Kitabın Adı: Beni Seç
Yazarı: Kiera Cass
Yayınevi: Dex Yayınları
Orijinal Adı: The Selection
Çeviri: Derya İmer Aydınlık
Basım Yılı: Şubat 2013, 1. Baskı
Sayfa Sayısı: 304
II. Kitap Turumuzda son zamanlarda hakkında oldukça konuşulan bir kitabı, Beni Seç'i inceliyoruz. Bol bol spoiler içeren yorumumdan sonra harika alıntılar paylaşacağım :)
Yorumum
Günümüzden yaklaşık olarak yüzyıl sonrasında geçiyor kitap. Kuzey Amerika'da, 8 sınıfa ayrılan insanların yaşadığı Illea adında bir krallık var. Bu krallıkta prenslerden biri, krallıkla halkın arasındaki bağı güçlendirmek için Seçim adı verilen bir yarışmanın kazananı ile evlendirilir. Krallıktaki 16-20 yaş arasında, bekar olan her kıza bir çağrı mektubu gönderilir. Katılmak isteyen kızlar belediye binasına gidip kayıt yaptırırlar. Seçilen 35 kız yarışma için saraya davet edilir ve kızlar arasında taç için kıyasıya bir rekabet başlar.
America Singer da seçilen 35 kızdan biri. Müzisyenlerin, ressamların ve sanatkarların bulunduğu 5. sınıfa mensup. Ailesi geçimini festivallerde, kutlamalarda müzik aleti çalarak, şarkı söyleyerek sağlasa da bazen bu yeterli olmuyor. America da bazı teşvikler sonucunda kaydını yaptırıyor ve seçiliyor :) Seçileceğini düşünmüyor tabii, tek istediği Aspen'le evlenmek iken kendini 35 kızın olduğu bir yarışmada buluveriyor.
Bu kısıma kadar kitaptaki her şey beklediğim gibi gitti. Bu kısımdan sonra ise "Ne oluyoruz ya?" nidalarıyla okudum kitabı :D
Okuduğum kitaplardaki bayan karakterleri pek sevemiyorum ama America; ayakları yere basan, gerektiği zaman kendini savunabilen ve diğer kızlar gibi süse püse fazla düşkün olmayan karakteriyle hayalimdeki favori bayan karakter tanımına en çok yaklaşan karakter oldu :) Tam da aklı karışmayan, ikisi de benim olsun tavırlarına girmeyen bir kız karakter buldum derken... America da, Aspen'in son anda oyuna girmesiyle duygu karmaşası yaşayan bayan karakterlerin bulunduğu tarafa doğru ilerlemeye başlıyor. Gerçi kitabın sonlarında bu seçimin ne yöne doğru olacağının ipucunu okudum ama, bakalım...
Aspen'den bahsetmişken... Kitabın başında Team Aspen olduğumu itiraf ediyorum :) Ama kendisinin 6. sınıf olduğu için America'ya iyi bir yaşam veremeyeceğini fark etmesiyle kızı kendinden uzaklaştırması ve daha sonra 180 derece dönmesi sonucunda Aspen'in üzeri çizildi. The Elite'deki davranışlarıyla yaptıklarını telafi ederse, belki üzerine çektiğim çizgi silinebilir ;)
Prens Maxon'a gelelim... Başlarda Aspen'i ne kadar sevdiysem, Maxon'a da o kadar ön yargıyla yaklaştım. Hele ki Aspen'in saçma sapan gerekçelerle kızı terk etmesinden sonra kitapta favori erkek karakterin kalmadığından korkmuştum. Ama Prens Maxon'ı yakından tanıyınca işler değişti :D Prens'in ukala, kendini beğenmiş ve birazcık da acımasız biri olacağını düşünmüştüm. Bir prensin biraz utangaç, halkını önemseyen ve düşünceli biri olacağını beklemiyordum.
America ile Maxon'ın tanışmasını ve diyaloglarını yüzümde salakça bir gülümsemeyle, keyifle okudum :) Kızların rekabetini, özellikle Celeste'in yaptıklarını, okumaktan da büyük zevk aldım :D
Kitaptaki kast/sınıf sistemine göz atmakta fayda var, hangi sınıfın neyle meşgul olduğunu bilmek kolaylık sağlıyor zira kitapta insanlar, yaptıkları mesleklerle değil de bulundukları sınıfın numaralarıyla adlandırılıyorlar.
