Goodreads Puanı: 4,18 (40.461 oy)
Orijinal Adı: Пикник на обочине
Seri: -
Yayınevi: İthaki Yayınları
Çeviri: Hazal Yalın
Basım Yılı: 2018
Sayfa Sayısı: 200
"Herkes mutlu olsun, bedavaya, ve hiç kimse incinerek gitmesin!"
Arkadi ve Boris Strugatski, entelektüel açıdan kışkırtıcı, inanılmaz eğlenceli, cesur ve eleştirel kitaplarıyla "Sovyetler döneminin en büyük bilimkurgu yazarları" sıfatını hak eden yegâne ikili. Uzayda Piknik ise yazarların en şöhretli ve ilham verici romanı.
Uzaylılar dünyanın beş bölgesini ziyaret etmiş ve giderken geriye "atıklarını" bırakmışlardır. Bu atıklar, tüm dünyada bir gizem yaratır, endüstri ve bilim çevrelerinin de odak noktası haline gelir. Atıkların bulunduğu yerler "Bölge" olarak adlandırılarak karantina altına alınır ve bu Bölgeler çevrelerindeki şehirleri ekonomik ve sosyal açıdan etkilemeye başlar.
Redrick Schuhart, Bölgeden uzaylı atıklarını kaçırıp satan bir stalkerdir. Çoğu insan gibi, hayatı yasak Bölge tarafından şekillendirilen Red ve bilim insanı arkadaşı Kiril'in bir zamazingo elde etmek amacıyla buraya yaptıkları yolculuk ise beklenmedik olaylara sebep olur...
Uzaylıların dünyaya yaptığı bu ziyaret bir piknikten mi ibaret? Yoksa arkasında insan aklının alamayacağı bir gizem mi yatıyor?
Uzayda Piknik, karantinaya alınmış insanlığın var olma çabası.
"Heyecan verici, canlı ve hoş... Girift olaylar, yaratıcı detaylar içeren, etik ve entelektüel açıdan sofistike bir eser."
-Ursula K. Le Guin
"Mükemmel... Strugatskiler'in sadakati ve hırsı, dostluğu ve aşkı, umutsuzluk ve tükenmişliği marifetle ele alması şahane bir öykü yaratıyor."
-Theodore Sturgeon
Uzayda Piknik, Strugatski kardeşlerin okuduğum ikinci kitabıydı. Kendilerini, Tanrı Olmak Zor İş ile tanımıştım ve kitabı da burada yorumlamıştım; kalemlerine şaşkınlıkla karışık bir hayranlık duymuştum. Yanlış hatırlamıyorsam, dizisinin çıkacağı haberinden sonra Uzayda Piknik’i merak edip okumaya başladım. Biraz sancılı geçen bir okuma sürecinin sonunda kitabı bitirdim.
Strugatskilerin kurgularını yaratıcı buluyorum. Oldukça sıradan bir olguyu çok farklı bağlamlarda, insanın aklına bile gelmeyecek şekillerde işliyorlar. Tanrı Olmak Zor İş’te de böyleydi, Uzayda Piknik’te de böyle… Uzaylılardan kaldığı varsayılan, olağandışı bu nesnelerin dünyadaki varlığını bu tarz bir açıklamayla anlamlandırmak herkesin aklına gelmez; hatta aklının ucundan bile geçmez. O yüzden, Uzayda Piknik gibi kitapları keşfedince kendimden geçiyorum 😌 Kitabı okurken, kurgunun bu yönüne biraz daha fazla yer verilseydi keşke, demiştim. Uzaylılara ve atıklara dair arka planda dönen muhabbetin biraz daha belirginleşmesini istemiştim. Ama kitabı bitirip üstünde düşündükten sonra, yazarların yaptığı açıklamaların özellikle de piknik benzetmesinin yeterli olduğunu fark ettim. Bu sayede, sayfalarca yazacaklarını veya yaza yaza anlatamayacaklarını bir benzetmeyle ima etmiş oldular. Bu benzetmenin nereden ve nasıl çıktığının tam olarak verilmemesi ise kurguya hakim olan gizemi koruyor, atıkların bilinmezliğini pekiştirmiş oluyor. Sanırım Strugatski kardeşler cevaplardan çok sorulara, daha doğrusu soru sormaya önem veriyor. Zira Tanrı Olmak Zor İş’te de aklımdaki soru işaretleri giderilmemişti ve ben, kitap bittikten sonra bir süre bu kitaba takılı kalmıştım. Bir benzerini Uzayda Piknik’i okuduktan sonra da yaşadığım için yazarların okuru sorgulamaya ittiğini söyleyebilirim.
