severek okumuştum ve devamının, ilk kitaptan beri aklımda kalan soru işaretlerini aydınlatacak bir içeriği olacağı izlenimine kapılmıştım. Fakat beklediğimden çok farklı bir kitapla karşılaştım ve kitabı, yaklaşık 2 ayda ancak bitirebildim.

Okuma sürecinin böylesine sancılı geçmesinin en büyük nedeni, kitaptaki anlatımın muğlaklığıydı. Aslında kitap, ilahi bakış açısıyla yazılmış; yani olaylar, her şeyi bilen ve gören üçüncü tekil şahıs kullanılarak anlatılıyor. Bu bakış açısı, okurun olay örgüsünü her açıdan görmesine ve daha iyi kavramasına yardım ediyor ama Dune Tanrı İmparatoru'nda anlatımın bu özelliklerinden eser olmadığı gibi, anlatımda tam tersi bir üslup hakim. II. Leto'nun geçirdiği değişim, anlatıma ve hatta tüm kitaba yansımış. Spoiler olmaması açısından II. Leto ile ilgili fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Sadece anlatımın da Leto gibi anlaşılması zor, kafa karıştırıcı ve laf salatası ile dolu olduğunu söyleyebilirim. Kitabı bitirmem işte bu yüzden uzun sürdü. Karakterlerin amaçlarını veya olayların neden-sonuç ilişkisini anlamayı geçtim, yeterli bilgi verilmediğinden önümdeki sayfada o anda neyin tasvir edildiğini bile anlamak çok zordu. Çünkü II. Leto, kitabın anlatımını da ele geçirmiş durumda... Şöyle ki, Leto dönüştüğü şeyden biraz olsun uzaklaşıp insanlığını hatırlar gibi olunca kitabın anlatımı da anlam kazanır gibi oluyor. Onun dışında, 500 küsur sayfalık kitabın neredeyse tamamı boyunca ne Leto'nun aklından geçenler açık ediliyor ne de diğer karakterlerin plan ve programlarından bahsediliyor. Her şeyin sorgulandığı, güvenilmez ve rahatsız edici böyle bir ortamda Leto'dan böcek muamelesi gören karakterler ise daima diken üstündeler. Dune Tanrı İmparatoru'ndaki sorun, okurun da aynı muameleye maruz bırakılması... Nasıl ki Leto anlamsız bir ton laf ederek karşısındakini afallatıp her şeyi gizliyorsa, aynısını Frank Herbert de okura yapıyor. Kitabı bitireli kaç hafta oldu; üstünde o kadar düşünmeme, arkadaşlarla tartışmamıza rağmen hala daha kitabın büyük bir çoğunluğuna anlam verebilmiş değilim. Bu tarz bir yaklaşımla, Leto'nun değişiminin vurgulanmaya çalışıldığını düşünüyorum; Leto'nun başkalaşımı her ne kadar çarpıcı bir biçimde betimlense de, Tanrı İmparator'un karşısında durduklarında karakterlerin hissettiğini okurun da hissetmesi pek mümkün değil. O yüzden bunu, okur üstünde de aynı etkiyi bırakma çabası olarak nitelendiriyorum.

Karakterleri beğendiğimi de pek söyleyemem. Serinin önceki kitaplarına göre bunların çoğunun silik, içi boş, figüran görevi gören kimseler olduğu belli... Öne çıkan karakterlerin ise geçmişleri, hedefleri, güdüleri ısrarla bir gizem öbeği halinde tutulduğu için bunların da birkaç bölüm sonra veya hizmet ettikleri amaç gerçekleştikten sonra unutulmaları işten değil. Önceki kitaplardaki karakterlere, karakterlerin sağlam inşaasına bakıyorum bir de, aklıma hemen Paul geliyor ve elimde olmadan Paul ile II. Leto'yu kıyaslıyorum. Ama benzer bir sorumluluğa sahip oldukları için değil; karşıt görüşlerinden ve tercihlerinden, özellikle de birbirinden farklı karakter gelişimlerinden dolayı baba ile oğulu karşılaştırmadan edemiyorum.

Dune Tanrı İmparatoru'nda beni en çok hayal kırıklığına uğratan şey, II. Leto'nun karakter gelişimiydi. Dune Çocukları'nda Leto, kendini göstermeye başlamış gibiydi; üstlendiği sorumlulukla karakterinin daha da gelişeceğini, yapacağı seçimlerle daha da karmaşıklaşacağını düşünmüştüm. Fakat gördüğüm tek şey, Leto'nun karakterinin tıpkı insanlığı gibi gelişmeden biçilmesi ve yerine basit bir şeyin konması oldu. Karakterlerin tiplemenin ötesine geçmesini sağlayan en önemli unsurun, sahip oldukları insanlık olduğunu düşünüyorum. İnsanlık sayesinde okurun empati yapabileceği, bağ kurabileceği, komplike yapılara dönüşüyorlar. Paul'ü de bu yüzden II. Leto'dan daha iyi anlıyorum, daha çok seviyorum. Bence Paul yaptığı hatalarla ve fedakarlıklarla, Dune'daki en insani karakter. Altın Yol'u ve getirdiklerini II. Leto'dan ve herkesten çok daha iyi kavradığını düşünüyorum. Böyle bir gücü ve sorumluluğu, göze alamadığı veya bir şeyleri feda edemediği için reddetmiyor; sonuçlarının büyüklüğünü idrak ettiği ve böyle bir şeyin parçası olmak istemediği için reddediyor.

