, , , , , , , , ,

Yorum: Aşk ve Gurur ve Zombiler - Jane Austen & Seth Grahame-Smith

Tür: Aşk, Korku, Mizah, Paranormal 
Goodreads Puanı: 3,31 (136.384 oy) 
Orijinal Adı: Pride and Prejudice and Zombies 
Seri: Pride and Prejudice and Zombies, #1 
Yayınevi: Domingo Yayınevi 
Çeviri: Dost Körpe 
Basım Yılı: 2016 (3. baskı) 
Sayfa Sayısı: 308 

"Şu evrensel olarak kabul edilen bir gerçektir ki, beyin sahibi bir zombi daima daha çok beyne ihtiyaç duyacaktır."

Sessiz sakin İngiliz köyü Meryton tuhaf bir salgının pençesinde... ölüler diriliyor! Elizabeth Bennet zombi tehdidini ortadan kaldırmakta kararlı ama kibirli ve bir o kadar da çekici Bay Darcy'nin gelişiyle dikkati kısa sürede dağılacak. İki taze aşık arasındaki eğlenceli ve "nispeten uygarca" geçen duygusal çatışmaları, zombilerle yaşanan ve pek de duygusal bir yanı olmayan kanlı çatışmalar takip edecek.

Romantizm, kalp kırıklıkları, kılıç darbeleri, yamyamlık ve binlerce çürüyen cesetle dolu Aşk ve Gurur ve Zombiler, tüm zamanların en büyük başyapıtlarından birini yutkunmadan okuyacağınız bir kitaba dönüştürüyor.

"Asıl mesele şu: Bay Darcy'ye hastalık bulaşırsa, Elizabeth onun kellesini zamanında uçuracak kadar cesur olabilecek mi?"

Aşk ve Gurur ve Zombiler'i yıllar önce kitap fuarından almıştım. Aldığım sırada Gurur ve Önyargı'yı okumamıştım henüz. Ancak kitabın konusu ilgimi bayağı çekmişti. Kitabı geçtiğimiz aylarda, Lanetli Maraton kapsamında okuma imkanı buldum. Beni fazlasıyla eğlendiren, sayfaları birbiri ardına çevirdiğim bir okuma oldu.

Kitabın kurgusu hiç de beklediğim gibi değildi. Bu ister kitap, ister dizi veya film olsun, zombilerin bulunduğu pek çok eseri tükettiğimi söyleyebilirim. Zombilerin varlığının insanlar üstündeki etkilerini farklı eserlerde, farklı şekillerde gördüm. Hepsinde de hükümetlerin düştüğü, medeniyetin yok olduğu, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamak ve hayatta kalmaya çalışmakla uğraştığı senaryolar mevcut. Aşk ve Gurur ve Zombiler'de ise durum biraz farklı. Dönemin âdâb-ı muaşeret kurallarının geçerliliğini koruduğu, insanların bu yeni duruma hızla uyum sağladığı, çeşitli tedbirlerle önceki hayat tarzının devam ettirilmeye çalışıldığı fakat yaşayan ölülerden dolayı şiddetin normalleştiği ve kadınların da savaşçı olabildiği bir dünya kurgulanmış. Gurur ve Önyargı'nın ait olduğu döneme zombilerin dahil edilişiyle tuhaf, ancak bir o kadar da eşsiz bir eser meydana gelmiş.

Aynı şekilde, anlatımın da böyle olacağını düşünmemiştim. Gurur ve Önyargı'nın ciddi, aklı başında ve uygun çıkarımlar yapan yani Elizabeth Bennet'ı yansıtan bir anlatıcısı vardı. Aşk ve Gurur ve Zombiler'deki anlatıcıda ise bu eşleşme bulunmamakla birlikte; kurgunun garipliğine yakışan, kaotik ve nükteli yönleri öne çıkan bir anlatım hakim bu kitapta. Bu yönüyle kitabın biraz da kara mizaha kaydığını söyleyebilirim.

Kurgu ve anlatımdan, Aşk ve Gurur ve Zombiler'in özgün bir eser olduğu çıkarımı rahatlıkla yapılabilir bence. Grahame-Smith her ne kadar kendi kitabında Austen'ın kurgusunu işlemiş olsa da bu kurguya kattığı unsurlar ve bu unsurların kurguya yediriliş biçimleriyle ortaya yeni bir ürün çıkarmış oluyor. Öyle ki, bazı diyalogların ve betimlemelerin Gurur ve Önyargı'dan birebir alındığı bariz. Olay örgüsünün de Gurur ve Önyargı'nın izinden gittiği görülüyor. Ancak zombi teması, tüm bunların yeniden şekillendirilmesini gerektiriyor ki bu durum, yazarın orijinal kitaba bağlı kalarak bir şeyler üretmesi, kolay olmasa gerek... İşte, bu noktada Grahame-Smith yaratıcılığını ve üslubunu konuşturuyor. 

Çeviri konusunda tarafsızım, diyebilirim. Dost Körpe, orijinal metindeki o karmaşık ve uzun cümleleri bağlaçlar kullanarak korumayı başarmış. Hatta bazı cümleleri ögelerin yerini değiştirmeden, birebir olarak çevirmiş. Bu devrik cümlelerle, metne biraz daha ağdalı bir görünüm kazandırarak kitabın 21. yüzyıldan önce yazıldığı izlenimini vermeye çalışmış ve başarılı da olmuş. Fakat bu, aynı zamanda akıcılığı bozan bir durum. Cümleler alışılmadık yapılarda ve satırlarca uzunlukta olunca, cümlenin başını unutup birkaç satır öncesine dönmek gerekebiliyor. Yine de, Grahame-Smith'in üslubu korunduğu için çeviriyi başarılı sayıyorum.

Kitabın basımına aşık oldum 😍 Kapağın o kadifemsi dokusuna, kapaktaki yaldızlı ayrıntılara, içerikteki çizimlerin kalitesine, basımın her bir ögesine ayrı ayrı bayıldım! Ancak kitabı muhafaza ederken dikkat etmekte yarar var. Zira ciltte kullanılan mumsu materyalden dolayı kapakta çok fazla parmak izi bırakabiliyor. Bu materyal tozu da fazla tutabilir, diye düşünüyorum.

