, , , , , , , , , , , , , ,

Yorum: Dune: Part One (2021)

Tür: Aksiyon, Bilim Kurgu, Dram, Macera
IMDb Puanı: 8,3 (177.229 oy)
Türkçe Adı: Dune: Çöl Gezegeni
Yönetmen: Denis Villeneuve
Oyuncular: Timothée Chalamet, Rebecca Ferguson, Oscar Isaac, Josh Brolin, Stellan Skarsgård...
Vizyon Tarihi: 22 Ekim 2021
Süre: 155 dk.

Uzak bir gelecekte geçen "Dune", ailesi çöl gezegeni Arrakis'in kontrolüne sahip olan Paul Atreides'in hikayesini anlatıyor. Galaksinin farklı noktalarındaki gezegenler, rakip feodal aileler tarafından yönetilmektedir. Çok değerli bir kaynağın tek üreticisi olan çöl gezegeni Arrakis'in kontrolü asil aileler arasında son derece talep görmektedir. "Baharat" adı verilen bu kaynak, yüksek bilinç ve uzun bir yaşam süresi sunarken, beraberinde çok ciddi yan etkileri de getirmektedir. Ayrıca yıldızlararası yollarda gezinmeye yardımcı olan kaynak da bu "baharat"tır. Bu kaynağı elde etmek isteyen feodal rakiplerden Harkonnen ailesi tarafından Paul ve ailesine tuzak kurulur. Bu tuzağın sonucunda Paul'un ailesi darmadağın olarak firari hale gelir. Paul, ailesinin Arrakis kontrolünü yeniden kazanması için bir isyan başlatırken, tüm evrenin seyrini değiştirebilme ihtimalini yakalayacaktır.

Dune'u okuyalı bayağı oluyor. Her şeyine hayran kaldığım, şaheser niteliğindeki bu seriyi yine de geç keşfettiğimi düşünüyorum. Filminin çıkacağı haberini duyunca ise çok sevinmiştim. Frank Herbert'ün kurgusunu ekrana nasıl aktaracaklarını çok merak ediyordum. Nitekim sonunda o an geldi; ertelemelerin, uzun uğraşların sonucunda Dune vizyona girdi. Ben de çok beklemeden filmi izlemeye koştum 😏 

İncelemeye geçmeden önce yazının spoiler içerebileceğini belirteyim. Aslında olabildiğince muğlak olmaya çalıştım. Ama benim spoiler saymadığımı bir başkası spoiler olarak görebilir veya kitabı okumamış ancak filmi izlemiş olan kesim kitapla ilgili spoiler yiyebilir, diye ben yine de yazının başında ufak bir uyarıda bulunayım 💁 

Şu filmden en büyük beklentim, Dune evrenini kitaba olabildiğince sadık bir biçimde ekrana yansıtmalarıydı. Bunun için filmi ikiye bölmeleri yerinde bir karar olmuş. Zira hanedanları, teknolojik gelişmeleri, ırkları, dinleri, dilleri, kültürleri, kısacası Dune'u Dune yapan her ögeyi sayfalardan beyaz perdeye ustaca dönüştürdüklerini düşünüyorum. Binlerce yıl ötedeki gelecek günümüzden fazla koparılmadan, günümüze yabancılaştırılmadan, Frank Herbert'ün kurgularken kurduğu o denge bozulmadan aktarılmış. Film, sırf binlerce yıl gelecekte geçiyor diye ağır teknolojiye de boğulmamış; Dune'un o mistik yönü incelikle korunmuş. Dune'un atmosferini izleyicilere mükemmele yakın derecede sunduğu için film ekibini ayakta alkışlıyorum 👏 

Kitabın kurgusuyla filmin senaryosu kıyaslandığında, Dune evreninin izleyiciyi yutmaması için bazı noktaların atlandığı veya değiştirildiği görülüyor. Mesela kitabın politik yönüne filmde detaylıca yer verilmemiş; hanedanlar ve topluluklar ana hatlarıyla, hikayedeki rollerinin bazında gösterilmiş. Dune'daki zengin olay örgüsü ise biraz kırpılarak film için daha ana karakter odaklı bir senaryo yazılmış. Aynı şekilde, bazı karakterler de ya filmden tamamen çıkarılmış ya da yüzeysel olarak işlenmiş. Ancak Paul ve Jessica için durum farklı. Paul ve Jessica'nın üzerine düşüldüğünü, hatta filmin Paul ve Jessica'nın etrafında şekillendirildiğini rahatlıkla söyleyebilirim. 