Anlatım ve karakterler beni hayal kırıklığına uğratsa da, kitabın felsefi yönüne bayıldım. Dune Tanrı İmparatoru okurun aklında, üstünde düşündükçe devam ettiren bir düşünme süreci meydana getiriyor. Anlaşılması güç anlatımına rağmen sonunda okuru, derinlemesine irdelemeler yapacağı bir yola sokuyor. Geleceği görme yetisi her ne kadar evrene deterministik bir işleyiş kazandırsa, geleceği gören her karakterin seçimleri bu görüye mahkum olsa da Paul-II. Leto kıyaslamasının özü de burada, aslında... Geleceği görmeleri, içinden çıkılamayacak bir neden-sonuç zinciri yaratıyor; lakin Paul ve II. Leto'nun buna verdiği tepkiler, baba ile oğulu iki ayrı uca oturtuyor. Okurun tüm bunları kendi değerlerinden ve ahlak kurallarından geçirmesi, bu iki karakterin eylemlerini ve güdülerini değerlendirmesi gerekiyor. Şahsen, bulunduğu paradoksal zemine rağmen bir yol bulup kendi kaderinden kaçabildiği için Paul'e hayranım. Altın Yol'un sorumluluğunu almak istememesini de Dune Tanrı İmparatoru'nu okuduktan sonra daha iyi anlıyorum. II. Leto'nun faydacı ahlak anlayışını ve kurduğu mantığı da anlıyorum fakat bu, onayladığım anlamına gelmiyor. Aksine, kendisiyle görüşlerimiz ne kadar ters olabilirse o kadar ters. Bence II. Leto'nun Tanrı İmparator olarak görülmesinin nedeni, olanları ve olacakları gördüğünden veya dönüştüğü şeyden dolayı değil de Altın Yol namına milyonlarca varlığın seçim yapma hakkını elinden alabilecek güçte olduğu içindir. Daha iyi kavramak için Dune Tanrı İmparatoru'nu tekrar okumayı düşünüyorum. Ama eminim ki, Tanrı İmparator'a dair olan düşüncem ne bu kitabı tekrar okumamla kolayca değişecek ne de serinin sonraki kitaplarıyla...

Muğlak anlatımı ve sönük karakterleriyle Dune Tanrı İmparatoru'nu okurken çok zorlandım. Neyse ki, kitabın felsefi yönü bunu telafi edebilecek kalitede, derin bir sorgulama zincirini besliyor. Hakkında konuşup tartışmak, okumaktan daha keyifli olan tuhaf bir kitap Dune Tanrı İmparatoru. Böyle bir kitaptan sonra Frank Herbert'in nasıl devam edeceğini çok merak ediyorum.



"O bilge adam, servetin bir özgürlük aracı olduğunu gözlemlemişti. Ama servet peşinde koşmak köleleşmeye giden yoldur."





post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , ,

Bilim Kurgu Tavsiyeleri


Bana okumayı sevdiren bilim kurgu, okumaktan en çok keyif aldığım türlerin başında geliyor. Görmeye ömrümün yetmeyeceği gelecekleri, evrenin ulaşılması şimdilik mümkün olmayan köşelerini deneyimleme fırsatı sunuyor. Temeli sağlam, akıl yürütmesi doğru, biraz bilimle biraz da hayal gücüyle beslenen bilim kurgular potansiyel gelecekleri sunmakla kalmayıp geleceği de şekillendiriyor.

Bilim kurguların bu özelliği, geleceği var edebilme gücü, bu türe olan ilgimi, hayranlığımı her bilim kurgu okuyuşumda pekiştiriyor. Bunu herkesin tecrübe etmesini; doğduğu, hapsolduğu zamanın ötesine geçmesini istiyorum. O yüzden uzun zamandır aklımda olan, yazmayı çok istediğim bu konuyu ele aldım.

Okuduğum, izlediğim bilim kurgulardan herkesin mutlaka okuması, izlemesi gerektiğini düşündüklerimi tek yazıda topladım. Hem bilim kurgu okurlarına hem de bilim kurguya yeni başlayacaklara öneri niteliğinde, faydalı bir yazı olur umarım 😇 


Kitaplar


1. Arzın Merkezine Seyahat - Jules Verne




Verne, bilim kurgunun babası olarak bilinen kişilerden. Bilimi hayal gücüyle zenginleştirip okuması nefis eserler kaleme almıştır. Nitekim Arzın Merkezine Seyahat de hayal gücü bakımından zengin, sürükleyici bir bilim kurgu. Verne ile tanışmak için de iyi bir seçim.





