Konuşan Kitaplar'ın 19. turunun 3. gününden herkese merhaba! Bu turda, gerek kapağı gerekse konusuyla birçok okurun ilgisini çeken bir kitabı, Yıkılan Krallıklar'ı inceliyoruz. Turun bugünkü programını yazının devamında bulabilirsiniz. Yıkılan Krallıklar'ı hediye ettiğimiz çekilişe katılmayı unutmayın ;)
Alıntılar - Yorum Cadısı
Ana Karakterleri Tanıyalım - Kördüğüm Hayaller
Kitap Yorumu - Kitap Aşığı
Kitap Yorumu - Kitapların Tatlı Cadısı
Kitap yorumlarına ek olarak çeşitli etkinliklerin de yer alacağı turumuzun programı oldukça yoğun. Bu yüzden lafı daha fazla uzatmıyorum ve sizleri alıntılarla baş başa bırakıyorum :)
Bütün günlerini, bütün rüyalarını... bütün sırlarını paylaşmışlardı. Ama belli ki, bütün sırlarını değil. Bu, Jana'nın önceden sezebileceği türden bir şey değildi. "Neden bana ihanet ediyorsun?" demeyi başardı zorlukla. "Sen benim kardeşimsin." Sabina, halen burnundan süzülmekte olan kanı sildi. "Aşk için."
"Bir şey istiyorsan," derdi Tomas her zaman. "Onu kendin alman gerekir. Çünkü kimse onu sana öylece vermez. Bunu sakın unutma, kardeşim."
Bugüne dek hiçbir muhafız Cleo'ya böylesine cesur bir ifadeyle bakmamıştı. Aslında, kimse buna cüret edememişti. Öfkeli, hırçın, dost canlısı olmaktan çok uzak... ama başka bir şey daha vardı. Cleo bütün dünyadaki tek kızmış ve artık, kendisinin bir parçası ona aitmiş gibi.
"Yalnızca içgüdülerimle hareket ettim. Daha önce sayısız kereler avlanmışımdır ama bu çok değişikti. Bir başkasının canını almak... hayatımda kendimi hiç bu kadar güçlü hissetmemiştim."
"Prenses Emilia, başka birini sevdiği için nişanını bozmayı başardı." "Yani ben de bir başkasına mı âşık olmalıyım?" Theon buna hemen cevap vermedi. Cleo, delikanlının kendisini dikkatle incelediğini fark etmişti. "Belki de olmalısınız," dedi en sonunda.
Prensesi bulamazsa, kral canını alırdı. Ve Cleo'nun başına bir şey gelecek olursa...Theon kendisi ölmek isterdi zaten. Gözlerindeki ışıltının kaybolduğunu, gamsız kahkahalarının yerini sessizliğin aldığını düşünmek... vücudundan bir anda soğuk ter boşalmıştı. Alnını koridorun mermer duvarına dayamak zorunda kaldı. Ona âşık oluyorum.
"Sonsuz gençlik, güzellik ve büyüden daha fazlasına mı?" diye sordu Cleo. "Geriye istenebilecek ne kalıyor ki?" "Güç. Bazıları için en önemli şey güçtür. Dünyanın bugüne dek tanıklık ettiği en büyük şeytanlıkların ardındaki neden, güce yönelik arayıştır."
"Nefret, çok güçlü bir duygudur. Kayıtsızlıktan çok daha güçlü. Ama nefretle yananlar, aynı yoğunlukta sevebilir de."
"Her şey kaybedilmiş gibi görünürken bile, büyü kalbinde saflık olanları bulur. Ve aşk, büyülerin en güçlüsüdür."
Magnus, yaptığı şey yüzünden utanç duymak istemiyordu. Lucia'ya duyduğu aşka gerçekten kendini teslim etmişti ve bunun rezil gibi görünmesini kabul etmeyecekti. Ortada rezil değil, saf bir şey vardı. Bütün dünyadaki en saf şey.
Sevgi, öfkeden güçlüdür. Sevgi, nefretten güçlüdür. Her şeyden güçlüdür.
"Aile dünyadaki en önemli şeydir," dedi kraliçe, sertçe. "Her şey çöktüğünde, geriye kalan ailedir."
Yakın zamanda o kadar çok kayıp yaşamıştı ki, bir parçası göğsünden sökülüp çıkarılmış gibi hissediyordu. Geride kanlı bir oyuk kalmıştı.
Kafasının içinde ablasının sesini yeniden duymaya başlamıştı. Bir kez daha, kendisine güçlü olması gerektiğini söylüyordu. Ama her şeyi ellerinden alındıktan sonra, nasıl güçlü olabilirdi?
"Kristaller olmadan, Mabet çöküp gitmeye mahkum. Bunun olduğunu, bu topraklarda gördüm. Her şey birbirine bağlı. Her şey sandığımdan çok daha fazla birbirine bağlı kardeşim." Kadın bir kahkaha atsa da, sesinde keyiften eser yoktu. "Belki de en iyisi budur. Bir fani olarak öleceksem, ne kadar uzun yaşamış ya da kendilerini ne kadar önemli sanıyor olurlarsa olsunlar, neden herkesin kaderi aynı olmasın ki? Her şey en nihayetinde sona ermek zorunda."
Her halükârda, savaş henüz bitmemişti. Bitmeye yakın bile değildi. Aksine, daha yeni başlamıştı. Ve, Cleo güçlü olacaktı. Tıpkı babasının ve Emilia'nın dediği gibi. Güçlü olacaktı. Hakkı olan tahtını geri alacaktı. Kraliçe olacaktı.
Kafasının içinde ablasının sesini yeniden duymaya başlamıştı. Bir kez daha, kendisine güçlü olması gerektiğini söylüyordu. Ama her şeyi ellerinden alındıktan sonra, nasıl güçlü olabilirdi?
"Kristaller olmadan, Mabet çöküp gitmeye mahkum. Bunun olduğunu, bu topraklarda gördüm. Her şey birbirine bağlı. Her şey sandığımdan çok daha fazla birbirine bağlı kardeşim." Kadın bir kahkaha atsa da, sesinde keyiften eser yoktu. "Belki de en iyisi budur. Bir fani olarak öleceksem, ne kadar uzun yaşamış ya da kendilerini ne kadar önemli sanıyor olurlarsa olsunlar, neden herkesin kaderi aynı olmasın ki? Her şey en nihayetinde sona ermek zorunda."
Her halükârda, savaş henüz bitmemişti. Bitmeye yakın bile değildi. Aksine, daha yeni başlamıştı. Ve, Cleo güçlü olacaktı. Tıpkı babasının ve Emilia'nın dediği gibi. Güçlü olacaktı. Hakkı olan tahtını geri alacaktı. Kraliçe olacaktı.
a Rafflecopter giveaway
Bu kitabı okumadan ölmeyeceğim.
YanıtlaSil