Goodreads Puanı: 4,26 (175.442 oy)
Çeviri Adı: Adınla Çağır Beni
Seri: CMBYN, #1
Yayınevi: Atlantic Books
Dil: İngilizce
Basım Yılı: 2017
Sayfa Sayısı: 248
During a restless summer on the Italian Riviera, a powerful romance blooms between seventeen year old Elio and his father's house guest, Oliver. Unrelenting currents of obsession and fear, fascination and desire threaten to overwhelm the lovers who at first feign indifference to the charge between them. What grows from the depths of their souls is a romance of scarcely six weeks duration, and an experince that marks them for a lifetime. For what the two discover on the Riviera and during a sultry evening in Rome is the one thing they both already fear they may never truly find again: total intimacy.
"As much a story of paradise found as it is of paradise lost... Extraordinary."
-New York Times
"Brave, acute, elated, naked, brutal, tender, humane and beautiful."
-Nicole Krauss, the author of Forest Dark
"Evocative, poetic and deeply beautiful... This riff on longing, sexual awakening and the impact of the past will strike an exquisite chord with those falling in love for the first time (or out of love for the last time)."
-Tatler
Şu kitabı okuyalı 1,5 yıl oluyor ve ben incelemesini ancak yazabiliyorum, olsun... Bir yandan iyi oldu, diyorum. Düşüncelerimi toparlayabildim ve içime sinen bir inceleme yazabildim. İncelemeyi Onur Ayı'nda paylaşıyor olmak da ayrı bir güzel 🏳️🌈 Bu gecikmenin en büyük nedeninin hayatımdaki yoğunluk olduğunu söylesem de öyle değil. Asıl neden, bende böylesine derin bir iz bırakan bu kitabın incelemesini nasıl yazacağım hakkında en ufak bir fikrimin bile olmamasıydı. Şu anda bile ne yazarsam yazayım, paragrafların yetmeyeceğini; nasıl anlatırsam anlatayım, kelimelerin yetersiz kalacağını biliyorum. Normalde, kitabı okurken ve kitabı bitirdikten sonra hatırlatıcı işlevi gören ufak notlar alırım. Fakat bu durumda, kitabın etkisi altındayken deftere karaladıklarımın bu incelemeye yardımı dokunacağını sanmıyorum. Çünkü ne o heyecanla yazdıklarımı okuyabiliyorum ne de yazdıklarımdan çıkarabildiklerimi anlıyorum. Neyse ki, blogu yenilediğim sıralarda CMBYN hakkında bir şeyler yazmışım. Onlara eklemeler, çıkarmalar yaparak hayatımın incelemesini yazmaya çalıştım 🤗
CMBYN beni o kadar etkiledi ki... Daha önce hiçbir kitap beni böyle etkilememişti. Bu, benim daha önce yaşamadığım çok yoğun ve az da olsa korkutucu bir deneyimdi. Uzun bir süre boyunca da CMBYN'in etkisinden çıkamadım. Nitekim, kitabın incelemesini Adınla Çağır Beni yerine orijinali üzerinden yapmamın nedeni de bu. Çünkü beni sudan çıkmış balığa döndürüp varoluşsal krizlere sokan, Adınla Çağır Beni değildi. Çevirisinden uzun uzadıya bahsedeceğim zaten, ama önceki yazılarımı görmeyenler için şunu bir kez daha söyleyeyim; çevirisi, kitaba hakkını vermiyor. Şu noktada ise hiçbir çevirinin CMBYN'in verdiğini veremeyeceğine, hissettirdiklerini hissettiremeyeceğine eminim. Her neyse, laf lafı açıyor; konuyu daha fazla dağıtmadan, birazcık uzun bir giriş yaptıktan sonra, incelemenin ayrıntısına geçiyorum.
CMBYN'i sadece bir aşk kitabı olarak niteleme taraftarı değilim; zira kitap, bundan çok daha fazlası... Elio ile Oliver'ın arasındakileri de aşk diye nitelemek biraz yetersiz kalıyor bence. Çünkü Elio ile Oliver'ın arasındaki çok başka bir şey... Bu iki karakterin arasında aşktan, tutkudan, arkadaşlıktan beslenen; zamanın ve coğrafyanın koparamadığı, derin ve saf bir bağ var. CMBYN ise bu bağı tüm ayrıntısıyla işliyor.