2. Ben, Robot - Isaac Asimov




Ben, Robot kısa hikayelerden oluşan, düşündürücü bir kitap. Asimov'un kurgularının yapıtaşı olan Üç Robot Kanunu'nu tanıttığı için Asimov evrenine giriş niteliğinde sayılabilir. Hem bilimkurguya hem de Asimov'a başlamak için ideal bir bilim kurgu.

İnceleme için: Ben, Robot




3. Dune - Frank Herbert



Bir kitaptan, bilim kurgudan çok daha fazlası; bu kurguysa diğer kitaplardaki ne, dedirtecek müthiş bir eser Dune. Karakterleri tiplemelerin ötesinde, anlatımı da gayet açık. Elinizden bırakamayacağınız bir serinin, elinizden bırakamayacağınız ilk kitabı. Bilim kurguya başlamak için uygun olmayabilir, biraz ağır kaçabilir. Fakat hazır filmi de geliyorken Dune, bilim kurgu okurlarının bir sonraki kitabı olabilir.

İnceleme için: Dune




4. Otostopçunun Galaksi Rehberi - Douglas Adams




Rehber'in kurgusu derin, mizahı güçlü, olay örgüsü sürükleyici. Okunacak bir kitaptan ziyade, çılgın yabancılarla birlikte hayatınızın macerasına atılmanızı sağlayacak bir bilet... Bu yolculuğun kesintisiz bir şekilde, keyifle sürmesi için de serinin beşi bir yerde versiyonunu edinmenizi tavsiye ederim. 





5. Saga - Brian K. Vaughan & Fiona Staples




Saga, gerek kurgu ve karakterleriyle gerekse çizim ve renklendirmesiyle adeta bir şölen. Özgün, ilginç, muazzam bir çizgi roman. Konuları açıkça işlediği için biraz yetişkinlere hitap ediyor. O nedenle herkese değil; çizgi roman seven yetişkin bilim kurgu okurlarına önerebilirim.

İnceleme için: Saga





Diziler


1. Battlestar Galactica



Derin karakter analizleri, detaylı kurgusal tarihi ve yoğun felsefesiyle dizinin senaryosu feci kaliteli. Oyuncuların performansları da hayli başarılı. Özellikle psikolojiye ilginiz varsa, BSG'ya bakmalısınız: hem yapay zeka ve bilinç açısından hem de insanlar arası ilişkiler ve karakter gelişimi açısından düşündürücü temalara sahip, enfes bir yapım.

İnceleme için: Dizi Notları | 7




2. Doctor Who



Doctor Who kendine Doctor diyen Gallifreyli bir zaman lordunun maceralarını, neredeyse yarım asırdır anlatan, şahane bir yapım. Dizinin uzun soluklu olmasından dolayı sürekli kendini yenileyen, geliştiren bir yapısı var. 2005'te, 16 yıl sonra televizyon ekranlarına geri dönüşüyle seri klasik ve modern olarak ikiye ayrılıyor. Ben de öncelikle modern seriyi izlemenizi tavsiye ediyorum.



3. Fringe



FBI'ın Fringe bölümünün dünyanın farklı yerlerinde gerçekleşen esrarengiz olayları açıklığa kavuşturması üzerine kurulu bir dizi Fringe. Paralel evrenler, zaman yolculuğu, telekinezi, ışınlanma gibi konular ustaca işleniyor. Dizinin aralarına saklanmış çeşitli işaretlerle, easter egglerle izleyici de karakterlerle birlikte bu olayları çözmeye davet ediliyor. Bence Fringe, tartışmasız en iyi bilim kurgu dizisidir.




4. The X-Files



The X-Files başarılı birçok yapıma esin kaynağı olmuş, nice göndermelerin kaynağı, efsane bir dizi. İki FBI ajanı Mulder ve Scully'nin, çeşitli paranormal olayları araştırması ve doğruyu arayışı işleniyor. Dizi yapım hayatına 1993'te başladığı için işlenen konular biraz miadını doldurmuş olabilir. Fakat çok katmanlı, merak uyandıran senaryosuyla halen daha en iyi bilim kurgu dizilerinden biri.

İnceleme için: Ne(ler) Yapıyorum | 10




5. Westworld



İzleyenin beynine hata verdiren, karmaşık senaryosuyla Westworld bilim kurgu ile aksiyon ve gizemin harmanlandığı, ters köşelerle dolu, inanılmaz bir yapım. Oyuncu kadrosunun ve peformanslarının da efsanevi olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Yaş sınırlaması olan bir dizi olduğundan, ancak yetişkinlere tavsiye edebilirim.






Filmler


1. Arrival



İzlediğim en orijinal bilim kurgulardan biri olan Arrival'ın senaryosu, diğer bilim kurgular gibi aksiyon dolu olmadığı biraz ağır ilerliyor. Fakat bu, filmin eksik veya olumsuz bir yönü değil; aksine Arrival'ı türünün diğer yapımlarından ayıran, özgünleştiren bir özelliği. Uzaylılarla iletişim kurma çabasının işlendiği filmde dilbilim, dilsel görecelik, determinizm gibi konular oldukça yaratıcı bir biçimde ele alınıyor. Anlamak, kavramak için tekrar tekrar izlenmesi gereken bilim kurgulardan...