Efsanevi oyuncu kadrosuyla beni heyecanlandıran Dune'un oyuncu seçimlerini başarılı buldum. Başta, Oscar Isaac'in Dük Leto için fazla kaba duracağını düşünmüştüm. Bu konuda beni yanıltmalarına sevindim. Stellan Skarsgård'ın Baron Harkonnen olarak bu kadar az replikle böylesine bir etki bırakması ise inanılmaz 😲 Rebecca Ferguson'ın oyunculuğuna da bayıldım. Jessica'nın yapmak zorunda kaldığı seçimlerin zorluğunu, karar verme aşamasında sergilediği duygu yüklü oyunculuğu ile çok güzel gösteriyor. Timothée Chalamet'yi Paul Atreides olarak izlemek keyifliydi. Kendisinin ismini koymakta zorlandığım, tam olarak ifade edemediğim bir havası var. Hem çocuksu hem de ağırbaşlı, feminenliği ile maskülenliğini çarpıştırmaktan kaçınmayan, albenisi yüksek biri. O nedenle, karmaşık ve derinlikli bir karakter olan Paul Atreides'i canlandırması için başka bir ismi düşünemiyorum. Zendaya'nın filmde pek yer almasa da fragmanda fazlasıyla öne çıkmasına ise açıkçası biraz şaşırdım. Fragmandan hareketle Chani'ye ağırlık verileceğini sanmıştım. O noktada biraz ters köşe yapmışlar gibi geldi. Sonuçta Chani'nin Dune'daki önemi belli. Buna, filmin açılışını Chani ile yaparak dikkat çekildiğini düşünüyorum. Kendisini ikinci filmde bolca göreceğimizden de kuşkum yok. 

Film müzikal açıdan incelendiğinde bir ziyafet vaat etmiyor gibi görünüyor. Zira filmin soundtrackı tek başına ele alındığında pek bir şeye benzemiyor. Hayal kırıklığı bile yaratabilecek olan bu albüm, ancak Dune içinde var olabiliyor. Çünkü insanı minicik hissettiren kurgusal mimarisi, nefes kesen manzara görüntüleri, ilgi çekici kostümleri gibi görsel ögeler nasıl ki Dune'u oluşturuyorsa; albümdeki her bir eser de Dune'un bir parçası. Film izlendiğinde seslerin, kullanılan parçaların Dune için hayati öneme sahip olduğu görülüyor. Hatta bence, görsellik kadar sesleri kullanımıyla da öne çıkan bir yapım olmuş Dune. Paul'ün ve Bene Gesseritlerin "ses"i kullandığı sahnelerdeki o sessizlik ve ardından duyulan kuvvetli bas tonu, izleyiciyi ekrana kitliyor. Baron Harkonnen'ın hareket ettiği sırada kullanılan melodiler, Baron'un ihtişamını ve ne kadar tehlikeli bir varlık olduğunu sergiliyor. Bu gibi kısımlarda parçaların doğru kullanımı tüyleri diken diken ediyor. 

Dune filmi, anlatmaktan çok göstermek üzerine kurulu bir yapım; görsellerin ve seslerin uygun kullanımı ile izleyicisine muazzam bir deneyim sunuyor. Aynı zamanda Frank Herbert'ün Dune'unun da incelikle aktarıldığı görülüyor. Her ne kadar bu, ufak değişiklikler yapılarak gerçekleştirilse de tüm bu değişiklikler yapılmadan bir Dune çekilebilir miydi, emin değilim... O yüzden Dune'u başarılı bir uyarlama ve nefis bir film olarak nitelendiriyorum. Kitabın okurları hayal kırıklığına uğramayacaklardır. Dune evrenini bilmeyen izleyicilerin ise filmden aynı tadı alacaklarını sanmam. Tavsiyem, önce kitabı okumaları yönünde olacak. Yine de filme klasik bir bilim kurgu filmi gözüyle bakmazlarsa daha çok keyif alacaklarını düşünüyorum. 




post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , , , ,

Yorum: Karanlıkta Fısıldayan - H.P. Lovecraft

Tür: Bilim Kurgu, Klasik, Korku, Öykü
Goodreads Puanı: 3,92 (3.073 oy)
Orijiinal Adı: The Whisperer in Darkness
Seri: -
Yayınevi: İthaki Yayınları
Çeviri: F. Cihan Akkartal
Basım Yılı: 2020 (2. baskı)
Sayfa Sayısı: 88

Cthulhu Mitosu'nun bir parçası olan ve birçok yazara ilham veren Karanlıkta Fısıldayan, Profesör Alberth Wilmarth'ın bilinmeyene doğru çıktığı korku dolu bir yolculuğu konu alıyor.