Beni Seç'e ve Kiera Cass'in sayfasına göre kast sistemi şu şekilde;
Kitabın kurgusuna da değinmek istiyorum. Ben dahil bazılarımız kitabı, Açlık Oyunları'na benzettik. Açlık Oyunları'ndaki mıntıka sisteminin yerini burada sınıf sistemi almış. Yine yarışmayı kazanması sonucunda daha iyi bir yaşama kavuşacak bir kız ve bu kızın çocukluk aşkıyla, yarışmada tanıştığı ve hoşlanmaya başladığı bir erkek var. Bu benzerlikleri okuyunca yazarın birazcık Açlık Oyunları'nın etkisinde kaldığını görmek mümkün. Fakat rahatlıkla, Kiera Cass'in özgün bir kurgu ortaya koymayı başardığını söyleyebilirim ;)
Aspen'den bahsetmişken... Kitabın başında Team Aspen olduğumu itiraf ediyorum :) Ama kendisinin 6. sınıf olduğu için America'ya iyi bir yaşam veremeyeceğini fark etmesiyle kızı kendinden uzaklaştırması ve daha sonra 180 derece dönmesi sonucunda Aspen'in üzeri çizildi. The Elite'deki davranışlarıyla yaptıklarını telafi ederse, belki üzerine çektiğim çizgi silinebilir ;)
Prens Maxon'a gelelim... Başlarda Aspen'i ne kadar sevdiysem, Maxon'a da o kadar ön yargıyla yaklaştım. Hele ki Aspen'in saçma sapan gerekçelerle kızı terk etmesinden sonra kitapta favori erkek karakterin kalmadığından korkmuştum. Ama Prens Maxon'ı yakından tanıyınca işler değişti :D Prens'in ukala, kendini beğenmiş ve birazcık da acımasız biri olacağını düşünmüştüm. Bir prensin biraz utangaç, halkını önemseyen ve düşünceli biri olacağını beklemiyordum.
America ile Maxon'ın tanışmasını ve diyaloglarını yüzümde salakça bir gülümsemeyle, keyifle okudum :) Kızların rekabetini, özellikle Celeste'in yaptıklarını, okumaktan da büyük zevk aldım :D
Kitaptaki kast/sınıf sistemine göz atmakta fayda var, hangi sınıfın neyle meşgul olduğunu bilmek kolaylık sağlıyor zira kitapta insanlar, yaptıkları mesleklerle değil de bulundukları sınıfın numaralarıyla adlandırılıyorlar.
Beni Seç'e ve Kiera Cass'in sayfasına göre kast sistemi şu şekilde;
1) Kraliyet ailesi ve din adamları
2) Ünlüler, profesyonel atletler, modeller, oyuncular, itfaiyeciler ve ordu mensupları
3) Öğretmenler, doktorlar, dişçiler, veterinerler, mimarlar, avukatlar, müzik ve film yapımcıları
4) Çiftçiler, tüccarlar ve restorant, hotel gibi işletme sahipleri
5) Müzisyenler, ressamlar, sanatkarlar
6) Aşçılar, şoförler ve hizmetçiler
7) Bahçıvanlar, işçiler ve tezgâhtarlar
8) Evsizler
--) Asiler (Saraya saldırılar düzenliyorlar. Bunlar kast sisteminde yer almıyorlar anladığım kadarıyla. Fakat kendi içlerinde davranışlarına ve amaçlarına göre ayrılıyorlar.)
Kitabın kapağından bahsetmemek olmaz :) Eğer bir kitabın kapağına feci tutulmuşsam, o kitabı sırf kapağı için bile alabilirim. Hem kapağına hem de konusuna tutulmuşsam o kitap baş tacım olur. Beni Seç de baş tacım olan kitapların arasında yerini aldı :)Kitabın kurgusuna da değinmek istiyorum. Ben dahil bazılarımız kitabı, Açlık Oyunları'na benzettik. Açlık Oyunları'ndaki mıntıka sisteminin yerini burada sınıf sistemi almış. Yine yarışmayı kazanması sonucunda daha iyi bir yaşama kavuşacak bir kız ve bu kızın çocukluk aşkıyla, yarışmada tanıştığı ve hoşlanmaya başladığı bir erkek var. Bu benzerlikleri okuyunca yazarın birazcık Açlık Oyunları'nın etkisinde kaldığını görmek mümkün. Fakat rahatlıkla, Kiera Cass'in özgün bir kurgu ortaya koymayı başardığını söyleyebilirim ;)
ARKA KAPAK
Alıntılar
Kendini daha fazla
tutamayarak, "Formu doldursan ölür müsün?" dedi. "Seçim senin
için de hepimiz için de muhteşem bir fırsat olabilir."