2. Back to the Future




Back to the Future, tuhaf bilim insanı Dr. Brown ve lise öğrencisi Marty McFly'ın zamanda yolculuk maceralarını konu edinen, kült üçlemenin ilk filmi. Zaman yolculuğu kavramını ve paradokslarını mizahi bir yaklaşımla işleyen, kurgusal birçok ürününün günümüz icatlarına dönüştüğü, kaliteli bilim kurgulardan biri. 







3. Ex Machina




Yapay zekanın teorik ve pratik kısmıyla, neden olduğu problemleriyle, yani her yönüyle ekranlara yansıtıldığı bir film Ex Machina. Felsefi, psikolojik ve ahlaki tartışmaları merkezine alarak izleyenleri düşünmeye sevk eden, komplike bir bilim kurgu. 

İnceleme için: Ex Machina





4. Inception




Beyin yakan, yaratıcı kurgusu ve yetenekli oyuncu kadrosuyla Inception eşsiz bir bilim kurgu. Temposu da yüksek, izleyenleri ekranın başına kilitlemeyi başarıyor. Karmaşık senaryosuyla her izleyişte yeni detaylar fark ettirdiği için defalarca izlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

İnceleme için: Inception





5. Le Voyage dans la Lune




Listenin kapanışını çok değerli bir filmle yapmak istedim. Dönemin bilim kurgu kitaplarının esintisini taşıyan senaryosuyla Le Voyage dans la Lune, ilk bilim kurgu filmi olarak nitelendiriliyor. 1902 yapımı bu filmde bilim kurgu, parodi ve hicivle birleştirilmiş; ortaya etkileyici, eğlenceli bir yapım çıkmış. 







Sizin tavsiye edeceğiniz bilim kurgular neler? Yorum olarak paylaşırsanız sevinirim 😊


post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, ,

Kitap Alışverişi | 23


Yeni bir alışveriş yazısıyla merhaba 🙋 Son zamanlarda arka arkaya kitap aldığım için, incelemeden çok alışveriş yazısı paylaşıyormuşum gibi geliyor 😄 Aslında gerekli olmadıkça kitap almamaya çalışıyorum artık; elimdekileri biraz daha erittikten sonra, o devasa alışverişleri yapmaya dönebilirim. Uygun fiyatlar veya kampanyalar dışında sepete kitap bile eklemiyorum 😏 Nitekim bu alışverişi de kampanyadan dolayı gerçeklştirdim, hem de D&R'dan...

Şimdi, D&R'la biraz sorunlu bir geçmişimizin olduğunu blogun uzun süreli takipçileri biliyordur. Bilmeyenler için, D&R'dan en son yaptığım alışverişin 4 yıl önce olduğunu belirteyim ve alışveriş yazısını da şuraya bırakayım. O alışverişle D&R kendinden öyle bir soğuttu ki beni, mağazasının önünden geçmek bile istemedi canım. Daha sonra fark ettim ki, o zamandan sonra benim gibi birçok kişi D&R ile benzer deneyimler yaşamış. Ben de D&R'ı unutup alışveriş yapabileceğim başka sitelere yöneldim.

D&R'ın İngilizce kitaplarda yaptığı indirimi görünce, tüm bu olanlara rağmen bir çılgınlık yapıp uzun zamandır alınacaklar listemde olan Find Me'yi almak istedim. Kargo ücretsiz olsun diye, yanına Sandman'in yeni çıkan dokuzuncu cildini ekledim. 10 liralık indirim kodunu kullanmak için de sepete Küçük Kadınlar'ı attım ve alışverişimi tamamladım.

Ufak tefek sorunlarıyla, gayet de normal bir alışveriş gerçekleştirdim. Ama D&R standartlarına göre, mükemmel bir alışveriş gerçekleştirdim bence. Hatta, hayattaki tüm şansımı bu alışverişte kullanmış olabileceğimi düşünüyorum 😄

Siparişi çarşamba akşamı oluşturdum. Ertesi günü kargoya verilen kitaplar, tahmini varış süresi pazartesi olmasına rağmen dün elime ulaştı. D&R ve Yurtiçi Kargo göz önüne alınırsa, ne demek istediğim anlaşılacaktır. Üstelik siparişim de eksiksizdi, bu üç kitabı sipariş vermiştim ve elime geçen de bu üç kitaptı.