Kitap, aşk yaşayan iki karakterin aralarındaki yaş farkından ve yaşananlardan dolayı birçok tartışmaya neden oldu. Bu tartışmalara girmeyi, olayı farklı bakış açılarından ele alıp gerçeklerle karşılaştırarak biri hariç hepsini çürütmeyi düşünmüştüm bir ara. Fakat daha sonra vazgeçtim. Hem bunun gibi manasız çekişmelerle güzelim kitaba haksızlık etmek istemedim hem de üstünde düşününce, bunlara açıklama getirmek çok saçma geldi bana. Bir de, ben her ne kadar gerçeklerden bahsedip bunları karakterlerin psikolojisi ve eylemlerinden yaptığım çıkarımlarla desteklesem de günün sonunda yine herkes ama ile başlayan cümleler kurmaya devam edecek. O nedenle, tüm bunları Elio ve Oliver'ın gözünden görmeye çalışarak kitabı tekrar okumayı öneriyorum herkese. Bu iki karakterin geçmişini, bakış açısını, psikolojisini, o yaz deneyimlediklerinin sonraki yaşamlarındaki etkilerini göz önüne alarak değerlendirin kitabı. Ben bunları dikkate alarak kitabı defalarca okudum ve şahsen Elio ile Oliver'ın hissettiklerini, yaşadıklarını çok kıymetli buluyorum.
Bu kitabın yeri, bende çok ayrı... Olayların geçtiği yerler, karakterler, yaşananlar öylesine tanıdık geliyor ki bana. Kitabı okurken sanki bu kurgunun, olay örgüsünün bir parçasıymışım gibi hissettim; Mafalda'nın kahvaltı sofrasına oturmuş, yağmurlu bir günde Perlmanlarla birlikte koltuğuma kıvrılıp kitap okumuş, Elio'nun peşine takılıppiazzettayı bisikletle turlamış olarak görebiliyorum kendimi. Eskiden, o yaşlarda, yaz tatilimi tıpkı Elio gibi ailemle birlikte şehrin kakofonisinden uzakta, walkmanimle, kitaplarımla ve denizle geçirirdim ben de. CMBYN bana o günleri, Oliver'ın deyimiyle, kendi cennetimi de hatırlattığı için böyle hissediyor olabilirim. Bunun kitapla veya Elio'yla bağ kurmamı kolaylaştığı aşikâr, ama böyle hissetmek için benzer deneyimlere sahip olmak gerekmiyor; André Aciman'ın kurgusu ve bilhassa bu kurguyu ifade ediş biçimi, okuru 1980'ler İtalya'sına götürüyor zaten...
Kitabın kurgusu, çoğu zaman kurgu gibi gelmedi bana. Barındırdığı temalarla, hissettirdiği duygularla kitap o kadar içten ve canlı ki... Elio'nun ve yaşadıklarının gerçek olmadığının, bir insanın hayal gücünün bir ürünü olduğunun farkına varmak çok zor. Yazılanların gerçekten yaşamış olabileceği hissini üstümden atamadım bir türlü. Yazarın ne anlattığı kadar nasıl anlattığının da etkisi var bunda. Aciman kurguyu, hatıraya benzer bir biçimde kaleme almayı seçmiş. Yaşananları Elio'nun bakış açısından, doğrusal bir zaman çizgisini takip etmeden yazmış; yani olaylar Elio'nun hatırladığı şekliyle ve kadarıyla, Elio'nun şimdiki düşünceleri ve yorumu da katılarak sunulmuş. Anlatım tarzını çok ilginç ve zekice buldum ben, bu anlatım biçiminin kitabı birçok açıdan tamamladığını düşünüyorum. Elio'nun hislerini, düşüncelerini ve 1987 yazında yaşadıklarının önemini daha iyi verebilecek bir anlatım şekli gelmiyor aklıma. Özellikle yaşananların anı şeklinde ifade edilmesiyle bile Aciman'ın kelimelerle dile getiremeyeceği noktaları vurguladığını düşünüyorum. Anıların geçmişte bir daha erişilemeyecek bir biçimde öylece kalmasının, o yazın Elio için bir daha yaşayamayacağı ilklerden ve deneyimlerden ibaret olmasını temsil etmesi gibi... Ayrıca bu anlatım, kurguyu daha da derinleştiriyor; karakterleri ve olay örgüsünü daha kompleks bir hale