Vermont civarında yaşanan büyük bir selin ardından bazı açıklanamayan olaylar yaşanmaya başlar. Profesör Wilmarth tüm bunlara mantıklı açıklamalar getirmeye çalışsa da çevredeki bir çiftliğin sahibinden alacağı mektuplar ve bu mektuplarında ona anlattıkları Profesör'ün bilime ve mantığa olan bağlılığını sarsacaktır. Tüm bunlar yalnız yaşayan bir çiftçinin sanrılarından mı ibarettir yoksa her şeyin arkasında çok daha habis bir şey mi yatmaktadır?

Tepelerin arasında yaşayan bir şeyler gerçekten var mı?

"Lovecraft şüphesiz yirminci yüzyılın en büyük korku yazarıdır."
-Stephen King

Karanlıkta Fısıldayan, Lovecraft'ın okuduğum ilk kitabıydı. Yazarın İthaki'den çıkan kitaplarını set olarak aldığımdan, kendisiyle tanışmak için elimde seçenek çoktu. Kitapları okumak için kronolojik sırayı takip etmeyi düşünmüştüm. Fakat daha sonra, en iyisini okuyarak beklentimi yükseltmek yerine ilgimi en az çeken ve puanı daha düşük olan bir kitabı, Karanlıkta Fısıldayan'ı ilk önce okumayı seçtim. 

Kitabın kurgusunu yer yer ilgi çekici buldum. Hakkında okuduğum kadarıyla, Lovecraft'ın kurguladığı yaratıkların sayfalardan fırlayacak kadar canlı ve okuru derinden sarsacak kadar korkutucu olduğunu düşünmüştüm hep. Ancak Karanlıkta Fısıldayan'da bunu göremedim. Öncelikle kitabın yaratığını, Mi-Go'yu zihnimde canlandırmakta çok zorlandım. Bunun nedeni betimlemenin zayıflığı da olabilir; Lovecraft'ın birbiriyle alakasız uzuvlara sahip bir ırk tasarlamasıyla, hayal etmesi güç bir varlık yaratması da olabilir. Bu kısmı kafamda somut bir şeye oturtamadığım için kitaba devam etme veya kitabı elime alma taraftarı değildim pek. O nedenle, ilk bölümlerde kitabın beni içine çekemediğini söyleyebilirim.

Aynı şekilde, olay örgüsünün de daha iyi olabileceğini düşünüyorum. Özellikle, kitabın ilk yarısını okurken inanılmaz derecede sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Öyle ki, olaylar aynı monotonlukta devam etseydi kitabı yarıda bile bırakabilirdim. İlk yarının sönüklüğünü kısmen Mi-Go'nun merakımı cezbetmeyecek bir ırk olmasına, kısmen de ilk yarının olaysız geçmesine bağlıyorum. Zira kitabın son yarısı, önceki bölümlere kıyasla beni aldı, uçurdu... Hele o çarpıcı sonu yok mu... Kitabın son yarısının heyecanı ve sürükleyiciliği yüksek olsa da bu, olay örgüsünün tahmin edilebilir olduğu gerçeğini değiştirmiyor 🤷 

Anlatım açısından Karanlıkta Fısıldayan, bana Dracula'yı anımsattı. Geçmişte gerçekleşen olaylar Dracula'daki gibi mektuplar üzerinden, yazı yoluyla veya o havayı verecek bir tarzda anlatılıyor. Dracula'yı okuduğum sırada izleniyormuş hissinin üstümden atmakta zorlanmıştım. Lovecraft anlatımıyla, bu derecede olmasa da benzer duyguları uyandırmayı başardı. Lovecraft'ın diyalogları nadiren kullandığı, gotik unsurları bulunan, ilginç öyküleme tarzını beğendim.