Tek şikayetim, paketleme ve kitapların durumuyla ilgili... Kitaplar, balonlu naylondan kese gibi bir şeyin içine koyulmuş, ağzı bile bantlanmadan kutulanmıştı. Yine de, balonlu naylon kullandıkları için D&R'ı tebrik etmek lazım. Onun dışında, kitaplarda hafif ezilmeler vardı; düzgün paketlemeyle çözülebilecek bir sorun bu. Beni en çok Sandman'in durumu rahatsız etti. Bunun bir kısmı kitabın basımından, bir kısmı da paketlemeden kaynaklıydı. Arka kapağın üstünden ve altından yapılan fazla kırpmalardan dolayı, sayfaların ve kapağın boyutu tam olarak eşleşmiyor. Ön kapağın bir köşesinden diğerine doğru ise kocaman bir kıvrılma çizgisi geçiyor ve bunun nedeni, hatalı basım değil. Kapaktaki kıvrılma neyse ki çok belirgin değil, kitabı yatay koyduğumda da arka kapaktaki problem görünmüyor. D&R'la haftalar boyunca muhatap olmak istemediğimden, Sandman'in durumunu görmezden gelmeye çalışıyorum 😬

D&R'dan beni oldukça şaşırtan, memnun kaldığım bir alışveriş gerçekleştirdim. Yine de, D&R'dan alışveriş yapmadan önce bir kez daha düşünmeye devam edeceğim. O yüzden, darısı diğer üyelerin D&R alışverişlerinin başına...

post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , ,

Aylık Rapor | Eylül 2020


Yazısız geçen 30 günün ardından, bir başka Aylık Rapor'dan merhaba herkese! Eylül ayını, Instagram ile boğuşarak geçirmek zorunda kaldım. Şöyle ki, ağustos sonu gibi Yorum Cadısı'nın instagram hesabında bir anda blok yedim. Ne yorum yapabildim, ne resimleri beğenebildim, ne de birilerini takip edebildim. Hatta bu yüzden ağustosun raporunu instagramda paylaşamadım bile... Başlarda durumu çok ciddiye almadım; bu sorunun birkaç saate, en fazla birkaç güne geçeceğini düşündüm. Çünkü daha önce de bu tarz sorunlarla karşılaşmıştım ve hesabım, ertesi gün düzelmişti. Ama bu birkaç gün, oldu size 4 hafta! Instagram'a sorunu defalarca bildirdiğim, internette bulduğum her yöntemi denediğim ve gittikçe endişelendiğim bir eylül geçirdim. Geçen hafta bir baktım hesabım düzelmiş ve benim bu problemin kaynağı hakkında hala daha en ufak bir fikrim yok! Benzer şeyler yaşayanlar deneyimlerini paylaşabilir mi? Belki bu sayede, biraz olsun aydınlanırım...

Haftalarca çektiğim şu sorundan dolayı, zaten azıcık olan kitap okuma hevesim de kaçtı. Eylülün çoğunu incik cıncık işlerle geçirdim; takı yapımına sardım, spora başladım ve tabii ki bilgisayarda bolca oyun oynadım. Instagram düzeldikten sonra ise hevesim, hiç olmadığı kadar yükseldi. Öyle ki, aylardır çektiğim şu eziyete bir son verdim; Dune Tanrı İmparatoru'nu sonunda, bugün bitirdim 😎 Böylece, yıllara yaydığımız Dune maratonunu şimdilik sonlandırmış olduk. İthaki Yayınları serinin devamını bastıkça, biz de maratona kaldığımız yerden devam edeceğiz 😉 Üstüne biraz düşündükten, arkadaşlarla kitap hakkında biraz konuştuktan sonra incelemesini yazmaya başlayacağım. Kitabın yorumu en geç haftaya gelir, diye düşünüyorum.

Ekimde şöyle güzel, dolu dolu bir mitoloji şöleni yapmayı çok istiyordum. Lakin tez dönemine gireceğimden, bunu birkaç ay sonraya ertelemek durumundayım. Ben de bir süredir bahsettiğim Sandman'e başlamayı düşündüm. Hem yıllık okuma hedefimdeki eksikleri kapatmak daha kolay olacak hem de bir yandan tezle uğraşacağımdan, beni yormayacak okumalar yapmış olacağım. Çizgi romanlar benim kurtarıcım oldu resmen 😬 Bayağıdır çizgi roman incelemesi de gelmiyordu, iyi olacak bu Sandman okuması 👍

Dizi ve film konusunda gündem ne halde, hiç bilmiyorum. O kadar geri kaldım ki bu konularda... Şu anda deli gibi Dune'un çıkmasını bekliyorum. Okuduğuma göre filmde bazı farklılıklara gidilmiş. Senaryonun, kitaptan hangi açılardan farklılaştığını merak ediyorum. Bu değişiklikleri tespit etmek ve filmin tadını çıkarmak için sabırsızlanıyorum 😇

Siz eylül ayını nasıl geçirdiniz, neler yaptınız?

post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , ,

Aylık Rapor | Ağustos 2020


Bir başka aylık rapor yazısıyla merhaba! Ağustosu sıcaklarla boğuşarak, bolca dinlenerek ve oyun oynayarak geçirdim 😊 Eskiden oynadığım oyunlara güncelleme geldiğini duyunca bilgisayar başına geçtim, oyunlara şöyle bir göz atayım dedim. Ama kendimi biraz fazla kaptırmışım sanırım; bir baktım, ay sonu gelmiş bile 😁

