Kitabın Adı: Bildirge
Yazarı: Gemma Malley
Yayınevi: Delidolu Yayınları
Orijinal Adı: The Declaration
Çeviri: Tufan Göbekçin
Basım Yılı: Kasım 2012, 3. Baskı
Sayfa Sayısı: 256
Programa son anda giren bir turla karşınızdayız :) IV. Kitap Turumuzda Gemma Malley'in Bildirge Serisi'nin ilk kitabını inceliyoruz. Delidolu'ya Bildirge Serisi'ni yolladığı için çok teşekkürler :)
Yorumum
Ölümsüzlüğün insanoğlunun hayali olmadığı bir zaman, 22. yüzyıl... İnsanlar ölümsüzlüğü minicik haplara sığdırmayı başarmışlar. Günde iki defa bu haplardan kullananlar ölümsüz yaşama sahipler. Fakat ölümsüzlüğün de bir bedeli var. 16 yaşındaki her bireyin haplar ile gelecekteki çocuğu arasında bir seçim yapması gerekiyor. Ya hapları alıp ölümsüz yaşama sahip olacaklar ya da kendilerini gelecekteki çocuğu için feda edecekler. Hapları seçen bireylerin, ileride çocuk sahibi olmayacaklarını beyan eden Bildirge'yi imzalaması gerekiyor ki 16 yaşına gelen her insanın, çocuk sahibi olmayı seçtiğini ilan etmediği sürece Bildirge'yi imzaladığı kabul ediliyor. Bildirge'yi imzaladığı halde çocuk sahibi olanlar da var tabii ve bu kişilere hapis cezası veriliyor. Bu kişilerin çocuklarına Artık deniyor ve çocuklar, Yasal olanlara hizmet etmeyi öğrenecekleri Artık Depolarına gönderiliyor. Anna da kendisinin bu dünyaya fazlalık olduğunu düşünen ve Büyük Depo'da eğitim gören Artıklardan biri. Ama bir gün Büyük Depo'ya Peter adında bir oğlan geliyor ve Anna'nın bütün bildiklerini/öğrendiklerini sorgulamasını sağlıyor.
Bir çocuğun tek suçunun doğmak olduğu bir dünyada hayvanlar kadar bile değerinin olmaması... Anna'nın yaşadığı dünyanın acımasızlığı tüylerimi diken diken etti. Fakat buna rağmen ileride gerçekleşmesi en muhtemel distopyayı okumuş sayılırım.
Başlarda, kitabın kurgusunu Lissa Price'ın yazdığı Başlayanlar'a benzetmiştim ama okudukça fikrim değişti. Yazarın özgün bir kurgu yaratmayı başardığını söyleyebilirim. Fakat aynı başarıyı betimlemede gösteremediğini düşünüyorum. Kitabı bitirdiğim hâlde ana karakter olan Anna hakkında kızın 15 yaşında olması dışında bir bilgiye sahip değilim. Aynı şey diğer karakterler için de geçerli. Karakterlerin dış görünüşleriyle ilgili bir betimleme okuduğumu hatırlamıyorum ve bu, bana göre büyük bir eksiklikti. Ama bunun dışında bir eksiklik gözüme çarpmadı.
Kitap oldukça akıcıydı ve birkaç sürpriz olay ile -Peter'ın ailesinin kim olduğu ve Anna'nın ebeveynlerinin ölüm nedenleri- bu akıcılık pekiştirilmişti. Bu sürpriz olaylardan biri kitabın sonlarındaydı ve okuyunca resmen şok olmuştum.
Kitabın kapağı birazcık gümüş yaldızlı, kapaklarda sevdiğim özelliklerden biri de dokunduğum zaman çıkmayan/silinmeyen yaldızının olması ^_^
Bildirge, keşfedilmesi gereken harika serilerden biri benim gözümde. Ayrıca kendisi okuduğum ilk Delidolu kitabı :) Kitabın birkaç eksiğinin olduğunu düşünsem de seriye kesinlikle devam edeceğim. Distopya severlerin kaçırmaması gereken bir kitap :)
ARKA KAPAK
Alıntılar
Bayan Pincent, devenin sırtındaki samanlar gibi olduğumuzu
söylüyor. Her yeni Artık, devenin sırtını
çökertecek son saman olabilirmiş. Belki de bizi öldürmeleri herkesin iyiliğinedir.
Kim, Doğa
Ana’nın sırtını çökerten saman olmak ister ki?