Lovecraft'ın hayal gücüne hayran kaldım. Mit ve efsanelerdeki yaratıkları, dünya dışı varlıklar olarak açıklaması ve bu çerçevede ele alması bence yaratıcı olduğu kadar akla yatkın da geliyor. Zaman yolculuğu, ışık hızını aşan seyahatler, beyni vücut dışında yaşatacak gelişmiş teknolojik yöntemler gibi fikirlerin ayrıntısına çok girilmese de bunların, bilinmeyenin uyandırdığı korkuyu beslemek amacıyla kullanılması hoşuma gitti. Karanlıkta Fısıldayan'ı, her ne kadar bilim kurgu ögeleri içerse de bir bilim kurgu kitabı olarak göremiyorum. Gotik yanı daha baskın geliyor. Yine de kitabın temelindeki bilim, döneminin biliminden ve bilimsel keşiflerinden faydalandığı için sağlam diyebilirim. Mesela, Lovecraft'ın Karanlıkta Fısıldayan'ı yazmaya başladığı sırada Plüton'ün keşfi gerçekleşmiş 😲 Lovecraft, bu gezegenin keşfinden etkilenmiş olacak ki yeraltı tanrısının adını taşıyan bu gezegeni kitabında, ismine yakışır bir bağlamda kullanmayı tercih etmiş.

Lovecraft'ın çılgın hayal gücü gibi şairane üslubunu da çok etkileyici buldum. Özellikle yaptığı benzetmelerin inceliğini, olaylarla ve durumlarla ahengini bir tabloyu inceler gibi okudum. Lovecraft'ın kalemi gerçekten de büyüleyici... Uykuyla uyanıklık arasındaki o bilinç düzeyinde, insan ne kadar aklı başında olursa olsun, üstünden atamadığı garip bir ruh halinde oluyor ya... İşte, insanın gerçekliğini çarptıran bu huzursuzluk hissini Lovecraft, usta kalemiyle nefis bir biçimde hissettiriyor.

Kitabın basım ve çevirisine de kısaca değineyim. Karanlıkta Fısıldayan, İthaki'nin Karanlık Kitaplık dizisine ait bir öykü kitabı. Bilimkurgu Klasikleri'nde olduğu gibi bu dizinin kapaklarını da çok beğeniyorum. Kapaktaki çizim kitabın en vurucu yerini tasvir ettiğinden olsa gerek, bu hikayeye daha iyi bir kapak tasarımının yapılamayacağını düşünüyorum. Basımda hoşuma giden diğer unsur, satır aralığının bir tık fazla olması. Yazı tipi de bir farklı geldi, onu da sevdim. Kısacası gözleri yormayan, rahatça okunan bir basımı var kitabın. Çevirisine de şöyle bir bakmıştım. Başarılı bulduğumu söyleyebilirim.

Kurgudan ve olay örgüsünden umduğumu pek bulamasam da Lovecraft'ın eşsiz hayal gücü ve etkileyici üslubu bunu fazlasıyla telafi etti. Betimleme ağırlıklı anlatımı ve vurucu sonuyla Karanlıkta Fısıldayan'ı beğendim. Lovecraft'ın öteki kitaplarına kıyasla daha az takdir gören bu kitabı bile böyleyse, diğer kitaplarını çok merak ediyorum; okumak için de sabırsızlanıyorum.



Mutlak tuhafla yakın temas, çoğu zaman ilham vermekten çok dehşete düşürür...





post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , ,

Lanetli Maraton | Ekim 2021 | Liste


Farklı bir yazıyla herkese merhaba 🙋 Yılın en sevdiğim mevsimi, sonbaharın ortalarındayız artık. Soğuyan havalar, yağmur kokusu, yumuş yumuş battaniyeler, sıcacık içeçekler... Kısacası tam da kitap okunacak havalar benim için 🖤 Hem şu zamanı en iyi şekilde değerlendirmek hem de okuma hedefimde ilerleme kaydetmek için Karanlık Şato'nun her ekim düzenlediği Lanetli Maraton'a katılıyorum 🎉 

Maratona katılmak için sunulan üç nesneden birini seçmeniz gerekiyor. Ben, her ne kadar içimden el aynası demek geçse de tüy kalemi seçtim. Sonradan pişman oldum mu, hayır. Ancak tüy kalemin maddelerinin beni epeyce zorladığı ve zorlayacağı kesin 😬 

