Goodreads Puanı: 4,02 (290.723 oy)
Orijinal Adı: Das Parfum: Die Geschichte eines Mörders
Seri: -
Yayınevi: Can Yayınları
Çeviri: Tevfik Turan
Basım Yılı: 2016 (43. baskı)
Sayfa Sayısı: 264
Alman edebiyatının şimdiden efsaneleşmiş münzevisi Patrick Süskind, Koku romanıyla artık "klasikler" arasında...
XVIII. yüzyıl, Fransa. Kitabın kahramanı Jean-Baptiste Grenouille, tüm insancıl duygulardan yoksun, yalnızca kokulara karşı görülmedik ölçüde duyarlı, istediği kokuları üretebilmek için cinayet işlemekten bile çekinmeyen biridir. Herkesin, her şeyin kokusunu alma, dilediği tüm kokuları üretme konusunda gerçek bir dâhi olan bu genç adamın, kendi kokusunun olmadığını, bu nedenle insanların kendisinden koku alamadıklarını anladığı gün dünyası başına yıkılır. Tek çıkar yol, başkalarına varlığını hatırlatacak kokular sürünmektir.
Toplum içinde bir birey olarak var olamamış; ama kendi benliği dışında her istediğini yaratabilmiş bir dâhiyi sergileyen bu görkemli alegorinin olağanüstü akıcılıkla erişilen son bölümü, benzeri herhalde ancak Kafka'nın eserinde görülebilecek bir insanlık tragedyasının anlatısıdır.
Koku'yla lise yıllarında, filmi vasıtasıyla tanışmıştım. O zamandan beri de kitabını okumayı istiyordum. 2018'de, birkaç arkadaşla birlikte kitabı okumaya karar verdik. Yani 2018'te okuduğum fakat incelemesini ancak yazabildiğim kitaplardan biri de Koku 😬
Üstünkörü bakıldığında Koku'nun birkaç yüzyıl önce yaşamış, koku duyusu uçlarda olan bir ana karakterinin, bu karakterin yaşadıklarının anlatıldığı bir kurgusunun ve okuru yer yer şaşırtan bir olay örgüsünün olduğu görülecektir. Kurgu gerçekten de özgün; böyle bir duyu keskinliğine sahip bir karakter kurgulamak ve bunu 18. yüzyıl Fransa'sına koymak, kaç kişinin aklına gelebilir ki... Fakat bu, tabiri caizse, buzdağının görünen yüzü... Koku, Jean-Baptiste Grenouille'ün aşırı gelişmiş koku duyusu veya bunlar yüzünden gerçekleştirdiği eylemler ile bilinse de aslında bunların arkasında çok sağlam eleştirilerin yer aldığı, gerek ana karakter gerekse felsefe ve tema açısından oldukça derin bir kitap.
Jean-Baptiste Grenouille, inanılmaz bir koku alma yeteneğine sahip; çevresindeki uyarıcıları doğal olarak burnu aracılığıyla algılıyor, kavrıyor ve çevresiyle kokuyu kullanarak ilişki kuruyor. Ayrıca doğuştan kendi kokusu olmayan biri; ne yapıyorsa, kendisindeki bu eksikliği tamamlamak için yapıyor. Mükemmel koku arayışları ve bunun için gerçekleştirdiği cinayete varan eylemleri, hayalindeki kokuyu üretmek için hep; hayalindeki o kusursuz kokuyu yaratma amacı ise herkes tarafından tanınmak, görünür olmak... Yani Koku, bir seri katilin maceralarından çok daha fazlası; etrafını diğerlerinden farklı algılayan, farklı olan birinin iletişim kurma ve kendini var etme çabası...
Patrick Süskind'in üslubu çok ilginç... Kitabın anlatımı, tanrısal bakış açısıyla gerçekleştiriliyor ve yazar sesini araya sıkıştırmaktan geri kalmıyor. Bu da ortaya belgesel tadında, oldukça değişik bir anlatı çıkarıyor. Ayrıca anlatımın ana karakter üzerinden gerçekleştirildiği görülüyor. Jean-Baptiste Grenouille ile birlikte anlatımın tonu da gelişiyor; Grenouille kasvetli bir ruh haline sahipken atmosfer de buna uygun bir tona bürünüyor, Grenouille heyecanlandığı zaman birden çok sıfatla veya tekrar edilen kelimelerle anlatımın temposu da o heyecanı yansıtacak şekilde değişiyor. Üslupta dikkat çeken bir diğer şey, betimlemelerin müthişliği; özellikle de kokuların tasvirleri o kadar canlı, o kadar kuvvetli ki... Böylesine ayrıntılı, renkli betimlenen kokuları, dokuları okurken duyumsamamak epey güç. Aynı şekilde, yazarın bahsettiği parfüm yapım tarzları ve aşamaları da bayağı ayrıntılı; tüm bunlar insanın gözünde rahatlıkla canlanıyor. Kısacası Koku bu yoğun üslubuyla sadece göze değil, birden çok duyuya hitap edebilen bir kitap.
Koku'yu filmini izlemeden önce okuyanlar, kitabın şaşırtıcılığını yüksek bulacaktır. Olay örgüsünün aralarına serpiştirilmiş sarsıcı olaylar ve kitabın o sürpriz sonu, olaylar dizisini bilmeyen birini hayretler içinde bırakacak potansiyelde. Şahsen ben, filmi önceden izlediğim için kitapta nelerin olacağını biliyordum. Yine de kitabı sıkılmadan, hatta heyecanla okuduğumu söyleyebilirim.
Koku sıradışı kurgusu, öyküleyici anlatımı, detaylı ve güçlü betimlemeleriyle okumaktan ziyade hissedebileceğiniz, dokunabileceğiniz, koklayabileceğiniz bir eser. Sürükleyici ve şaşırtıcı olay örgüsü, kitabı elden bırakmayı oldukça güçleştiriyor. Favorilerime eklediğim bu kitabı herkese tavsiye ediyorum.
...insanlar büyüğe karşı, korkunca, güzele karşı gözlerini yumabiliyor, ezgilere ya da gönül çelici sözlere kulaklarını tıkayabiliyorlardı. Ama kokudan kaçamıyorlardı. Çünkü koku, soluğun kardeşiydi. Onunla birlikte insanların içine giriyordu, yaşamak istiyorlarsa karşı duramıyorlardı. Hem de tam orta yerlerine giriyordu koku, doğrudan kalplerine ve orada akla karayı ayırır gibi ayırıyordu ilgiyle aşağılanmayı, iğrentiyle zevki, aşkla nefreti. Kokulara egemen olan, insanın kalbine egemen olurdu.
Merhaba.
YanıtlaSilBenim de merak ettiğim bir kitaptı. Geçen sene okudum. İyi ki okudum lakin sevemedim. Benim okuma tarzımla da olabilir bu duygu çünkü yazıldığı döneme göre kurgusu çok iyiydi.
İyi geceler.