Kitabın Adı: Sokak Kedisi Bob
Yazarı: James Bowen
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Orijinal Adı: Street Cat Bob
Çeviri: Işıl Karahanoğlu Zaimoğlu
Basım Yılı: Şubat 2013, 1. Baskı
Sayfa Sayısı: 230
III. Kitap Turumuzda, yayın hayatına yeni başlamış olan bir yayınevinin kitabını Sokak Kedisi Bob'u inceliyoruz. Yabancı Yayınları'na desteği için çok teşekkür ediyorum :)
Yorumum
Kedi sever -daha doğrusu kedi hastası :D- biri olarak içinde kedi olan her şey ilgimi çeker, bunlara kitaplar da dahil. Sokak Kedisi Bob kitabını gördüğümden beri okumak istiyordum. Daha önce hiç bu tarz bir kitap okumadığımdan biraz tereddüt ettim. Fakat endişelerimin yersiz olduğunu daha ilk sayfalarda anlamış oldum :)
James Bowen, Londra sokaklarında gitar çalıp şarkı söyleyerek geçimini sağlayan biri. Çocukluğunda anne-babasının boşanması ve annesinin yanında sürekli seyahat etmesi nedeniyle ailesiyle bağları güçlü değil. Avustralya'da yaşayan annesinin yanından ayrılıp İngiltere'ye dönmüş. Bu aralarda da uyuşturucuya başlamış. Uyuşturucuyu bırakmaya çalıştığı sıralarda da hayatına yeni biri girmiş, Bob :) Bowen, yaralı bulduğu sarmanı iyileştirdikten sonra birbirlerini iyice benimsediklerini fark etmiş ve Bob'u sokaklara salma kararından vazgeçmiş. Bob için daha iyi bir insan olmaya çalışmış :)
Bowen'ın yaptığı gözlemlerin acımasızlığı çok sarsıcı. Sırf kendilerinden daha düşük düzeyde yaşadıkları için bu kişilerin insan yerine konmaması, sokaklarda gitar çalarak geçimini sağlayan birine beleşçi gözüyle bakılması, geçimini dergi satarak sağlayanlara dilenci muamelesinin yapılması... İşte, Bowen bu şartlarda yaşarken hayatına Bob girdi, iyi ki de girmiş ;)
Kitabın daha çok Bob ağırlıklı olacağını düşünmüştüm ben. Başlarda Bowen'ın kendi hayatından bahsetmesini sıkıcı bulmuştum, ama bu kısımları yani Bowen'ın nasıl bu hale geldiğini okumak, hayatına giren Bob'un neleri değiştirdiğini anlamamızı sağlıyor. Bowen'ın ve Bob'un iyiye giden hayatlarını okurken ben de onlarla birlikte sevindim :) Aralarındaki bağı ve birbirlerine duydukları sevgiyi okumak da çok güzeldi.
Kitabın kapağına ve iç tasarımına değinmeden geçemeyeceğim. Ön kapağındaki yazıların ve arka kapağındaki patilerin kabartmalı oluşu hoşuma gitti, zaten kabartmalı kapaklara bayılırım. Ön ve arka kapaklardan sonraki kısımlarda su yeşili üzerine beyaz patili bir kaç sayfa vardı ve bunları da çok sevdim :)
ARKA KAPAK
Alıntılar
Vakur bir havası vardı. Orada, gölgelerin arasında sanki kendi evindeymiş gibiydi ve bana attığı sabit, meraklı ve zeki bakışlardan yola çıkarak, onun alanına girenin asıl ben olduğum anlaşılıyordu.
Karanlıkta nazik mırıltılarını dinlerken, varlığının bana iyi geldiğini hissettim. Bir bakıma bana arkadaş olmuştu, ki bu son zamanlarda çok sahip olmadığım bir şeydi.
“Onu bulduğun için şanslısın. Tek kelimeyle en iyi hayat arkadaşları, o kadar sakin ve yumuşak başlılar ki. Kendine gerçek bir dost bulmuşsun,” dedi.
Burada yaşadığım bunca aydır, evimin çevresindeki sokaklarda kimse benimle sohbete girmemişti. Tuhaf, ama aynı zamanda harika bir histi. Sanki Harry Potter görünmezlik pelerinim omuzlarımdan aşağıya düşmüştü.
Sırf takım elbise giymediğim, kravat takmadığım, evrak çantası veya bilgisayar taşımadığım ve maaş bordrom ya da vergi karnem olmadığı için asalak olduğumu düşünemezsiniz.
Biliyorum, birçok insana saçma gelebilir ama ilk defa bir çocuğa bakmanın nasıl bir şey olabileceğini anlamıştım. Bob da benim bebeğimdi ve üşümediğinden, iyi beslendiğinden ve güvende olduğundan emin olmak gerçekten değerliydi. Aynı zamanda da korkutucu.
“Muhteşem bir kedi,” dedi kadın. “Uzun zamandır mı birliktesiniz?” “Bir hayli uzun,” dedim. “Birbirimizi sokaklarda bulduk gibi bir şey.”
Bob’un getirdiği en büyük değişikliklerden biri buydu. Onun sayesinde insan doğasının iyi tarafını keşfetmiştim. İnsanlara yeniden güvenmeye ve inanmaya başlamıştım.
Birkaç gün içinde sağlığımda ve genel olarak hayatımda yaşanan değişim muazzamdı. Sanki biri perdeleri kaldırmış ve hayatıma bir miktar gün ışığı sokmuştu.
Gördüğünde, “Akıllı bir şeye benziyor,” dedi annem gülümseyerek. “Evet öyledir,” dedim, gururla kabararak. “Eğer Bob olmasaydı, şimdi nerede olurdum bilmiyorum.”
“Bence Bob benim çocuğum, benim bebeğim. Senin kalkıp bana satıp satmayacağımı sorman, benim sana en küçük çocuğun için ne kadar istersin dememle tam olarak aynı şey.”
Önümüzdeki yolun engelsiz olamayacağını biliyordum. Sağda solda sorunlarla yüzleşeceğimiz kesindi, ne de olsa hâlâ Londra sokaklarında çalışıyordum. Hiçbir zaman kolay olmayacaktı. Ama beraber olduğumuz müddetçe, her şeyin iyi olacağına dair içimde bir his vardı.
Herkesin bir fırsata ihtiyacı vardır, herkes o ikinci şansı hak eder. Bob ve ben, elimize geçen bu şansı değerlendirmiştik…
Tura katılan diğer bloglara uğramayı unutmayın :)
kedileri çok severim ama itabı yeterince sevecek miyim emin olamıyorum..
YanıtlaSilKedileri seviyorsanız, kitabı da seveceğinizi düşünüyorum ben :)
Silokudum güzel kitap
YanıtlaSil