Bu ay, yıllardır uğraştığım hedefime sonunda ulaştım. Dünyalar Savaşı'nın yorumunu yazıp şurada yayımlayarak, yazılacak kitap incelemelerini bitirdim 💃 Bu demek oluyor ki, kitabı bitirdikten hemen sonra incelemesini yazmaya başlayabileceğim artık 🙌

Lakin Dune Tanrı İmparatoru, tüm planlarıma ket vurmuş durumda... Ne planladığım gibi Sandman'e başlayabiliyorum, ne de doyasıya dizi ve film izleyebiliyorum. Kitabı arkadaşlarla beraber okuduğumuzdan, aşağı yukarı aynı kısımlarda olmamız için okumam gerekiyor; daha doğrusu gerekiyordu. Birlikte okuyoruz diye aslında bir yere kadar motive de oluyorum veya kendimi birkaç bölüm daha okumak için zorluyorum. Dune Tanrı İmparatoru'nun anlatımı serinin diğer kitaplarından çok farklı olduğu için ve önceki kitapla arasında zaman açısından bayağı bir fark bulunduğundan, olayları anlamakta ve takip etmekte zorlanıyorum. Bunu bitirmeden bir başka kitaba geçmek de istemiyorum. Anlayacağınız, böyle kalakaldım ve bilin bakalım, grupta kitabı bitirmeyen tek kişi yine kim oldu? 🤦 Dune'un filmiyle ilgili gelen haberleri, fotoğrafları gördükçe ve sızan Dune fragmanını izledikten sonra da gaza gelmedim değil, aslında... Öyleyse kitapla sabahlanacak, uykusuz bir geceye daha hoşgeldin diyorum 💁

Siz ağustos ayını nasıl geçirdiniz, neler yaptınız?

post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , , , ,

Yorum: Dünyalar Savaşı - H.G. Wells

Tür: Bilim Kurgu, Klasik, Korku, Macera
Goodreads Puanı: 3,83 (241.402 oy)
Orijinal Adı: The War of the Worlds
Seri: -
Yayınevi: İthaki Yayınları
Çeviri: Ali Kaftan
Basım Yılı: 2018 (2. baskı)
Sayfa Sayısı: 256

"İnsanlarla karıncalar arasındaki bir savaştan daha fazlası değil bu."

H.G. Wells, bilimkurgunun atası, türe adını altın harflerle yazdırmış en büyük yazarlardan. Zaman Makinesi, Görünmez Adam, Doktor Moreau'nun Adası gibi eserleri ve düşünceleriyle âdeta zamanın ötesinden gelen bir yazar olan Wells, Dünyalar Savaşı'nda istila altındaki umutsuz ve çaresiz bir gezegenin hikâyesini anlatıyor: Dünya'nın.

Gökyüzünden İngiltere'nin güneyine düşen silindirlerin yarattığı merak hemen sonra yerini korkuya bırakmıştır. Dünya, Mars'tan gelen canlıların istilası altındadır. Henüz ne olduğunu anlayamadan Marslılar tarafından katledilmeye başlayan insanlar, var güçleriyle karşılık vermeye ve direnmeye çalışırlar.

Uzaylıların kontrolü altındaki İngiltere'de gerçekleşen olaylara tanıklık eden adsız anlatıcı, insanlığın kaygı verici ümitsizliğinin ve hayatta kalma mücadelesinin karanlık bir portresini çizer. Bir gezegen olarak Dünya en karaklık çağındadır. Dünya'ya kıyasla çok genç olan insan ırkının geleceği ise yalnızca yıldızsız bir gezegen bir gece kadar parlaktır.

İnsanlığın Dünya üzerindeki binlerce yıllık hükümdarlığı son mu bulacak, yoksa bir kurtuluş ihtimali var mı?

Dünyalar Savaşı, modern bilimkurgunun başlangıcı.

Arthur C. Clarke'ın önsözüyle...

"H.G. Wells'in yazdıkları insanı kendine hayran bırakan ve hiçbir zaman tam olarak kavrayamayacağımız türden."
-Orson Welles

"Dünyalar Savaşı, sarsıcı ve şaşırtıcı bir başyapıt."
-Isaac Asimov

Dünyalar Savaşı, Wells'in okuduğum ikinci kitabıydı. Kendisinin daha önce Zaman Makinesi'ni okumuş, şurada da yorumlamıştım. Wells'in kitapları içinde okumayı en çok istediğim eseri Dünyalar Savaşı'ydı. Nitekim kitabı, geçen senenin okuma hedefini tamamlamak için elime aldım ve 2019'un kapanışını Dünyalar Savaşı ile yaptım 😇

Dünyalar Savaşı'nın aslında adını çok duymuştum. Ama o kitapla tanışmam, Youtube'da denk geldiğim ve daha sonra aramama rağmen bir daha bulamadığım bir video sayesinde oldu. Videoda üç ayaklı, metalden, devasa bir uzaylı şehrin sokaklarında geziniyordu. Dikkatimi ilk çeken şey, videodakilerin herhangi bir sahneden alınmamış olmasıydı; duman ve sis içindeki şehri biri amatörce çekmişti. Daha sonra bu çekime uzaylılar eklenmiş, gerçekleşen bu esrarengiz olay videoya alınıyormuş hissini verecek şekilde video düzenlenmişti. Uzaylının yapısı ağzımı açık bırakmış, çıkardığı sirene benzer o ürkütücü sesi ilk kez dinlediğimde ise tüylerim diken diken olmuştu. Yani Dünyalar Savaşı, kitabı okumadan çok önce beni dehşete düşürmeyi, yaratıcılığına hayran bırakmayı başardı. Dünyalar Savaşı ise bu korkuyla karışık hayranlık hissini pekiştirdi.