Kısaca film-kitap karşılaştırmasını da yapayım. Ben önce bu eserin filmini izlemiştim. Film aklımda tazeyken kitabını okumamayı tercih etmiştim; olay örgüsü aklımda olduğundan sıkılırım, diye kitabı okumayı ertelemiştim. Keşke kitabı daha önce okusaymışım. Çünkü film, kitaptan bayağı bir farklılaşıyormuş. Özellikle Mr. Wickham'ı içeren son olayların birbiriyle alakası bile yok. Filmde kurgunun zombi yönüne ağırlık verilirken, kitapta daha çok Austen'ın eserine bağlı kalmaya çalışılmış. Ben ikisini de birbirinden bağımsız olarak beğendim. Aşk ve Gurur ve Zombiler'i okuyup izleyeceklere bu farklılığı göz önüne almalarını tavsiye ederim.

Aşk ve Gurur ve Zombiler, Jane Austen'ın Gurur ve Önyargı'sının farklı unsurlarla harmanlanıp farklı bir bakış açısıyla yeniden yorumlandığı, oldukça sıradışı bir eser. Her Austen okuyucusunun bu kitabı beğeneceğinden şüpheliyim ancak kara mizah sevenlerin keyifle okuyacağını düşünüyorum.



Aşk, Elizabeth'in kullandığı bütün silahlar içinde en az tanıdığıydı; ve aşk, dünyanın en tehlikeli silahıydı.





post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , ,

Kitap Alışverişi | 26


Yeni bir alışveriş yazısıyla herkese merhaba 🙋 Kitap fiyatlarının artacağı haberini duymayan kalmamıştır sanıyorum. Geçtiğimiz aylarda kitapların 2-3 kat artacağının, bazı kitapların yeni basımının yapılamayacağının, hatta bazı yayınevlerinin kapanacağının haberi yapılmıştı. Bunu duyan birçok okur da alabildiği kitapları almaya yöneldi. Ben de her zaman okuyabileceğim, klasik ağırlıklı ancak uzun bir süredir merak ettiğim ve tükeneceğini düşündüğüm eserleri de içeren, güzel bir liste oluşturdum.

Alışverişim için ilk defa oturup bir tablo hazırladım 😄 Hangi kitap nerede var, nerede ucuz; baktım ve oradan aldım. Bazı kitap satış sitelerini artık kullanmadığım için seçeneklerim sınırlıydı tabii. Neden kullanmadığımdan şuradaki yazıda bahsetmiştim, açıklama için o yazıya bakabilirsiniz. İşte, durum böyleyken Kitapsepeti'ni ve Amazon'u kullanmayı tercih ettim. Baskısı tükenen bir kitap için de Destek Dükkan'dan alışveriş yaptım. Hangi kitapları Amazon'dan hangilerini Kitapsepeti'nden aldığımı uzun uzadıya yazmayacağım. Fakat bu sitelerdeki alışveriş deneyimlerimi ayrıntılı olarak aktaracağım 😏 

En memnun kaldığım alışverişimi Amazon'dan gerçekleştirdim. Sadece bu ayki değil, şu yaşıma kadar yaptığım tüm alışverişlerden en memnun kaldığım, Amazon'dan yaptığım bu alışverişti. Ben değil de kardeşim, Amazon'u birkaç sefer kullanmıştı ve memnun kalmıştı. Ben de bu ayın başında Amazon'dan, fotoğraftaki kitapların yaklaşık yarısını sipariş ettim. Cuma akşamı verdiğim siparişlerim Prime üyelikten dolayı olsa gerek hemen elime ulaştı. Temin süresine göre kitapları bölmüşlerdi. Kitapların bir kısmı cumartesi günü, diğer kısmı da pazar günü geldi. Bu ne hız, derken bir baktım kitaplarım da sapasağlam... Hem hızlılar hem de kargoyu hasarsız bir şekilde teslim ediyorlar. Bazı kitap satış sitelerinin aksine, stok durumunu son kitaba kadar belirleyip bu bilgiyi sistemlerine işlemeleri ise beni benden alıyor. Amazon'un tek olumsuz yönü, kendisinin her kitabı satmayışı bence 😑 Ne olurdu da her kitabı satsalardı... 

Amazon'da bulamadığım kitaplar için Kitapsepeti'ni kullandım. Aldığım tüm kitapların temin süresi 3 gün olarak gözüküyordu. Araya hafta sonu girdiğinden, en geç bir haftaya siparişim elime ulaşır diye düşünmüştüm ama yok... Temin edilemeyen bir kitap yüzünden siparişim 2 hafta sonra elime geçti. İlk haftayı anlarım, kitap temin edilmeye çalışılır. Temin edilmezse de sipariş sahibine durum açıklanır. Buraya kadar tamam... Benim sorup soruşturmamla kitabın yayınevinden dolayı temin edilemediğini öğrendim. Aynısı daha önce de başıma gelmişti. Önceki alışverişlerimden birinde yine benim sormamla kitabın tükendiğini öğrenmiştim ve o kitap tükenmiş olarak güncellenmişti. Meşgul olduklarını, stok durumunu Amazon gibi güncel bir biçimde yansıtacak bir sistemleri olmayışını da anlarım. Ancak nedense, bu sefer temin süresi gereğinden fazla uzun sürdü ve temin edilemeyen o kitabın durumu güncellenmedi. Aralık ayı boyunca düzenli olarak kitabın durumunu kontrol ettim; ne ben siparişimi beklerken ne de kargoyu aldıktan sonra o kitabın durumu "baskısı yok" olarak değiştirilmedi. Bunun dışında, kargo durumu sorgulaması da biraz sıkıntılıydı. Kargo takibine sadece Kitapsepeti üzerinden erişmek mümkündü. Çünkü iş birliği yaptıkları kargo firmasının sitesinden alıcı olarak sorgulama yapılmıyordu ki ben, daha önce kitap satış sitelerinde kargo takibinde sıkıntı yaşarsam kargo firmalarının sitesinden takibi kolaylıkla gerçekleştirebiliyordum. Bu durumda ise kargo takibini Kitapsepeti'ne bağlı olarak yapabildim. Kendileri kargo durumunu gecikmeli olarak güncelledikleri için ben de kargonun nerede olduğunu gecikmeli olarak öğrenebildim. Sorgulama ekranının karmaşıklığı da bu durumu kolaylaştırmadı. Normalde Kitapsepeti üzerinden açılan sorgulama ekranı, kargonun durumunu belirtir. Ancak kargonun varış şubesi değiştiği için olsa gerek, bir de bu ekran üzerinden sorgulama yapmak gerekiyordu. Ben bunu anlayana kadar takip ettiğim kargom, yaşadığım şehre gelip dağıtıma çıktı zaten. Kısacası beni biraz uğraştıran, ama daha beterlerini de yaşadığım için o kadar da kötü bulmadığım bir alışveriş gerçekleştirmiş oldum. Sanırım Kitapsepeti bu aralar çok tercih ediliyor; kitabın durumunun güncellenmemesi, kargo takibinde yaşanan gecikmeler, vs. hep bu yoğunlukla açıklanabilir diye düşünüyorum. Fakat kendilerinden bu yoğunluğu göz önüne alarak haraket etmelerini beklerdim.