“Lütfen, anne. Güzel falan değilim
ben, olsam olsam sadece ortalama biri olabilirim.” May, “Hiç de değil!” dedi. “Çünkü ben birebir sana benziyorum ve ben güzelim!”
Arada pek fazla mesafe yoktu ama buradayken, evimin
gürültüsü kilometrelerce uzakta kalmış
gibi hissediyordum. Burada kimsenin prensesi olmak zorunda değildim.
“Elimde
değil.
Sen gördüğüm en güzel şeysin.
Söyleyebileceğim
tek anda, bunu söylediğim için beni yargılayamazsın.”
“Sen çok iyi bir aşçısın. Birini bir gün çok şişman
ve mutlu edeceksin,” derken
ağzı elmadan aldığı ısırıkla doluydu. “Seni şişman ve mutlu edeceğim. Bunu biliyorsun.”
“Seni aptal!”Fısıltıyla karışık
bağırıyordum.
“Senden nefret ediyorum!
Seni sevmiştim! Seni istemiştim;
tek istediğim
sendin!”
Silvia, “Sabah,
Prens Maxon ile tanışacaksınız ve en iyi halinizle görünmek isteyeceksiniz,”diye
belirtti. “O,
burada olan birinin gelecekteki kocası, ne de olsa.”
“Ve
bazen insanlar, sessizliği
kendine güven ya da korku olarak yorumlamak arasında
kalırlar.
Sana böcekmişsin gibi bakıyorlar,
böylece
belki sen de kendini böcek gibi hissedebileceksin.”
Takırdayan kuruşun olduğu minik kavanozum. Camın içinde kayan
kuruşu dinleyerek, elimde birkaç
kere döndürdüm.
Neden bunu yanımda getirdim ki? Kendime, sahip
olamayacağım bir şeyi hatırlatmak için
mi?
“Hepiniz
benim için kıymetlisiniz. En basit haliyle, buradaki amaç en kıymetlinin kim
olabileceğini
keşfetmek.”
“America,
tatlım, umarım bu kafeste uğruna kavga edebilecek bir şeyler bulursun. Tüm
bu olanlardan sonra, senin gerçekten denediğini görmenin
nasıl
bir şey olacağını
yalnızca
hayal edebilirim.”
“Ah,
lütfen ağlama!” Maxon'ın fısıltısı derin
endişe yüklüydü “Kadınlar ağlayınca ne yapacağımı
asla bilemiyorum!”
“Eğer sana aşık
olmamı
istemiyorsan, bu kadar tatlı görünmeye bir son vermelisin. Yarın ilk iş, hizmetçilerine
senin için
patates çuvalı
diktireceğim!”
Beni durduran,
yürüyüp geçtiğimiz
sıradan
birinin ağzından
kaçan
derin nefesti; Maxon ile birlikte döndük. Aspen oradaydı.
May bir anlığına
sessiz kaldı, düşünüyordu.
“Maxon'a aşık
mısın?” Bir anlığına,
o alışkın olduğum tatlı
romantik May'in sesini duydum. Durumu iyi olacaktı. “Hımm, o kadarını pek
bilmiyorum ama...” “America! Maxon'a aşıksın! Aman Tanrım!”
Tura katılan diğer bloglara uğramayı unutmayın :)
Ellerine sağlık *-* alıntılar mükemmel
YanıtlaSilAlıntı kısmı mükemmel olmuş Sis bayıldım :)
YanıtlaSilYorum desen ayrı bir güzel, ellerine sağlık :))
Çok güzel. =D Alıntılar zaten. -,-
YanıtlaSilAlıntıları kucaklamak istiyorum *-*
YanıtlaSilkucakla canım ;)
Silçok güzel gerçekten teşekürler :)
YanıtlaSil