Bilim kurguda inşa edilen dünyaların, geleceğimizin versiyonlarından biri olma ihtimalinden dolayı bu türü okumak hoşuma gidiyor. Görmeye ömrünün yetmeyeceği kadar uzak bir geleceği deneyimleme ve o yıllarda gerçekleşebilecek şeylere tanık olma fırsatı verilen okurun, zamanının çok ötesinde var olma şansı oluyor. Bunun yanında bilim kurgular, yazıldığı dönemin düşünce tarzından ve biliminden fazlasıyla besleniyor; inşa edilen kurgusal evrenlerin, geleceklerin dayanak noktası bunlar oluyor. Dünyalar Savaşı'nın yazıldığı yıllara, 1890lara bakıldığında Charles Darwin'in çalışmalarının ve Percival Lowell'ın Mars hakkındaki fikirlerinin bu dönemde geniş yankı uyandırdığı görülüyor. Nitekim, Dünyalar Savaşı'nda doğal seçilim teorisinin ve Mars'ta hayatın olabileceğine dair inanışın izlerini görmek mümkün.

Wells'in Zaman Makinesi'ni okuduğumdan bahsetmiştim. Dünyalar Savaşı'nı değerlendirirken aklım sık sık ona kayıyor, bu iki kitabı kıyaslamadan duramıyorum. Wells aslında iki kitabını da dönemin bilimiyle harmanladığı hayal gücüyle kaleme almış; Darwin'in teorilerinden, Lowell'ın kitabından beslenmiş ve ayrıntıları yaratıcılığıyla doldurmuş. Fakat Dünyalar Savaşı'ndaki fikirlerini daha akla yatkın, karakterlerin davranışlarını gerçeklikle daha bağlantılı buldum ben. Mesela, insanlığın uzaylılara vereceği tepkinin aşağı yukarı bu tarz olacağı kanaatindeyim; gelişen teknoloji, saldırı ve savunma cihazlarını değiştirecektir ama insanlar kitaptaki gibi davranacaktır. Aynı şekilde, türlerin yaşam olan diğer gezegenlerden bünyelerine yabancı bir hastalık kapması bence de olası bir durum ve bu ihtimal, diğer bilim kurgularda yeteri kadar göz önüne alınmıyor. Bir de, kurgulanan Marslı teknolojisine ve bunların betimleniş şekline bayıldım. Wells'in karakteri bu icatları bir yandan anlamaya, bir yandan da zamanın teknolojisinin el verdiği ölçüde, dilinde var olan kelimelerle tarif etmeye çalışıyor. Kavramaya çalıştığı teknolojinin günümüz teknolojisine benzerliği, ürkütmüyor değil... Bu benzerliğin üstüne, karakterin kendi uygarlığından on yıllarca ötedeki bir gelişmişlik düzeyini idrak etme ve anlatma çabası yalnızca geleceğe yön veren, başarılı bilim kurgularda görülen o tüyler ürpertici derecedeki sahiciliği daha da öne çıkarıyor. O yüzden, kurguyu daha sağlam buluyorum ve Zaman Makinesi'ni farazi bir senaryo olarak görürken, Dünyalar Savaşı'nın gerçekleşmesi muhtemel bir gelecek olduğunu düşünüyorum.

Wells'in Dünyalar Savaşı'ndaki üslubu bana Jules Verne'i anımsattı; Wells, Verne'in yaptığı gibi, kurguladığı teknolojinin ayrıntılı açıklamalarını okura sunuyor. Zaman Makinesi'ndekinin aksine, sosyolojik eleştirilerini kurgunun geneline yayarak, üstü kapalı bir biçimde yapıyor ve Verne gibi olay örgüsünü ters köşelerle doldurarak ana karakterine daha tehlikeli bir serüven yaşatıyor. Bu yüzden, Verne'i okumayı daha çok seviyorum ben; Dünyalar Savaşı'nı da bu yüzden bir solukta, keyifle okudum.