Kurgunun hoşuma giden birçok ayrıntısı var. Bunlardan biri, uzaylıların tüm kitap boyunca bir kere bile olsa boy göstermeden varlıklarını hissettirmeleri oldu. Bir diğeri, insanın sınırlılığını çok usulca fakat güçlü bir şekilde ifade etmeleri. İnsan aklının ve teknolojisinin ancak bu kadara yettiği düşüncesini işleyişleriyle beni ürkütmeyi, rahatsız etmeyi başardılar. İnsanların uyum sağlama becerisini gösterme biçimlerini ise ayakta alkışlıyorum. Bölge’lerin etrafının çevrelenmesi, yaşanan ekonomik ve toplumsal değişimler, yapılan bilimsel araştırmalar, insanların yaşamak için bulduğu yollar, stalker gibi yeni mesleklerin icadı, bunca bilinmezliğe rağmen insanın değişme ve gelişme becerisini çok güzel yansıtıyor.
Özellikle bilim kurguların ana karakterleri bana genelde yabancı gelir. Benden çok farklı bir zamana ait, çok farklı birini okuduğumu her fırsatta hissettirirler. Uzayda Piknik'in ana karakteri Red ise böyle hissettirmedi. Verdiği yaşam mücadelesi ve yaptığı seçimleriyle Red, insani yönü vurgulanan bir karakter; arzuları, kâbusları, istekleri ve hayalleri olan sıradan biri. Okuduğum kadarıyla, Strugatski kardeşler kurgudan ziyade karakterleri öne çıkarıyor; kurgunun iskeletini oluşturan fikir ve yaklaşımlar yerine karakterlerin psikolojisine, hayatta kalma çabasına ve belki de en önemlisi insanlığına odaklanıyorlar. Bunu da inanılmaz bir ustalıkla yapıyorlar.
Strugatskilerin kitaplarını anlamakta, dolayısıyla da okumakta bayağı zorlanıyorum, nedenini ise henüz bulabilmiş değilim 🤨 Bu durumun çeviriden kaynaklı olabileceğini düşündüm. Fakat Rusça bilmediğim için kitapları inceleyip bu kanıyı doğrulama veya yanlışlama gibi bir imkanım yok. Belki de bu, hem olay örgüsündeki boşluklardan hem de sonun muğlaklığından kaynaklanıyordur. Çünkü yazdıkları kitaplarda karakterlerin eylemleri ve bu eylemlerin ardındaki güdüleri genelde açıkça belirtilmiyor, dolaylı bir biçimde ifade ediliyor; olay örgüsünün bağlandığı sonuç ise oldukça muammalı. Tanrı Olmak Zor İş'e göre Uzayda Piknik, bir tık daha anlaşılır. En azından bu sefer karakterlerin neyi neden yaptığı kavranıyor ve yazılan son, bu kurgu çerçevesinde anlamlı geliyor. Ama okura yine belli açıklamalar ve net bir son sunulmuyor.
Uzayda Piknik ile Strugatskiler, okuduğum en ilginç bilim kurgu yazarları olmayı sürdürüyor. Kitap her şeyiyle tam da kendilerinden beklediğim gibi, sıradışı lakin anlaşılması biraz güç bir eser. Olay örgüsünün basit göründüğüne aldanılmamalı. Sakin bir zamanda, sağlam bir kafayla okunmasını tavsiye ederim.
"Ziyaret, sadece bu on üç yılın değil, insanlığın bütün tarihinin en önemli keşfidir. Bu ziyaretçilerin kim oldukları o kadar önemli değil. Nereden geldikleri, neden geldikleri, ne amaçla böyle kısa süre kaldıkları ve daha sonra nereye gittikleri de önemli değil. Önemli olan, insanlığın bugün kesin olarak bildiği şey: kâinatta yalnız olmadığı..."
Tanıtım adına teşekkürler...:)
YanıtlaSilkitabı ilk defa duydum konu ilgi çekici alacağım..
YanıtlaSil