Sanırım en çok çölleri sevdim, çünkü anladığım kadarıyla orada hiç insan yok. Çölde kolay kolay Artık olunmaz. Artık olsanız bile, etrafınızda bunu size hatırlatacak kimse olmaz.
Zaman, Artıkların hak etmediği
birçok şeyden
biriydi. Yasal olanlar zamana sahipti, ama Artıklar zamanın kölesiydi.
Ona vuracağını sandım, ama Bayan Pincent’ı çağırmayı yeğledi.
Sonra da Peter’ı Tecrit’e götürdüler. Hepsinden kötüsü, onu alıp götürürlerken
bana göz kırptı. Sanki Tecrit cezası almak harika bir şeymiş
gibi!
“Annenle bana seni seviyor,” dedi oldukça alçak bir
sesle. “Sen hiçbir şeyin artığı değilsin,
Anna Covey’sin ve buraya getirilmemeliydin. Asıl Bayan Pincent’tan nefret
etmelisin. Senin beynini yıkadı, seni dövdü, aç bıraktı; bana da yapmaya çalıştığı gibi. Zafer kazanamadığını fark ettiğinde
tekrar yapacak. Buradan kaçmalıyız. Londra’ya geri
dönmeliyiz.”
“Beni bulmaya mı geldin?” Sesi cıvıl cıvıldı, neredeyse
ona takılıyor gibiydi. Anna kıpkırmızı kesildiğini
hissetti.
Bizim birbirimize ait olduğumuzu
söyledi; çünkü o bir çiçekle doğmuş ben
de bir kelebekle… Hayatta kalabilmek için çiçeklerle kelebeklerin birbirine
ihtiyacı varmış.
“Yani eski yapraklar ağaçlardan dökülüyor, değil
mi? Neden yaşlı
insanlar kalıyor
da genç olanlara şans
tanınmıyor? Doğa
Ana gerçekten de bunu mu istiyor
acaba?”
Anna neredeyse kendinden geçecekti. Gözlerini iyice
açarak etrafına bakındı; her şey öylesine güzel ve inanılmazdı ki çığlık atmaktan, ağlamaktan,
gülmekten hatta belki de üçünü birden yapmaktan korktuğu için ağzını açmaya cesaret edemedi. Bütün gördükleri en azından o an için onundu.
Sonra Anna, o ana dek duymuş
olduğu
seslerin en güzelini
duydu: Uzaklaşan Yakalayıcıların ayak seslerini…
Battaniyelerin altında Peter’ın başı onunkine yaslanmış hâlde birbirlerine sarılmışken
tek duyabildiği ses, Peter’ın kalp atışlarıydı.
Bir keresinde, Bayan Pincent’ın Eğitmenlerden
birine şöyle dediğini
duymuştu: “Onları
tatlılıkla öldürebilirsiniz.” Bu sözleri Anna’nın duyduğunu
fark etmemişti ve Anna da o an Bayan Pincent’ın neyi
kastettiğini
anlayamamıştı. Ama şimdi
anlayabiliyordu. Sevecenliğin bu kadar acı verebileceğini,
sevilmenin bu kadar üzücü olabileceğini
asla tahmin edemezdi.
Kendisiyle Peter’ın gerçekten de aynı olduğunu
fark etti. Birbirleri olmadan öyle
yalnızlardı ki hiçbir şeyle
başa çıkamazlardı. Nasıl çiçekler güneşe
ihtiyaç duyuyorsa onlar da
birbirlerine ihtiyaç
duyuyordu.
Artık onu korkutan, öfkeli güller ve iki başlı çocuklar hakkındaki öyküler değil;
Peter’ı kaybetmekti. Onu kaybetme korkusu her şeyin
ötesindeydi.
Anna’yla baş başa
kaldıklarında heyecan içinde ileride gerçekleşecek
savaşı anlatıyordu. Savaşlarda
insanlar ölürdü ama o hiç kimseyi kaybetmek
istemiyordu. Özellikle
de Peter’ı.
Tura katılan diğer bloglara uğramayı unutmayın :)
Çok merak ettim bu kitabı. Yorumuna bayıldım. En kısa zamanda almayı planlıyorum. Alıcaklar listeme bir yenisini daha eklediğin için teşekkür ederim. :D
YanıtlaSilAsıl ben bu güzel yorumun için teşekkür ederim :)
Silevet çok haklısın
Sil