Gelelim Destek Dükkan'dan yaptığım, sonrasında da yapmaz olaydım dediğim alışverişe... Başka Dünyalarda Canlı Mahlûkat Var Mıdır?'ı her yerde aradım. Kitabın birçok sitede tükendiğini görünce son çare Nadir Kitap'a yöneldim. Nadir'den alayım mı, almayayım mı diye düşünürken aklıma yayınevini araştırmak geldi. Karakarga'nın Instagram hesabındaki linkten anlaşmalı oldukları bir satış sitesine, Destek Dükkan'a ulaştım. Kitabın stokta olduğunu görünce, kargo ücretinin kitaptan daha fazla olmasına aldırmadan kitabı sipariş verdim. Kitapsepeti gibi burada da gecikme yaşadım. Ancak buradaki gecikmeyi bir türlü anlamlandıramıyorum. Burası yayıneviyle anlaşmalıysa, kitap temininde bir hafta gibi bir gecikme neden oluyor? Aynı şekilde, kargonun durumu neden sitenin sistemine güncel bir biçimde yansıtılmıyor? Destek Dükkan'a ulaşmakta da çok zorlandım. Kaç kere mail attım, geri dönüş alamadım. Whatsapp destek hattından yazdım, olmadı. Son olarak kendileriyle Instagram üzerinden hem DM ile hem yorum yazarak iletişime geçmeyi denedim ve sonunda Whatsapp'tan geri dönüş alabildim. Gelen kitabım ise bir miktar hasarlıydı; kitabın sırtında ezilme, sayfaların sırt ile bağlandığı kısımlarda da koyu renk lekeler var. Başta bu lekeleri mantar filan sanıp korktum, hala ne olduklarını bilmiyorum ama mantar değildir diye umuyorum. Kitabın yeni baskıya gidip gitmeyeceğini bilmiyorum ve şu sistemle tekrardan uğraşmak da istemediğimden kitabı bu haliyle kabul ettim artık. Ama oradan bir daha alışveriş yapacağımı sanmıyorum 😒

Böyle, kimisinden çok memnun kaldığım kimisinden ise pek de memnun kalmadığım 3 farklı alışveriş gerçekleştirdim. Sanırım uzun bir süre boyunca kitap almayacağım/alamayacağım. Bu aldıklarımla beraber, kitaplığımda okunmayı bekleyen kitapların bana en az 3-5 sene boyunca yeteceğini umuyorum 🤞


post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , ,

Lanetli Maraton | Ekim 2021 | Değerlendirme


Lanetli Maraton'un değerlendirme yazısından herkese selamlar 🙋 Karanlık Şato'nun Cadılar Bayramı'na özel olarak düzenlediği Lanetli Maraton'a katılmıştım bu ay. Maraton listemi de şurada paylaşmıştım. Maratonu nasıl geçirdiğimin ayrıntılarına geçmeden önce, maratonu kısaca hatırlatayım.

Size sunulan üç nesneden birini seçip o nesneye ait maddeleri karşılayan kitaplar okumanız gerekiyor. Ben, tüy kalemi seçmiştim. Bu seçime göre de 6 maddelik şu listeyi tamamlamam gerekiyordu:

(1) Bir hayalet hikayesi oku.
(2) Kitaplığında en uzun süredir okunmayı bekleyen kitabı oku.
(3) Adında ya da kapağında ışık, ateş, alev, mum, vb. olan bir kitap oku. 
(4) En az 400 sayfalık bir kitap oku. 
(5) İçinde harita veya çizimler olan bir kitap oku. 
(6) Sert kapaklı veya ciltli bir kitap oku. 

Listemi hazırladığımda, ilk aklıma gelen veya gözüme çarpan kitapları listeye dahil etmiştim. Listeyi yapıp paylaştıktan sonra kitaplığımı biraz kurcaladım. Listemdeki bazı kitapları, maddeleri daha iyi karşılayacak ve maratonun atmosferine daha uygun olacak kitaplarla değiştirmeye karar verdim. Değişmiş haliyle maraton listem fotoğraftaki gibi oldu ve şu şekilde listelendi:

(1) Mezarlık Kitabı: Cilt 1
(2) Mutluluk
(3) Dune Grafik Roman: Cilt 1
(4) Ben, Kirke
(5) Cthulhu'nun Çağrısı 
(6) Aşk ve Gurur ve Zombiler

Listeme şöyle bir baktığımda yarısını değiştirdiğimi görüyorum 😬 Önceki listemde yer alan İlahi Komedya, 11 senedir kitaplığımda okunmayı bekliyordu. Ancak kitaplığımda İlahi Komedya'dan daha uzun süredir okunmayı bekleyen kitapların olduğunu da biliyordum. Kitaplığın derinliklerinden Mutluluk'u bulup çıkardım. Çocukken şu kitabı biraz karıştırdığımı hatırlıyor gibiyim ama okumadığıma eminim. Kitabı nasıl edindiğimi hatırlamıyorum. Neyse ki, kitabın içindeki not bana hem kitabı edinme şeklimi hem de kitabın elime hangi tarihte geçtiğini gösteriyor. Kitabın ilkokul öğretmenimin bana doğum günü hediyesi olduğunu, kendisinin yazdığı nottan ve altına not ettiği tarihten anlıyorum. Yıl ise 2001... Mutluluk neredeyse 20 yıldır kitaplığımdaymış. Bu maraton vesilesiyle canım öğretmenimin hediyesi olan bu kitabı hatırlama ve bu kitapla tekrardan tanışma imkânım oldu. 