Bu seneki maratonun konseptini şahsen ben çok beğendim. Siz de katılmak isterseniz Karanlık Şato'nun şuradaki Instagram hesabını ziyaret edebilirsiniz. Maratonu daha eğlenceli hale getirmek için seçtiğiniz nesnenin maddelerine önceden bakmamanızı tavsiye ederim 😏 

Spoiler vermemek adına hangi kitabı hangi madde için okuyacağımı belirteceğim sadece. Maddelerin ayrıntılı açıklamalarını Karanlık Şato'nun Instagram hesabında bulabilirsiniz. Maratonda okumayı planladığım kitaplar şu şekilde: 

(1) Mezarlık Kitabı: Cilt 1 
(2) İlahi Komedya 
(3) Fahrenheit 451: Çizgi Roman Uyarlaması 
(4) Dune Sapkınları 
(5) Cthulhu'nun Çağrısı 
(6) Aşk ve Gurur ve Zombiler 

Ekim ayının temasına ve kulübün ruhuna sadık kalmak adına olabildiğince korku, gizem gibi türlerden kitaplar seçmeye çalıştım. Bu maraton için Lovecraft'ın setini almıştım, listeye o kitaplardan da ekleyebildiğimi ekledim. 

Şu İlahi Komedya gözümü acayip korkutuyor, yaklaşık 11 yıldır kitabı okumayı hep sonraki senelere bırakıyordum. Bakalım, bu maraton vesilesiyle kitabı okuyabilecek miyim... Pek sanmıyorum ama, neyse 😬 Gerçi, ilerleyen günlerde İlahi Komedya'yı değiştirip yerine başka bir kitap da koyabilirim. Çünkü İlahi Komedya'nın o maddeyi karşıladığından pek emin değilim. Aklımdaki diğer kitapları kitaplığın derinliklerinde aramaya üşendiğimden, şimdilik ikinci maddeye gözüme ilk çarpan kitabı yani İlahi Komedya'yı koydum. 

Aynı şekilde Dune Sapkınları'nı da değiştirebilirim. Bunun için kitaplığı biraz daha kurcalamam, rafların arkalarına bir göz atmam gerekiyor. Listemi hafifleştirmek adına da listemin içine bolca çizgi roman sıkıştırdığımı görmek, sizleri şaşırtmayacaktır diye tahmin ediyorum 😏 

Şu anda Lovecraft'ın Karanlıkta Fısıldayan'ını okuyorum. Onu bu akşam bitirip hemen maratona başlamak istiyorum. Maratona katılmayı düşünenlere ve katılanlara kolaylıklar diliyorum! 👻 

post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , ,

Kalp Çarpıntısı ve Muzır Neşriyat Üzerine...


Geçtiğimiz aylarda Kalp Çarpıntısı'nın bazı kitap satış mağazalarında satışının durdurulduğu, internet sitelerinden kaldırıldığı haberini almıştık. Kısa bir zaman sonra da seri, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından muzır neşriyat ilan edilmişti. Yani Kalp Çarpıntısı, 18 yaşından küçüklerin maneviyatına (!) zarar verecek bir eser olarak tanımlandı. 

Bu karar sonrası kitabın satışına kısıtlamalar getirildi. Serinin ciltlerinin satışı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu'na göre 18 yaşından büyüklere, dışı zarf veya poşetle kaplanarak yapılıyor. Bu kaplamanın üzerinde ise sadece kitabın adı ve küçüklere zararlı olduğu uyarısı yer alıyor.

Aynı zamanda, serinin tanıtımını yapmak da suç sayılıyormuş. O nedenle, üzülerek bildiriyorum ki şu anda serinin incelemesini blogda yayımlayamıyorum 😔 O para cezasını karşılayabilecek kadar zengin değilim, arkadaşlar 😐 Ama ben yine de oturdum, serinin ayrıntılı incelemesini yazdım. Yazıyı fotoğraflarla destekledim, zenginleştirdim. Hatta yazının deneme yayınını bile gerçekleştirdim. Yazı şimdilik taslaklarda, yayımlanmayı bekliyor. Yayımlayacağım günün de çok uzak olmadığına inanıyorum 🌈

Aşk aşktır, diyorum ve Yabancı Yayınları'nı cesaretlerinden dolayı tebrik ediyorum ❤️🧡💛💚💙💜

post signature
Paylaş:
Devamını Oku