getiriyor. Şöyle ki, yaşananların Elio'nun bakışından ve bir anı şeklinde anlatılması öncelikle tüm bunların doğruluğunu sorgulatıyor. Mesela, Oliver gerçekten de Elio'nun dediği gibi her zaman kendine güvenen biri miydi? Yoksa bu, Elio'nun Oliver'ı idealleştirmesi sonucunda yaptığı bir çıkarım mıydı? Kitaptaki bazı sahneler, Elio'nun yanlış sonuçlara varma ve yanlış hatırlama potansiyelini çok güzel gösteriyor ve bu sadece Elio için geçerli değil; Oliver'ın da benzer bir durumda olduğu, zaman zaman Elio hakkında yanlış kanılara vardığı görülüyor. Karakterler, yaptıkları hatalarla karakterlikten çıkıp insana dönüşür; başta Elio ve Oliver olmak üzere CMBYN'deki birçok karakter, dolayısıyla bana bu denli sahici geliyor. Anıların dün-bugün-yarın şeklinde düz bir çizgide değil de birbirine anlamsal açıdan bağlanıp olaydan olaya atlanarak anlatılması, kitabın gerçekçiliğini de güçlendiriyor bir nevi. Tüm bunlar iyi ki geçmişin şimdiki zaman olarak işlendiği, doğrusal bir zaman çizgisinin takip edildiği, farklı bakış açılarına yer verilen bir kurguda anlatılmadı. Aciman, CMBYN'in devamı olarak yazdığı Find Me'de bu tarz bir anlatımı kullanıyor; CMBYN'in verdiğinin bir benzerini Find Me'nin verememesinin bir sebebi de bu aslında.
Kitabın olay örgüsü, anı şeklinde anlatıldığı için biraz dağınık. Anılar arasındaki geçişlerin belirgin olmaması da başlarda kafa karıştırabilir. Özellikle CMBYN'i kitabıyla tanıyorsanız, karakterleri ve mekanları zihninize oturtmakta bu nedenle biraz zorlanabilirsiniz. Fakat bir süre sonra anlatımın akışına kapılıp herkesi, her şeyi yıllardır tanıyormuşsunuz gibi hissetmemek elde değil. Ben CMBYN ile filmi vasıtasıyla tanıştım. O yüzden bu konuda zorlanmadım. Hatta önce filmini izlememe rağmen bu, kitabın büyüsünü de bozmadı; aksine besledi. Karakterleri zihnimde canlandırırken filmi gözümün önüne getirdim; diyaloglarda filmdeki oyuncuların seslerini, kelimelere yaptıkları aynı vurguları duydum. Filmi önce izlemem, okuma sürecimi bir üst noktaya taşıdı diyebilirim.
Film demişken... Filmi çıkan kitapların, kapağında film afişi olmayan versiyonlarını tercih ederim genelde. Afişlerin kullanılmasını hem yazara yapılan bir nezaketsizlik olarak hem de biz okurların hayal gücünü istemeden de olsa kısıtlayan bir eylem olarak görüyorum. Fakat filmin kitaba oldukça sadık, müthiş bir yapım olduğunu; dahası kitabı tamamladığını düşünüyorum. O nedenle, kapakta bu afişin kullanılması benim hoşuma bile gitti. CMBYN'in basımı ile ilgili bir de şuna değinmek istiyorum: Basımdaki farklılıktan dolayı kitabın sırtı kırılmaya çok müsait. Sanırım bizdeki tüm yayınevleri, kitaplarının ön ve arka kapaklarına pilyaj yaptırıyor. Sırtın bir santim kadar yanında katlamayı kolaylaştıran çizgi şeklindeki oyuk var ya, işte o kısım, Atlantic Books'un basımında yok. Bu da kitabın sırtını kırıklara ve çatlaklara karşı daha korunmasız hale getiriyor, kitabı okumayı da zorlaştırıyor. Özellikle siz de benim gibi, kitaplarınızı en az hasarla okumaya çalışanlardansanız, bu basımı okurken kitaba zarar vermemek için şekilden şekile girmeniz kaçınılmaz. Ben bunca dikkati göstermeme rağmen kitabın sırtında, gözle hemen seçilmese de dokunulduğunda hissedilebilen ufak kırışıklıklar meydana geldi. Bu basımı edineceklere, kitabı okurken biraz daha dikkatli olmalarını öneririm.