Listemde değiştirdiğim bir diğer kitap Fahrenheit 451 yerine geçen Dune'du. Filmin gazıyla Dune'un çizgi romanına bakmak istemiştim. Çizgi romanın kapağının listedeki üçüncü maddeyi zorla da olsa karşıladığını düşünüyorum. Sonuçta uydular, güneş ışığını yansıtarak birer ışık kaynağı haline geliyorlar. Bence, bu kitap bu maddeye oldu gibi 🤷

Son olarak Dune Sapkınları yerine hem daha kısa hem de maratonun ruhuna daha uygun bulduğum Ben, Kirke'yi koymuştum. 404 sayfa olan Ben, Kirke dördüncü maddeyi ucu ucuna karşılıyor 😌 

Şimdi, gelelim maratonun sonucuna... Listedeki bütün kitapları okuyamadım, maalesef 😑 Ben, Kirke ve Cthulhu'nun Çağrısı dışındaki kitapları bitirebildim. Maratona geç katıldığım için listemdeki her kitabı bitirecek zamanım olmadı. Ayın on üçünde listemi yapıp paylaşmışım. Yani 13 gün eksiğim var. Maratona biraz daha erken katılsaydım, bütün kitapları bitirebilirdim diye düşünüyorum. Sonuçta iki buçuk haftada 4 kitap bitirmişim ki, ben bu kadar kitabı yaz mevsiminde bile okumamıştım 😲

Maraton bitse de ben, kendi kendime maratonu sürdürmeye karar verdim. Kasım ayını da korku temasıyla geçirip bu türlerde kitaplar okumayı planlıyorum. İlk okuyacaklarım da listemde kalan, okuyamadığım o iki kitap olacak.

Okuduklarımın incelemelerini en kısa zamanda yazmaya çalışacağım, diyeceğim ama içlerinden sadece Aşk ve Gurur ve Zombiler'in incelemesini yazacağım sanırım. Çizgi romanların diğer ciltlerini de okuduktan sonra incelemelerini yazmak niyetindeyim. Mutluluk'un ise incelemesini yazmayı düşünmüyorum. Kısaca Mutluluk'un, özellikle çocuk yetiştirme anlayışı konusunda ne kadar değiştiğimizi gösteren bir okuma olduğunu söyleyebilirim. Onun dışında kitap hakkında bahsetmek istediğim bir nokta yok, ne yazık ki...

Sonuç olarak, listemi tamamlayamasam da çokça keyif aldığım ve bol okumalı bir Lanetli Maraton geçirdim. Yıllık okuma hedefime yaklaşma konusunda bu maratonun katkısı çok oldu. Ayrıca okumalarımı eğlenceli hale de getirdi. Karanlık Şato'ya ve ekibine bir kez daha teşekkürler 🖤

post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , , , , , , , , , ,

Yorum: Dune: Part One (2021)

Tür: Aksiyon, Bilim Kurgu, Dram, Macera
IMDb Puanı: 8,3 (177.229 oy)
Türkçe Adı: Dune: Çöl Gezegeni
Yönetmen: Denis Villeneuve
Oyuncular: Timothée Chalamet, Rebecca Ferguson, Oscar Isaac, Josh Brolin, Stellan Skarsgård...
Vizyon Tarihi: 22 Ekim 2021
Süre: 155 dk.

Uzak bir gelecekte geçen "Dune", ailesi çöl gezegeni Arrakis'in kontrolüne sahip olan Paul Atreides'in hikayesini anlatıyor. Galaksinin farklı noktalarındaki gezegenler, rakip feodal aileler tarafından yönetilmektedir. Çok değerli bir kaynağın tek üreticisi olan çöl gezegeni Arrakis'in kontrolü asil aileler arasında son derece talep görmektedir. "Baharat" adı verilen bu kaynak, yüksek bilinç ve uzun bir yaşam süresi sunarken, beraberinde çok ciddi yan etkileri de getirmektedir. Ayrıca yıldızlararası yollarda gezinmeye yardımcı olan kaynak da bu "baharat"tır. Bu kaynağı elde etmek isteyen feodal rakiplerden Harkonnen ailesi tarafından Paul ve ailesine tuzak kurulur. Bu tuzağın sonucunda Paul'un ailesi darmadağın olarak firari hale gelir. Paul, ailesinin Arrakis kontrolünü yeniden kazanması için bir isyan başlatırken, tüm evrenin seyrini değiştirebilme ihtimalini yakalayacaktır.

Dune'u okuyalı bayağı oluyor. Her şeyine hayran kaldığım, şaheser niteliğindeki bu seriyi yine de geç keşfettiğimi düşünüyorum. Filminin çıkacağı haberini duyunca ise çok sevinmiştim. Frank Herbert'ün kurgusunu ekrana nasıl aktaracaklarını çok merak ediyordum. Nitekim sonunda o an geldi; ertelemelerin, uzun uğraşların sonucunda Dune vizyona girdi. Ben de çok beklemeden filmi izlemeye koştum 😏 

İncelemeye geçmeden önce yazının spoiler içerebileceğini belirteyim. Aslında olabildiğince muğlak olmaya çalıştım. Ama benim spoiler saymadığımı bir başkası spoiler olarak görebilir veya kitabı okumamış ancak filmi izlemiş olan kesim kitapla ilgili spoiler yiyebilir, diye ben yine de yazının başında ufak bir uyarıda bulunayım 💁 

Şu filmden en büyük beklentim, Dune evrenini kitaba olabildiğince sadık bir biçimde ekrana yansıtmalarıydı. Bunun için filmi ikiye bölmeleri yerinde bir karar olmuş. Zira hanedanları, teknolojik gelişmeleri, ırkları, dinleri, dilleri, kültürleri, kısacası Dune'u Dune yapan her ögeyi sayfalardan beyaz perdeye ustaca dönüştürdüklerini düşünüyorum. Binlerce yıl ötedeki gelecek günümüzden fazla koparılmadan, günümüze yabancılaştırılmadan, Frank Herbert'ün kurgularken kurduğu o denge bozulmadan aktarılmış. Film, sırf binlerce yıl gelecekte geçiyor diye ağır teknolojiye de boğulmamış; Dune'un o mistik yönü incelikle korunmuş. Dune'un atmosferini izleyicilere mükemmele yakın derecede sunduğu için film ekibini ayakta alkışlıyorum 👏 

Kitabın kurgusuyla filmin senaryosu kıyaslandığında, Dune evreninin izleyiciyi yutmaması için bazı noktaların atlandığı veya değiştirildiği görülüyor. Mesela kitabın politik yönüne filmde detaylıca yer verilmemiş; hanedanlar ve topluluklar ana hatlarıyla, hikayedeki rollerinin bazında gösterilmiş. Dune'daki zengin olay örgüsü ise biraz kırpılarak film için daha ana karakter odaklı bir senaryo yazılmış. Aynı şekilde, bazı karakterler de ya filmden tamamen çıkarılmış ya da yüzeysel olarak işlenmiş. Ancak Paul ve Jessica için durum farklı. Paul ve Jessica'nın üzerine düşüldüğünü, hatta filmin Paul ve Jessica'nın etrafında şekillendirildiğini rahatlıkla söyleyebilirim. 