Kitabın basımından da kısaca bahsedeyim. Kitapta Arthur C. Clarke'ın, Wells'e ve yapıtlarına dair yazdığı spoiler içeren bir önsözü var. Önsözün en beğendiğim yanı ise daha ilk paragrafta spoiler uyarısında bulunması. Benim gibi, spoiler yiyip tüm hevesini yitirmekten korkanlar için bu, ufak ama çok düşünceli bir hareket 😊 Bir diğer sürpriz ise metnin aralarına serpiştirilmiş, yüz küsur yıl öncesinin illüstrasyonlarıydı. Bu karakalem çizimlerin çok belirgin çizgileri yok. Sahnelerin ana hatları kağıda aktarılmış, detayları okurun hayal gücüne bırakılmış gibi... Ama hepsi de birbirinden rahatsız edici, ürkünç ve ilginç eserler. Basımda beğenmediğim tek şey, kapak tasarımı. Bilimkurgu serisinin kapaklarına bayılıyorum fakat bu sefer olmamış sanki. Bu tasarım fazla basit geldi bana, daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum 🤔

Dünyalar Savaşı, gerçekçi kurgusu ve sürükleyici olay örgüsüyle okuduğum en iyi Wells kitabıydı. Onca bilim kurgu yapıtına ilham kaynağı olduğu düşünülürse, Dünyalar Savaşı bilim kurguya başlamak isteyenler için de iyi bir seçenek olabilir. Bu nedenle bilim kurgu okuyan, okumayan herkese bu kitabı tavsiye ediyorum.



"Belki benim istisnai bir mizacım vardır. Deneyimlerimin ne kadarının herkesçe paylaşıldığını bilmiyorum. Bazı zamanlar kendimden ve çevremdeki dünyadan sıyrıldığıma dair tuhaf bir his duyuyorum; her şeyi dışarıdan, düşünülemeyecek kadar uzak bir yerden, zamanın ve mekânın dışından, her şeyin geriliminden ve trajedisinden uzakta seyreder gibi oluyorum. O gece bu hissi çok yoğun bir şekilde yaşadım. İşte düşümün başka bir yönü."





post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, ,

Kitap Alışverişi | 22


Bir başka alışveriş yazısıyla daha merhaba 🙋 Uzun zamandır birkaç ay arayla alışveriş yapmamıştım, yazısını girmek bir garip hissettiriyor 😄 Bu kadar kısa bir sürenin ardından kitap almamın nedeni, yıllık okuma hedefime erişebilmek. Bunun için de geçen sene yaptığım gibi, çizgi romanlara ağırlık vermem gerekiyor. Çizgi roman almışken yanına onu da ekleyeyim, bunu da derken böyle bir alışveriş gerçekleştirdim 😇

Alışverişi, eksik Sandmanleri edinmek için yaptım. Serinin ilk beş cildi kitaplığımda, okunmayı bekliyor. Yaz bitmeden, şöyle nefis bir çizgi roman maratonu yapmayı planlıyorum. Sandmanler, Buffyler ve daha niceleri havada uçuşacak 😍 Böylece hem yıllık okuma hedefime yaklaşacağım, hem de bayağıdır köşede bekleyen Buffy'nin incelemesine el atmış olacağım.

Yine eksikleri tamamlamak için İthaki'nin bilimkurgu klasiklerinden birkaçını aldım. Bundan sonraki alışverişlerimde de aldıklarımın yanına bunlardan 3-5 tane atmayı düşünüyorum. Yoksa nasıl tamamlanacak bu liste...

Bende Everest'ten çıkan basımı var zaten, diye Akhilleus'un Şarkısı'nı aslında almayacaktım. Ön okumaya bakınca, İthaki'nin çevirisini daha çok beğendim; onu da attım sepete... Kitabın incelemesi ise ne zamana gelir, hiçbir fikrim yok 🤷 TSOA'yı edinip bir de paperback olarak okuduktan sonra incelemeyi girerim, diyordum ama dolar malum... Doların halini gördükçe, incelemeyi e-book ve çeviri üstünden yapacakmışım gibi hissediyorum 😑

Phaidros'u kaç yıldır almak ve okumak istiyordum. İş Bankası'nın çevirisini bekledim hep. Sonunda, kitabı sessiz sedasız da olsa çıkardılar. En kısa zamanda okuyup yorumunu yazacağım ✌️

Diğer iki kitap, Kitapsepeti'nin hediyesi olarak geldi. Bilimin Devleri: Charles Darwin, her alışverişe hediyeydi. Poe'nun Bütün Hikayeleri ise yanlış hatırlamıyorsam 200 lira üstüne hediyeydi. Kitapların basımı fena değil, fakat içeriğini inceleme fırsatım olmadı henüz. Bir de şu hediyedir çıkartmalarını kulanmaktan vazgeçseler, müthiş olacak!

Kitaplar hakkında yazmaktan, siparişin ayrıntılarından bahsetmeyi unutuyordum 😬 Siteden en memnun kaldığım alışverişimi gerçekleştirmiş olabilirim. Sadece teminde biraz sıkıntı yaşadık; kitaplar hazır olmasına rağmen, bizim iletişime geçmemiz sonucunda, iki gün sonra kargoya verildi. Onun dışında, paketleme de daha iyi olabilirdi. Nasıl olduysa, bu paketlemeye rağmen, kitaplar sanki gidip kitapçıdan ellerimle ben almışım gibi düzgün ve hasarsızdı. Aman, nazar değmesin; bundan sonraki alışverişlerim de hep böyle, minimum sorunla elime geçsin 🧿

post signature
Paylaş:
Devamını Oku