Goodreads Puanı: 4,47 (123.756 oy)
Orijinal Adı: The Son of Neptune
Yayınevi: Doğan ve Egmont Yayıncılık
Çeviri: Belgin Selen Haktanır Us
Basım Yılı: 2011
Sayfa Sayısı: 462
Denizler tanrısı Poseidon'un oğlu Percy Jackson, uzun bir uykudan uyanıyor ve aniden kendini yılan saçlı iki kadınla yüz yüze buluyor. Sorun şu ki, bu yaratıklar ölmek bilmiyor.Neptün'ün Oğlu, Olimpos Kahramanları serisinin ikinci kitabı. Serinin ilk kitabını bitirir bitirmez Neptün'ün Oğlu'na başlamıştım. Kitabı okuyalı 2 hafta olmasına rağmen blog turlarıydı, bayramdı, hastalıktı derken kitabın yorumunu yazmaya vakit bulamadım. Neyse ki kendimi toparladım ve artık daha iyiyim. Serinin diğer kitaplarının yorumlarını da arayı fazla açmadan yayınlayacağım ;)
Ancak bu, Percy'nin sorunları arasında belki de en önemsizi. Çünkü Percy gizemli bir yaşlı kadın tarafından bir kampa götürülüyor. Melezlerle dolu bir kampa. Percy'nin hayatında ilk defa gördüğü bir kampa. Ne yazık ki Percy geçmişinden yalnızca tek bir kişiyi hatırlıyor: Annabeth.
kesin olan bir şey var ki, Percy'nin daha yapacak çok işi var. İki yeni melez arkadaşı Hazel ve Frank'le birlikte, bugüne dek hiç görmediği kadar ağır bir görevle karşı karşıya: Yediler Kehaneti.
Bu yolda başarısız olurlarsa zarar görecek olan tek şey kamp değil ne yazık ki. Tehlikede olan, Percy'nin eski yaşamı, tüm sevdikleri, tanrılar ve elbette ki tüm dünya...
Karakterler ve mekanların çoğu PJO'da da geçtiğinden serinin ilk kitabı Kayıp Kahraman, PJO tadında bir kitaptı. Ama Neptün'ün Oğlu'nda çok farklı bir dünyaya adım atıyoruz. Kitapta geçen Roma Kampı alıştığımız Melez Kampı gibi bir yer değil. Aslında birçok açıdan birbirine benziyorlar fakat aralarında inanılmaz farklılıklar da var. Roma Kampı görkemli binaları ve rekabetçi ortamıyla etkileyici bir yer. Kampta yaşayan melezler de disiplinli ve ağırbaşlı. Ben de Percy gibi kampa hayran kaldım fakat kendimi evimdeymiş gibi hissedemedim. Yine de, kitap boyunca kampı keşfetmekten kendimi alamadım :D Kitabın başındaki Roma Kampı haritası da bu keşfi oldukça kolaylaştırdı ;)
Yeni melezleri ve tanrıların Roma versiyonlarını tanımak, kampı keşfetmek kadar eğlenceliydi. Kitabın ilk sayfalarında melezlerin ait olduğu kohortları ve tanrıları biraz karıştırmıştım. Fakat okudukça her şey yerine oturuyor ve kendinizi kampın bir parçası gibi hissetmeye başlıyorsunuz. Buna tehlike dolu yeni maceralar da eklenince kitabı birkaç saat içinde bitirmek çok da zor gelmiyor :)
Kitaptaki aksiyon, kendini daha ilk sayfalarda hissettirmeye başlıyor. Genelde, doğrudan olaya dalan kitapları sevmem; yazardan, olayın öncesinde kitaba ısınmak için küçük de olsa bir tanıtım bölümü beklerim. Ama bu durum, Neptün'ün Oğlu için geçerli değil. Olimpos Kahramanları serisi ve Rick Riordan'ı zaten daha önceden tanıdığım için ilk bölümlerdeki yüksek tempo beni o kadar da rahatsız etmedi; aksine, kitabın bu kısımlarını büyük bir heyecanla okumama neden oldu.
Kayıp Kahraman'ı okuduğum zamanlarda Percy'nin ne yaptığını, başına ne gibi olayların geldiğini merak etmiştim. Bu bakımdan Neptün'ün Oğlu, aydınlatıcı bir kitaptı. Roma Kampı'nı keşfetmek, yeni melezlerle ve tanrıların diğer versiyonlarıyla tanışmak da zevkliydi. Eğer serinin sonunda Rick Riordan ters bir hareket yapmazsa, Olimpos Kahramanları serisi favori Rick Riordan serim olacak gibi gözüküyor ^_^
Gigant ona aldırış etmeksizin "Yunanlı, Romalı, hiç fark etmez," dedi. "Her iki kampı da ayaklar altına alacağız. Titanlar ileriyi pek göremiyorlardı. Tanrıları yeni memleketleri olan Amerika'da yok etmeyi planladılar. Ama biz gigantlar işin doğrusunu biliyoruz! Bir otu doğru dürüst sökebilmek için, kökünden koparmak gerekir. Biz konuşurken birliklerim ufak Roma kampınızı yok ediyor, kardeşim Porphyrion da eski topraklarda gerçek savaşa hazırlanıyor! Tanrıları türedikleri topraklarda yok edeceğiz."
Neptün'ün Oğlu cidden ÇOK GÜZELDİ. :D Percy ile ilgisi de var tabi ama bambaşka bir şeydi ya. Gerek kapağı vs vs B)
YanıtlaSilÇOK GÜZELDİ.diğer kitaPları gibi +++
Sil