Efsanevi oyuncu kadrosuyla beni heyecanlandıran Dune'un oyuncu seçimlerini başarılı buldum. Başta, Oscar Isaac'in Dük Leto için fazla kaba duracağını düşünmüştüm. Bu konuda beni yanıltmalarına sevindim. Stellan Skarsgård'ın Baron Harkonnen olarak bu kadar az replikle böylesine bir etki bırakması ise inanılmaz 😲 Rebecca Ferguson'ın oyunculuğuna da bayıldım. Jessica'nın yapmak zorunda kaldığı seçimlerin zorluğunu, karar verme aşamasında sergilediği duygu yüklü oyunculuğu ile çok güzel gösteriyor. Timothée Chalamet'yi Paul Atreides olarak izlemek keyifliydi. Kendisinin ismini koymakta zorlandığım, tam olarak ifade edemediğim bir havası var. Hem çocuksu hem de ağırbaşlı, feminenliği ile maskülenliğini çarpıştırmaktan kaçınmayan, albenisi yüksek biri. O nedenle, karmaşık ve derinlikli bir karakter olan Paul Atreides'i canlandırması için başka bir ismi düşünemiyorum. Zendaya'nın filmde pek yer almasa da fragmanda fazlasıyla öne çıkmasına ise açıkçası biraz şaşırdım. Fragmandan hareketle Chani'ye ağırlık verileceğini sanmıştım. O noktada biraz ters köşe yapmışlar gibi geldi. Sonuçta Chani'nin Dune'daki önemi belli. Buna, filmin açılışını Chani ile yaparak dikkat çekildiğini düşünüyorum. Kendisini ikinci filmde bolca göreceğimizden de kuşkum yok. 

Film müzikal açıdan incelendiğinde bir ziyafet vaat etmiyor gibi görünüyor. Zira filmin soundtrackı tek başına ele alındığında pek bir şeye benzemiyor. Hayal kırıklığı bile yaratabilecek olan bu albüm, ancak Dune içinde var olabiliyor. Çünkü insanı minicik hissettiren kurgusal mimarisi, nefes kesen manzara görüntüleri, ilgi çekici kostümleri gibi görsel ögeler nasıl ki Dune'u oluşturuyorsa; albümdeki her bir eser de Dune'un bir parçası. Film izlendiğinde seslerin, kullanılan parçaların Dune için hayati öneme sahip olduğu görülüyor. Hatta bence, görsellik kadar sesleri kullanımıyla da öne çıkan bir yapım olmuş Dune. Paul'ün ve Bene Gesseritlerin "ses"i kullandığı sahnelerdeki o sessizlik ve ardından duyulan kuvvetli bas tonu, izleyiciyi ekrana kitliyor. Baron Harkonnen'ın hareket ettiği sırada kullanılan melodiler, Baron'un ihtişamını ve ne kadar tehlikeli bir varlık olduğunu sergiliyor. Bu gibi kısımlarda parçaların doğru kullanımı tüyleri diken diken ediyor. 

Dune filmi, anlatmaktan çok göstermek üzerine kurulu bir yapım; görsellerin ve seslerin uygun kullanımı ile izleyicisine muazzam bir deneyim sunuyor. Aynı zamanda Frank Herbert'ün Dune'unun da incelikle aktarıldığı görülüyor. Her ne kadar bu, ufak değişiklikler yapılarak gerçekleştirilse de tüm bu değişiklikler yapılmadan bir Dune çekilebilir miydi, emin değilim... O yüzden Dune'u başarılı bir uyarlama ve nefis bir film olarak nitelendiriyorum. Kitabın okurları hayal kırıklığına uğramayacaklardır. Dune evrenini bilmeyen izleyicilerin ise filmden aynı tadı alacaklarını sanmam. Tavsiyem, önce kitabı okumaları yönünde olacak. Yine de filme klasik bir bilim kurgu filmi gözüyle bakmazlarsa daha çok keyif alacaklarını düşünüyorum. 




post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , , , ,

Yorum: Karanlıkta Fısıldayan - H.P. Lovecraft

Tür: Bilim Kurgu, Klasik, Korku, Öykü
Goodreads Puanı: 3,92 (3.073 oy)
Orijiinal Adı: The Whisperer in Darkness
Seri: -
Yayınevi: İthaki Yayınları
Çeviri: F. Cihan Akkartal
Basım Yılı: 2020 (2. baskı)
Sayfa Sayısı: 88

Cthulhu Mitosu'nun bir parçası olan ve birçok yazara ilham veren Karanlıkta Fısıldayan, Profesör Alberth Wilmarth'ın bilinmeyene doğru çıktığı korku dolu bir yolculuğu konu alıyor.

Vermont civarında yaşanan büyük bir selin ardından bazı açıklanamayan olaylar yaşanmaya başlar. Profesör Wilmarth tüm bunlara mantıklı açıklamalar getirmeye çalışsa da çevredeki bir çiftliğin sahibinden alacağı mektuplar ve bu mektuplarında ona anlattıkları Profesör'ün bilime ve mantığa olan bağlılığını sarsacaktır. Tüm bunlar yalnız yaşayan bir çiftçinin sanrılarından mı ibarettir yoksa her şeyin arkasında çok daha habis bir şey mi yatmaktadır?

Tepelerin arasında yaşayan bir şeyler gerçekten var mı?

