Goodreads Puanı: 3,86 (67.238 oy)
Orijinal Adı: God Emperor of Dune
Seri: Dune, #4
Yayınevi: İthaki Yayınları
Çeviri: Dost Körpe
Basım Yılı: 2017 (2. baskı)
Sayfa Sayısı: 512
"Ben kutsal kum solucanının, Şeyh Hulud'un dönüşüm geçirmiş haliyim! Ben tanrınızım!"Frank Herbert, deneylerden çok deneysel yaklaşımların had safhaya ulaştığı, tür içerisindeki "iyi edebiyat iyi edebiyattır"cıları bir araya getiren yeni dalga bilimkurgu akımının en önemli temsilcilerinden. Türün tüm olanaklarını suyunu çıkarana kadar kullandığı Dune serisinin dördüncü kitabı Dune Tanrı İmparatoru ise insan evrimini ve tiranlığı cüretkâr bir biçimde anlatan romanlardan.Halkı ve gezegeni uğruna II. Leto'nun kendini feda etmesi ve babasının yapamadığını yapıp tanrı olmayı seçmesinin üzerinden üç bin beş yüz yıl geçti. Bu süreç içerisinde gezegen yeni baştan yaratıldı. Bir kişi ise hep oradaydı: Dune'un Tanrı İmparatoru II. Leto.Arrakis artık yemyeşildi ve su zenginiydi. Fremenler ise bir zamanlar oldukları kabilenin aksine insancıl hatta burnu havada bir halktı. Ve gezegene üç milenyumdur barış hakimdi. Yarı insan yarı kumsolucanı, yedi metre boyundaki Leto adeta bir tiran gibi hüküm sürüyordu. Galaksinin farklı bölgelerinde yaşayanlar ise onu öldürmeyi kafalarına koymuştu.Ancak Leto geleceğe bakmış ve Altın Yol'un sonunu görmüştü. Bu sonu engellemek için Siona'yı yarattı: Onun bile gelecek görülerinde göremediği biri vardı artık. Bundan böyle, bu evrende her şey mümkündü.Dune Tanrı İmparatoru, tanrıların yeniden zar atmaya başladığı bir evrene ulaşma mücadelesi."Halihazırda kusursuz olan seriye yepyeni katmanlar eklemeyi başarıyor."-Brian Aldiss"Uzak gezegen Arrakis'e yapılan dördüncü ziyaret ve her bir cümlesi ilk üçü kadar büyüleyici ve yerinde."-Time
Dune Tanrı İmparatoru'nu, arkadaşlarla kendi aramızda birkaç yıl önce başlattığımız Dune maratonu kapsamında okudum. Her yıl, daha doğrusu her yaz, Dune ile başladığımız seriye kaldığımız yerden devam ederek maratonu sürdürdük. 2020 yazında ise Dune Tanrı İmparatoru ile bu maratonu şimdilik sonlandırmış olduk. İthaki'nin devam kitaplarını en kısa zamanda çıkarması dileğiyle, diyecektim ki beşinci kitap ön siparişe girdi bile 🙌 Önceki kitapların yorumlarının da blogda bulunduğunu, incelemeye geçmeden önce belirteyim 😏
Dune maratonu benim için hayli inişli çıkışlı geçti; Dune'a bayılmıştım, Dune Mesihi'ne ise pek değil, Dune Çocukları seriye olan hayranlığımı güçlendirirken, Dune Tanrı İmparatoru ise beni seriye olan bakışımı ciddi ciddi sorgulamaya itti. Kitaba başlarken çok umutluydum. Çünkü bir önceki kitabı severek okumuştum ve devamının, ilk kitaptan beri aklımda kalan soru işaretlerini aydınlatacak bir içeriği olacağı izlenimine kapılmıştım. Fakat beklediğimden çok farklı bir kitapla karşılaştım ve kitabı, yaklaşık 2 ayda ancak bitirebildim.