André Aciman'ın üslubunda, kelime seçiminde öyle bir şey var ki... CMBYN'i okumuyor da yaşıyorum resmen. Bu yüzden, Elio'nun yaşadıklarına hemen yanı başında şahit olmakta ve hatta kendimi Elio'nun yerine koymakta hiç zorluk çekmiyorum. Elio'nun duygularındaki yoğunluktan kitaba ara verdiğimi veya Elio'nun sabırsızlığını hissedip sayfaları deli gibi çevirdiğimi bilirim. Kalbimi binbir parçaya bölüp beni sabaha kadar uyanık tutan o sonun bende uyandırdıklarından hiç bahsetmiyorum bile... Kitabı ilk okuyuşumda tam olarak böyleydim; 1987 yazına Elio'nun gözünden bakmak, onun algıladıklarını algılamak, onun hissettiklerini hissetmek dışında başka bir şey yapamadım. Kitap her ne kadar kahraman bakış açısıyla yazılsa da, tüm bilgiler elimizde olmasa bile, bir okur olarak olaylara dıştan bakma şansına sahibiz. Karakterleri ve verdikleri kararları sorgulayabilir, bu sayede onlar hakkında bir fikir edinebiliriz. Fakat bunu CMBYN'i bilmem kaçıncı okuyuşumda ancak yapabildim ben. Aylarca kitabın üstünde 7/24 düşünmenin de katkısı oldu tabii 😉 Başlarda, Elio'nun çıkarımlarının ne kadar saçma olduğunu düşünsem de Elio ile benzer kanılara varmaktan alamadım kendimi. Çok sonraları diğer karakterlerin de kendi nedenleri, fikirleri, doğruları olduğu aklıma geldi; kendimi o gerçeklikten sıyırıp kurguya tarafsız bir biçimde bakabildim. Bakın bu, gerçekçi karakterler yaratmaktan veya sağlam bir kurgu oluşturmaktan çok daha fazlasını gerektiren bir şey; okurun karakteriyle empati yapmasını sağlamaktan daha öte, daha değerli bence. Yani André Aciman her şeyi çok güzel ifade ediyor; pişmanlığı, sevinci, kıskançlığı, sevgiyi, acıyı, aşkı kelimeleriyle yoktan var ediyor ve onca duyguyu iliklerinize kadar hissettiriyor. Hatta okuru kitabın içine çekmekle kalmayıp sayfalarında yaşatıyor.
CMBYN'i İngilizce paperbackten Türkçe paperbacke, e-booktan audiobooka kadar her formatta defalarca okumuş biri olarak kitabın çevirisi hakkında kapsamlı bir inceleme yapabileceğimi düşünüyorum. Öncelikle, çeviriyi bir eseri yeniden yazma işi olarak gördüğümü belirtmeliyim. Bu demek oluyor ki okuduğum çeviri kitapları, sadece yazara ait değil; o eserde çevirmenin de bir dokunuşu, bir izi var. Bence başarılı bir çeviri, bu dokunuş ne hafif ne de sert bir biçimde yapıldığı zaman gerçekleşiyor; bu orta noktanın çevrilecek esere göre ayarlanması da gerekli tabii. CMBYN ise orta noktası bulunması zor eserlerden biri, fakat Adınla Çağır Beni'ye baktığımda bu konuda herhangi bir çaba bile harcanmadığını görebiliyorum; kitap baştan sonra, bu iki uçta yeniden yazılmış.