"Lovecraft şüphesiz yirminci yüzyılın en büyük korku yazarıdır."
-Stephen King

Karanlıkta Fısıldayan, Lovecraft'ın okuduğum ilk kitabıydı. Yazarın İthaki'den çıkan kitaplarını set olarak aldığımdan, kendisiyle tanışmak için elimde seçenek çoktu. Kitapları okumak için kronolojik sırayı takip etmeyi düşünmüştüm. Fakat daha sonra, en iyisini okuyarak beklentimi yükseltmek yerine ilgimi en az çeken ve puanı daha düşük olan bir kitabı, Karanlıkta Fısıldayan'ı ilk önce okumayı seçtim. 

Kitabın kurgusunu yer yer ilgi çekici buldum. Hakkında okuduğum kadarıyla, Lovecraft'ın kurguladığı yaratıkların sayfalardan fırlayacak kadar canlı ve okuru derinden sarsacak kadar korkutucu olduğunu düşünmüştüm hep. Ancak Karanlıkta Fısıldayan'da bunu göremedim. Öncelikle kitabın yaratığını, Mi-Go'yu zihnimde canlandırmakta çok zorlandım. Bunun nedeni betimlemenin zayıflığı da olabilir; Lovecraft'ın birbiriyle alakasız uzuvlara sahip bir ırk tasarlamasıyla, hayal etmesi güç bir varlık yaratması da olabilir. Bu kısmı kafamda somut bir şeye oturtamadığım için kitaba devam etme veya kitabı elime alma taraftarı değildim pek. O nedenle, ilk bölümlerde kitabın beni içine çekemediğini söyleyebilirim.

Aynı şekilde, olay örgüsünün de daha iyi olabileceğini düşünüyorum. Özellikle, kitabın ilk yarısını okurken inanılmaz derecede sıkıldığımı itiraf etmeliyim. Öyle ki, olaylar aynı monotonlukta devam etseydi kitabı yarıda bile bırakabilirdim. İlk yarının sönüklüğünü kısmen Mi-Go'nun merakımı cezbetmeyecek bir ırk olmasına, kısmen de ilk yarının olaysız geçmesine bağlıyorum. Zira kitabın son yarısı, önceki bölümlere kıyasla beni aldı, uçurdu... Hele o çarpıcı sonu yok mu... Kitabın son yarısının heyecanı ve sürükleyiciliği yüksek olsa da bu, olay örgüsünün tahmin edilebilir olduğu gerçeğini değiştirmiyor 🤷 

Anlatım açısından Karanlıkta Fısıldayan, bana Dracula'yı anımsattı. Geçmişte gerçekleşen olaylar Dracula'daki gibi mektuplar üzerinden, yazı yoluyla veya o havayı verecek bir tarzda anlatılıyor. Dracula'yı okuduğum sırada izleniyormuş hissinin üstümden atmakta zorlanmıştım. Lovecraft anlatımıyla, bu derecede olmasa da benzer duyguları uyandırmayı başardı. Lovecraft'ın diyalogları nadiren kullandığı, gotik unsurları bulunan, ilginç öyküleme tarzını beğendim.

Lovecraft'ın hayal gücüne hayran kaldım. Mit ve efsanelerdeki yaratıkları, dünya dışı varlıklar olarak açıklaması ve bu çerçevede ele alması bence yaratıcı olduğu kadar akla yatkın da geliyor. Zaman yolculuğu, ışık hızını aşan seyahatler, beyni vücut dışında yaşatacak gelişmiş teknolojik yöntemler gibi fikirlerin ayrıntısına çok girilmese de bunların, bilinmeyenin uyandırdığı korkuyu beslemek amacıyla kullanılması hoşuma gitti. Karanlıkta Fısıldayan'ı, her ne kadar bilim kurgu ögeleri içerse de bir bilim kurgu kitabı olarak göremiyorum. Gotik yanı daha baskın geliyor. Yine de kitabın temelindeki bilim, döneminin biliminden ve bilimsel keşiflerinden faydalandığı için sağlam diyebilirim. Mesela, Lovecraft'ın Karanlıkta Fısıldayan'ı yazmaya başladığı sırada Plüton'ün keşfi gerçekleşmiş 😲 Lovecraft, bu gezegenin keşfinden etkilenmiş olacak ki yeraltı tanrısının adını taşıyan bu gezegeni kitabında, ismine yakışır bir bağlamda kullanmayı tercih etmiş.

Lovecraft'ın çılgın hayal gücü gibi şairane üslubunu da çok etkileyici buldum. Özellikle yaptığı benzetmelerin inceliğini, olaylarla ve durumlarla ahengini bir tabloyu inceler gibi okudum. Lovecraft'ın kalemi gerçekten de büyüleyici... Uykuyla uyanıklık arasındaki o bilinç düzeyinde, insan ne kadar aklı başında olursa olsun, üstünden atamadığı garip bir ruh halinde oluyor ya... İşte, insanın gerçekliğini çarptıran bu huzursuzluk hissini Lovecraft, usta kalemiyle nefis bir biçimde hissettiriyor.

Kitabın basım ve çevirisine de kısaca değineyim. Karanlıkta Fısıldayan, İthaki'nin Karanlık Kitaplık dizisine ait bir öykü kitabı. Bilimkurgu Klasikleri'nde olduğu gibi bu dizinin kapaklarını da çok beğeniyorum. Kapaktaki çizim kitabın en vurucu yerini tasvir ettiğinden olsa gerek, bu hikayeye daha iyi bir kapak tasarımının yapılamayacağını düşünüyorum. Basımda hoşuma giden diğer unsur, satır aralığının bir tık fazla olması. Yazı tipi de bir farklı geldi, onu da sevdim. Kısacası gözleri yormayan, rahatça okunan bir basımı var kitabın. Çevirisine de şöyle bir bakmıştım. Başarılı bulduğumu söyleyebilirim.

Kurgudan ve olay örgüsünden umduğumu pek bulamasam da Lovecraft'ın eşsiz hayal gücü ve etkileyici üslubu bunu fazlasıyla telafi etti. Betimleme ağırlıklı anlatımı ve vurucu sonuyla Karanlıkta Fısıldayan'ı beğendim. Lovecraft'ın öteki kitaplarına kıyasla daha az takdir gören bu kitabı bile böyleyse, diğer kitaplarını çok merak ediyorum; okumak için de sabırsızlanıyorum.