Okuma sürecinin böylesine sancılı geçmesinin en büyük nedeni, kitaptaki anlatımın muğlaklığıydı. Aslında kitap, ilahi bakış açısıyla yazılmış; yani olaylar, her şeyi bilen ve gören üçüncü tekil şahıs kullanılarak anlatılıyor. Bu bakış açısı, okurun olay örgüsünü her açıdan görmesine ve daha iyi kavramasına yardım ediyor ama Dune Tanrı İmparatoru'nda anlatımın bu özelliklerinden eser olmadığı gibi, anlatımda tam tersi bir üslup hakim. II. Leto'nun geçirdiği değişim, anlatıma ve hatta tüm kitaba yansımış. Spoiler olmaması açısından II. Leto ile ilgili fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Sadece anlatımın da Leto gibi anlaşılması zor, kafa karıştırıcı ve laf salatası ile dolu olduğunu söyleyebilirim. Kitabı bitirmem işte bu yüzden uzun sürdü. Karakterlerin amaçlarını veya olayların neden-sonuç ilişkisini anlamayı geçtim, yeterli bilgi verilmediğinden önümdeki sayfada o anda neyin tasvir edildiğini bile anlamak çok zordu. Çünkü II. Leto, kitabın anlatımını da ele geçirmiş durumda... Şöyle ki, Leto dönüştüğü şeyden biraz olsun uzaklaşıp insanlığını hatırlar gibi olunca kitabın anlatımı da anlam kazanır gibi oluyor. Onun dışında, 500 küsur sayfalık kitabın neredeyse tamamı boyunca ne Leto'nun aklından geçenler açık ediliyor ne de diğer karakterlerin plan ve programlarından bahsediliyor. Her şeyin sorgulandığı, güvenilmez ve rahatsız edici böyle bir ortamda Leto'dan böcek muamelesi gören karakterler ise daima diken üstündeler. Dune Tanrı İmparatoru'ndaki sorun, okurun da aynı muameleye maruz bırakılması... Nasıl ki Leto anlamsız bir ton laf ederek karşısındakini afallatıp her şeyi gizliyorsa, aynısını Frank Herbert de okura yapıyor. Kitabı bitireli kaç hafta oldu; üstünde o kadar düşünmeme, arkadaşlarla tartışmamıza rağmen hala daha kitabın büyük bir çoğunluğuna anlam verebilmiş değilim. Bu tarz bir yaklaşımla, Leto'nun değişiminin vurgulanmaya çalışıldığını düşünüyorum; Leto'nun başkalaşımı her ne kadar çarpıcı bir biçimde betimlense de, Tanrı İmparator'un karşısında durduklarında karakterlerin hissettiğini okurun da hissetmesi pek mümkün değil. O yüzden bunu, okur üstünde de aynı etkiyi bırakma çabası olarak nitelendiriyorum.
Karakterleri beğendiğimi de pek söyleyemem. Serinin önceki kitaplarına göre bunların çoğunun silik, içi boş, figüran görevi gören kimseler olduğu belli... Öne çıkan karakterlerin ise geçmişleri, hedefleri, güdüleri ısrarla bir gizem öbeği halinde tutulduğu için bunların da birkaç bölüm sonra veya hizmet ettikleri amaç gerçekleştikten sonra unutulmaları işten değil. Önceki kitaplardaki karakterlere, karakterlerin sağlam inşaasına bakıyorum bir de, aklıma hemen Paul geliyor ve elimde olmadan Paul ile II. Leto'yu kıyaslıyorum. Ama benzer bir sorumluluğa sahip oldukları için değil; karşıt görüşlerinden ve tercihlerinden, özellikle de birbirinden farklı karakter gelişimlerinden dolayı baba ile oğulu karşılaştırmadan edemiyorum.