Çevrilen cümleler, anlamı kısmen karşılıyor; yazarın ne demek istediği az çok anlatılabiliyor. Fakat bazı noktalarda çeviriyi ciddi ciddi sorguladığım oldu. Mesela witch's brew deyişini "kocakarı ilacı" diye çevirmek varken, buna "büyücü karışımı" demek ne alaka? Aynı şekilde homecoming kelimesini de "yuvaya dönüş" diye çevirmek varken "vatana dönüş" diye çevirmek... "Eve dönüş" denseydi keşke, en azından birebir çevirmişler derdim. Kitapta bunun gibi bağlam göz önüne alınmadan yapılmış, uygunsuz birçok çeviri mevcut ve bunlar inanılmaz sırıtıyor. CMBYN'i birkaç saatte silip süpürmüşken Adınla Çağır Beni'yi aylara yayarak okumamın sebebi, işte bu çeviri faciası. Adınla Çağır Beni elimde süründü resmen ve bunda, o sonu tekrar okumaktaki isteksizliğimden eser olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Hatta o sonu tekrar okumak, tüm kitabı bu çeviriyle okumaktan daha iyi geldi bana. Çünkü oradaki acıya tutunarak bu çeviriyi yok saymayı başarabildim.
Kitabın çevirisi cümlelerin birebir anlamını vermekte bile zorlanırken, Aciman'ın anlatımındaki şiirselliğin eksikliğinden bahsetmek biraz komik kaçacak ama olsun 😄 Bağlam dışına çıkan bu çeviriyle kitabı edebîliğinden sıyırmışlar, basit bir anı kitabına dönüştürmüşler. Bu yüzden Adınla Çağır Beni'de CMBYN'in akıcılığından, sahip olduğu o sıra dışı atmosferden, Aciman'ın şairane üslubundan eser yok. Eh, haliyle bu iki kitap aynı duyguları da uyandırmıyor; CMBYN'i bitirdiğimde salya sümük ağlarken Adınla Çağır Beni'yi bitirdiğimde en fazla bir oh çekebiliyorum. Eğer bu kurguyu Adınla Çağır Beni'yi okuyarak tanıdıysanız ve kitap hakkındaki tüm bu curcunanın abartılı olduğunu düşünüp bir şeyleri kaçırıyormuş gibi hissediyorsanız, çeviriden dolayıdır. Az biraz İngilizce biliyorsanız Adınla Çağır Beni'yi almayın, okumayın. CMBYN'i sürekli sözlük karıştırarak okuyun gerekirse; ama ne kendinize ne de böylesine güzel bir hikâyeyi, böylesine güzelce işleyen bir esere bu çeviriyi okuyarak haksızlık etmeyin.
CMBYN vadettiğinden çok daha fazlasını sunan, okuyanda iz bırakan, çarpıcı bir eser; derin kurgusu, hakiki karakterleri ve güçlü anlatımıyla beni en çok etkileyen kitaplardan biri. Kurguyu ve karakterleri derinlemesine anlamak, André Aciman'ın duygu dolu üslubunun keyfini çıkarmak için çevirisi yerine eserin orijinalini tavsiye ederim.
"He came. He left. Nothing else had changed. I had not changed. The world hadn't changed. Yet nothing would be the same. All that remains is dreammaking and strange remembrance."
Ah kitaplıkta duruyor okusam iyi olacak ❤️
YanıtlaSilYorumunuzu merakla bekliyorum 😊
SilYorumun bana etkisinden haftalarca çıkamadığım kitaplara yaptığım yorumları hatırlattı, seni kalbinden vurmuş bu kitap belli 🥰 Bu kitap benim Türkçeye çevrilince okuyacağım kitaplar listesindeydi (malum dolar, euro uçtu 😅) ama yorumunu okuyunca fark ettim, kitap çoktan gelmiş ki Türkiye'ye 😱 Hemen alınacaklar listeme atıyorum, böyle etkileyici bir okumaya ihtiyacım var 😍
YanıtlaSilÖyle valla, vurdu 😄 Listenin en tepesine tepesine yaz 😏
SilBu arada kitap hakkında bir şey okumuş olmayım derken çevirisinin kitaba hakkını vermediğini söylediğin kısmı atlamışım 🙈 Ben de aynı şeyi Eleanor & Park'ta hissetmiştim. Böyle düşünüyorsan, ben de orjinalini okuyacağım o zaman. Çevirilerin yazık ettiği kitaplara üzülüyorum...
YanıtlaSilOf sorma... Find Me'de çevirmen değişikliğine gitmişler. Bunu da belki çevirmeni değiştirip tekrar basarlar, diye ümit ediyorum ama bakalım...
Sil