Mutlak tuhafla yakın temas, çoğu zaman ilham vermekten çok dehşete düşürür...





post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , ,

Lanetli Maraton | Ekim 2021 | Liste


Farklı bir yazıyla herkese merhaba 🙋 Yılın en sevdiğim mevsimi, sonbaharın ortalarındayız artık. Soğuyan havalar, yağmur kokusu, yumuş yumuş battaniyeler, sıcacık içeçekler... Kısacası tam da kitap okunacak havalar benim için 🖤 Hem şu zamanı en iyi şekilde değerlendirmek hem de okuma hedefimde ilerleme kaydetmek için Karanlık Şato'nun her ekim düzenlediği Lanetli Maraton'a katılıyorum 🎉 

Maratona katılmak için sunulan üç nesneden birini seçmeniz gerekiyor. Ben, her ne kadar içimden el aynası demek geçse de tüy kalemi seçtim. Sonradan pişman oldum mu, hayır. Ancak tüy kalemin maddelerinin beni epeyce zorladığı ve zorlayacağı kesin 😬 

Bu seneki maratonun konseptini şahsen ben çok beğendim. Siz de katılmak isterseniz Karanlık Şato'nun şuradaki Instagram hesabını ziyaret edebilirsiniz. Maratonu daha eğlenceli hale getirmek için seçtiğiniz nesnenin maddelerine önceden bakmamanızı tavsiye ederim 😏 

Spoiler vermemek adına hangi kitabı hangi madde için okuyacağımı belirteceğim sadece. Maddelerin ayrıntılı açıklamalarını Karanlık Şato'nun Instagram hesabında bulabilirsiniz. Maratonda okumayı planladığım kitaplar şu şekilde: 

(1) Mezarlık Kitabı: Cilt 1 
(2) İlahi Komedya 
(3) Fahrenheit 451: Çizgi Roman Uyarlaması 
(4) Dune Sapkınları 
(5) Cthulhu'nun Çağrısı 
(6) Aşk ve Gurur ve Zombiler 

Ekim ayının temasına ve kulübün ruhuna sadık kalmak adına olabildiğince korku, gizem gibi türlerden kitaplar seçmeye çalıştım. Bu maraton için Lovecraft'ın setini almıştım, listeye o kitaplardan da ekleyebildiğimi ekledim. 

Şu İlahi Komedya gözümü acayip korkutuyor, yaklaşık 11 yıldır kitabı okumayı hep sonraki senelere bırakıyordum. Bakalım, bu maraton vesilesiyle kitabı okuyabilecek miyim... Pek sanmıyorum ama, neyse 😬 Gerçi, ilerleyen günlerde İlahi Komedya'yı değiştirip yerine başka bir kitap da koyabilirim. Çünkü İlahi Komedya'nın o maddeyi karşıladığından pek emin değilim. Aklımdaki diğer kitapları kitaplığın derinliklerinde aramaya üşendiğimden, şimdilik ikinci maddeye gözüme ilk çarpan kitabı yani İlahi Komedya'yı koydum. 

Aynı şekilde Dune Sapkınları'nı da değiştirebilirim. Bunun için kitaplığı biraz daha kurcalamam, rafların arkalarına bir göz atmam gerekiyor. Listemi hafifleştirmek adına da listemin içine bolca çizgi roman sıkıştırdığımı görmek, sizleri şaşırtmayacaktır diye tahmin ediyorum 😏 

Şu anda Lovecraft'ın Karanlıkta Fısıldayan'ını okuyorum. Onu bu akşam bitirip hemen maratona başlamak istiyorum. Maratona katılmayı düşünenlere ve katılanlara kolaylıklar diliyorum! 👻 

post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , ,

Kalp Çarpıntısı ve Muzır Neşriyat Üzerine...


Geçtiğimiz aylarda Kalp Çarpıntısı'nın bazı kitap satış mağazalarında satışının durdurulduğu, internet sitelerinden kaldırıldığı haberini almıştık. Kısa bir zaman sonra da seri, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından muzır neşriyat ilan edilmişti. Yani Kalp Çarpıntısı, 18 yaşından küçüklerin maneviyatına (!) zarar verecek bir eser olarak tanımlandı. 

Bu karar sonrası kitabın satışına kısıtlamalar getirildi. Serinin ciltlerinin satışı Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kanunu'na göre 18 yaşından büyüklere, dışı zarf veya poşetle kaplanarak yapılıyor. Bu kaplamanın üzerinde ise sadece kitabın adı ve küçüklere zararlı olduğu uyarısı yer alıyor.

Aynı zamanda, serinin tanıtımını yapmak da suç sayılıyormuş. O nedenle, üzülerek bildiriyorum ki şu anda serinin incelemesini blogda yayımlayamıyorum 😔 O para cezasını karşılayabilecek kadar zengin değilim, arkadaşlar 😐 Ama ben yine de oturdum, serinin ayrıntılı incelemesini yazdım. Yazıyı fotoğraflarla destekledim, zenginleştirdim. Hatta yazının deneme yayınını bile gerçekleştirdim. Yazı şimdilik taslaklarda, yayımlanmayı bekliyor. Yayımlayacağım günün de çok uzak olmadığına inanıyorum 🌈

Aşk aşktır, diyorum ve Yabancı Yayınları'nı cesaretlerinden dolayı tebrik ediyorum ❤️🧡💛💚💙💜

post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , , ,

Yorum: Northanger Manastırı - Jane Austen

Tür: Aşk, Klasik, Tarihi Kurgu 
Goodreads Puanı: 3,84 (329.568 oy) 
Orijinal Adı: Northanger Abbey 
Seri:
Yayınevi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 
Çeviri: Hamdi Koç 
Basım Yılı: 2020 (8. baskı) 
Sayfa Sayısı: 252 

Jane Austen (1775-1817): Kırk iki yıllık sade ve gözden uzak yaşantısına karşın yazdıklarıyla İngiliz edebiyat tarihinin bir kült romancısı olmayı başardı. Eserlerinde sıradan insanların gündelik yaşamını derin bir gözlem gücüyle ele aldı. Taşra hayatını, genç kız masumiyetini ve aile değerlerini zarif olduğu kadar ironik üslubuyla işledi. Güçlü kadın karakterlerin başrolü oynadığı romanlarının tümü sinemaya uyarlandı. Northanger Manastırı Jane Austen’ın yayımlanmak üzere tamamladığı ilk romanıdır. Yapısal sağlamlığıyla çağdaş eleştirmenlerin de hayranlığını kazanan eser yazarın ölümünden sonra 1817 yılında yayımlandı.