Dune Tanrı İmparatoru'nda beni en çok hayal kırıklığına uğratan şey, II. Leto'nun karakter gelişimiydi. Dune Çocukları'nda Leto, kendini göstermeye başlamış gibiydi; üstlendiği sorumlulukla karakterinin daha da gelişeceğini, yapacağı seçimlerle daha da karmaşıklaşacağını düşünmüştüm. Fakat gördüğüm tek şey, Leto'nun karakterinin tıpkı insanlığı gibi gelişmeden biçilmesi ve yerine basit bir şeyin konması oldu. Karakterlerin tiplemenin ötesine geçmesini sağlayan en önemli unsurun, sahip oldukları insanlık olduğunu düşünüyorum. İnsanlık sayesinde okurun empati yapabileceği, bağ kurabileceği, komplike yapılara dönüşüyorlar. Paul'ü de bu yüzden II. Leto'dan daha iyi anlıyorum, daha çok seviyorum. Bence Paul yaptığı hatalarla ve fedakarlıklarla, Dune'daki en insani karakter. Altın Yol'u ve getirdiklerini II. Leto'dan ve herkesten çok daha iyi kavradığını düşünüyorum. Böyle bir gücü ve sorumluluğu, göze alamadığı veya bir şeyleri feda edemediği için reddetmiyor; sonuçlarının büyüklüğünü idrak ettiği ve böyle bir şeyin parçası olmak istemediği için reddediyor.
Anlatım ve karakterler beni hayal kırıklığına uğratsa da, kitabın felsefi yönüne bayıldım. Dune Tanrı İmparatoru okurun aklında, üstünde düşündükçe devam ettiren bir düşünme süreci meydana getiriyor. Anlaşılması güç anlatımına rağmen sonunda okuru, derinlemesine irdelemeler yapacağı bir yola sokuyor. Geleceği görme yetisi her ne kadar evrene deterministik bir işleyiş kazandırsa, geleceği gören her karakterin seçimleri bu görüye mahkum olsa da Paul-II. Leto kıyaslamasının özü de burada, aslında... Geleceği görmeleri, içinden çıkılamayacak bir neden-sonuç zinciri yaratıyor; lakin Paul ve II. Leto'nun buna verdiği tepkiler, baba ile oğulu iki ayrı uca oturtuyor. Okurun tüm bunları kendi değerlerinden ve ahlak kurallarından geçirmesi, bu iki karakterin eylemlerini ve güdülerini değerlendirmesi gerekiyor. Şahsen, bulunduğu paradoksal zemine rağmen bir yol bulup kendi kaderinden kaçabildiği için Paul'e hayranım. Altın Yol'un sorumluluğunu almak istememesini de Dune Tanrı İmparatoru'nu okuduktan sonra daha iyi anlıyorum. II. Leto'nun faydacı ahlak anlayışını ve kurduğu mantığı da anlıyorum fakat bu, onayladığım anlamına gelmiyor. Aksine, kendisiyle görüşlerimiz ne kadar ters olabilirse o kadar ters. Bence II. Leto'nun Tanrı İmparator olarak görülmesinin nedeni, olanları ve olacakları gördüğünden veya dönüştüğü şeyden dolayı değil de Altın Yol namına milyonlarca varlığın seçim yapma hakkını elinden alabilecek güçte olduğu içindir. Daha iyi kavramak için Dune Tanrı İmparatoru'nu tekrar okumayı düşünüyorum. Ama eminim ki, Tanrı İmparator'a dair olan düşüncem ne bu kitabı tekrar okumamla kolayca değişecek ne de serinin sonraki kitaplarıyla...
Muğlak anlatımı ve sönük karakterleriyle Dune Tanrı İmparatoru'nu okurken çok zorlandım. Neyse ki, kitabın felsefi yönü bunu telafi edebilecek kalitede, derin bir sorgulama zincirini besliyor. Hakkında konuşup tartışmak, okumaktan daha keyifli olan tuhaf bir kitap Dune Tanrı İmparatoru. Böyle bir kitaptan sonra Frank Herbert'in nasıl devam edeceğini çok merak ediyorum.
"O bilge adam, servetin bir özgürlük aracı olduğunu gözlemlemişti. Ama servet peşinde koşmak köleleşmeye giden yoldur."
"O bilge adam, servetin bir özgürlük aracı olduğunu gözlemlemişti. Ama servet peşinde koşmak köleleşmeye giden yoldur."
Kitabın gizemli bir havası var, okumak istiyorum ama emin de olamıyorum :)
YanıtlaSileline emeğine sağlık . güzel kitap okumak lazım
YanıtlaSil