Hamdi Koç (1963): İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi. Hokka dergisinin yayın kurulunda bulundu. 1992’de Çocuk Ölümü Şarkıları’ndan başlayarak hemen her yapıtıyla dikkati çeken Hamdi Koç’un o tarihten bu yana altı romanı ve 2010 yılında Rüyalarıma Giren Kadın adıyla denemeleri yayımlandı. Eserlerini çevirdiği yazarlar arasında W. Shakespeare, W. Faulkner, S. Beckett, J. Joyce ve J. Austen yer alıyor.

Northanger Manastırı'na Emma'yı bitirdikten hemen sonra, girdiğim Austen modundan çıkmak istemediğim için başlamıştım. Kitap, beklediğimden oldukça farklı çıksa da keyifle okuduğum kitaplardan biri oldu.

Emma'yı okuduktan sonra Austen'a halen aç olduğumu görmüştüm. Bu yüzden, o zamanlar yaptığım alışverişte bir Austen kitabına da yer vermek istemiştim. Austen'ın hangi kitabını alsam diye uzun uzadıya düşünmüştüm. Konusu itibariyle Northanger Manastırı ilgimi çekince kitabı edinmiştim. Ancak ben, beklediğimden farklı bir kitapla karşılaştım 😑 Yapılan tanıtımlarda Northanger Manastırı'nın bir gotik parodisi olacağı izlenimini edinmiştim. Kitabın komediyle karışık gerilim, heyecan ve korku ögelerini fazlasıyla barındıracağını sanmıştım. Bu havanın kitabın ufak bir kısmında var olması, genelinde bulunmaması beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Kitabın geneline baktığımda Northanger Manastırı'nı yer yer komedi ögeleri içeren, dramatik ve sıradışı bir dönem kitabı olarak görüyorum.

Northanger Manastırı'ndaki karakterlerin, Austen'ın diğer kitaplarındaki karakterlerine kıyasla daha sönük kaldığını düşünüyorum. Diğer kitaplarındaki karakter zenginliğini ve derinliğini ne yazık ki bu kitapta göremedim. Karakter gelişimi açısından ise Northanger Manastırı beni şaşırtmadı. Ana karakter Catherine Morland tıpkı Elizabeth Bennet ve Emma Woodhouse gibi çocuksu tavırlarından çıkıp yaşadıkları ve deneyimledikleriyle olgunlaşıyor, daha oturaklı birine dönüşüyor. Kitabın sonunda Catherine çılgın hayal gücünü dizginlemeyi başaran, hayır demeyi ve dilini tutmayı öğrenen genç bir kadın haline geliyor. Austen'ın, ana karakterlerine bir yıl gibi kısa bir zaman diliminde böylesine köklü değişimler geçirtmesine alışkınım. Catherine'in gelişiminin ise Northanger Manastırı'nda daha çok öne çıkıyor gibi göründüğünü düşünüyorum. Catherine'in değişiminin daha derinden olması ve bu kitaptaki olay örgüsünün Austen'ın diğer kitaplarına nazaran daha basit, düz olması bunun açıklaması olabilir. 

Northanger Manastırı'nın en sevdiğim yanı, Austen'ın ana karakter seçimiydi. Catherine, Elizabeth ve Emma'ya kıyasla daha sıradan bir karakter; Elizabeth gibi çekici ve zeki, Emma gibi güzel ve zengin biri değil. Catherine'in belki de tek takdir gören özelliği kendisine zarar verecek derecede saf ve iyi kalpli oluşu. Buna rağmen Austen'ın okurken sıkmayan, hatta merak uyandıran bir karakter yaratması bence övgüyü hak ediyor. 

Şuradaki Emma incelememde Austen'ın yazı dilinin, kitabındaki ana karakterden beslendiğini ifade etmiştim. Northanger Manastırı'nda da durum aynıydı. Anlatıcı, Catherine gibi dramatik ve cana yakın bir tavra sahip. Bu sayede ilgi çekmeyen, geçiş görevindeki sahnelerin çoğunun en azından sıkıcılıktan kurtarıldığını söyleyebilirim ki bu sahnelerin Northanger Manastırı'nda, özellikle de ilk yarısında, bolca bulunduğunu belirtmeliyim.

Austen, duygu aktarımını başarıyla gerçekleştiren yazarlardan... Catherine'in içinde bulunduğu durumlardan dolayı duyduğu rahatsızlığı, bıkkınlığı, utancı bir okur olarak ben de fazlasıyla hissettim. Hatta bazı sahnelerde Catherine adına ben çileden çıktım; kendimi Catherine'e öğüt verirken, kendisini içine düştüğü durumlardan çekip çıkarmak isterken buldum. Duygu aktarımını böylesine güçlü bir biçimde gerçekleştirdiği için Austen'ı ayakta alkışlıyorum 👏

Kitabın Türkiye İş Bankası ve Kültür Yayınları basımını okudum. Birebir çeviri yapıldığı için kitabın dili Emma'ya kıyasla daha ağdalı geldi. O nedenle, Northanger Manastırı'nı okumayı haftalara yayma ihtiyacı hissetim ve kitabı bir ayda bitirdim. Aynı şekilde, Emma'yı da bir ayda bitirmiştim. Fakat o zaman, Emma'yı bitirmemek için kitabı uzatmıştım da uzatmıştım. Northanger Manastırı'nı ise özellikle de ilk bölümlerini, okumaktan ara sıra kaçındığım oldu. Gerçi, bunun nedeni çeviriden ziyade olay örgüsüyle ilişkili... Ancak, çevirinin bu durumu kolaylaştırdığı da söylenemez 😬

Northanger Manastırı, sade kurgusu ve silik karakterleriyle umduğumdan farklı bir kitaptı. Neyse ki kitabın alışılmadık ana karakteri ve Austen'ın o canlı, etkileyici üslubu kitabı toparladı. Ben de kitabı keyif alarak okuyabildim 😊



"İnsan ister erkek olsun ister kadın, eğer iyi bir romandan zevk almıyorsa dayanılmaz ölçüde aptaldır."





post signature
Paylaş:
Devamını Oku