Tür: Fantastik, Korku, Macera, Paranormal
Goodreads Puanı: 3.92 (5,822 oy)
Orijinal Adı: The Monstrumologist
Yayınevi: Dex Yayınları
Çeviri: Belgin Selen Haktanır Us
Basım Yılı: 2011
Sayfa Sayısı: 389
İşte bunlar sakladığım sırlar. İşte bu asla ihanet etmediğim güven. Ama o artık yok, doksan sene önce öldü, bana güvenen o kişi, tüm bu sırları uğruna sakladığım kişi. Beni kurtaran kişi… ve beni lanetleyen kişi.Yaratık Avcısı, fuar indirimiyle aldığım Dex'lerden biriydi. Kitap hakkında çok fazla bilgim yoktu. Bazı bloggerların kitap ile ilgili olumlu yorumlarını okuyunca beklentilerimi yüksek tuttum ben de. Sanırım bu yüzden kitaptan umduğumu pek bulamadım.
Will Henry'nin günlüğü böyle başlıyor. Will, alışılmadık bir uzmanlığa sahip bir doktorun evlatlığı ve asistanı: yaratık avcılığı.
Will, doktorla birlikte geçirdiği kısa süre içerisinde doktordan gelen gece yarısı çağrılarına ve bu tehlikeli işe alışmıştır. Ancak bir gün birisi bir kız cesedi ve kızı yiyen bir yaratık haberiyle geldiğinde Will'in yaşamı alt üst olur. Doktor, yavru bir Anthropophagus bulmuştur -göğsünde bulunan ağzıyla beslenen, kafası olmayan bir yaratık.
Üstelik bu, sayıları gittikçe artan türün habercisidir.
Şimdi Will ve doktor, çok geç olmadan dünyayı bu hızlı üreyen yaratıktan kurtarmak durumundadır.
Yepyeni, gotik bir seri! H.P. Lovecraft'ın ruhuyla çağdaş yazarların sürükleyici anlatım becerilerini bir araya getiren Rick Yancey, tüyler ürpertici bir hikâye anlatıyor.
Kitabın alışılmışın dışında bir giriş bölümü var. Kitabın yazarı, tanıdığı bir huzurevi müdüründen aldığı telefon üzerine müdürü ziyarete gidiyor. Burada müdür yazara, yakın zamanda vefat etmiş bir huzurevi sakininin günlüklerini veriyor ve bunların yazarın ilgisini çekebileceğini de ekliyor. Yazar, günlüğü okumaya başlıyor ve günlükte yazılanlarla Yaratık Avcısı kitabını oluşturuyor.
Günlük, 1800'lü yılların sonlarıyla başlıyor. Günlüğün yazarı Will Henry adında, o zamanlar on iki yaşında bir çocuk. Anne ve babasını yangında kaybedince, Will'in babasının yanında çalıştığı Doktor Pellinore Waltrop çocuğu yanına almış ve asistanı olarak görevlendirmiş. Fakat Doktor Waltrop bildiğiniz tıp doktorlarından değil; o bir yaratıkbilimci, diğer bir deyişle yaratık avcısı. İnsanların varlıklarından dahi haberlerinin olmadığı çeşitli yaratıkları inceleyen, üzerinde otopsi yapan Doktor Waltrop gerekirse onları avlıyor. Bu tuhaf meslek doktora, hakkında çok az şey bildiği babasından kalmış. Babası, mesleği dışında aile servetini de oğluna bırakmış. Waltroplar, kasabanın köklü ve zengin ailelerinden biri olduğu için kasabalılar da bu ailenin yaptıkları gizemli işlere fazla takılmamayı öğrenmişler.
Bir gece doktorun kapısı mezar soyguncusu Erasmus Gray tarafından çalınıyor. Yaşlı adamın taşıdığı çuvalda iki ceset bulunuyor; bunlardan biri genç bir kıza ait, diğeri ise bir Anthropophagus'a. Anthropophaguslar, kafası olmayan, keskin üç bin dişli ağızları karınlarında, siyah gözleri ise omuzlarında bulunan, 2-2.5 metrelik soluk renkli yaratıklar. Anthropophagusları bu kadar tehlikeli yapan şey yukarıdaki özelliklerinden ziyade insan etiyle beslenmeleri. Bu yaratıkların ana vatanı Afrika kıtası ve Amerika'ya nasıl geldikleri ise tam bir muamma. Doktor Waltrop'un çuvalın içinden çıkan Anthropophagus cesedini görünce neden heyecanlandığını anlayabilirsiniz sanırım. Yaratığın ayrıntılı otopsisini yapan doktor, işi bitince yaşlı mezar soyguncusu ve Will Henry'le birlikte cesetlerin çıkarıldığı mezarı görmek üzere mezarlığa gidiyor. Kitaptaki aksiyon da bu kısımdan sonra başlıyor.
Kitaba büyük bir coşkuyla başlamıştım, birçok okuyucunun bir solukta okuduğu kitabı okuyacağım için heyecanlıydım. Bu yüzden, kitaba başladıktan sonra uzunca bir süre kitapta bulunan, birçok kişinin gördüğü ama benim göremediğim şeyin ne olduğunu aradım. Bu nedenle okurken, kitabın ilk sayfalarından pek tat alamadım. Daha sonra bu düşünceyi bir kenara bıraktım ve beklentilerimi normal düzeye indirdim. Bu sayede kitabı keyifle okudum.
Kitap, ince ayrıntılarla derinlik kazanıyor. Yaratıkların özelliklerindeki detaylar, midenizin ne kadar sağlam olduğuna bağlı olarak merak uyandırıcı ile iğrenç arasında değişebiliyor; ben bu detayları hayranlıkla okudum. Yazarın hayal gücüne ise söyleyecek söz bulamıyorum.
Kitapta birkaç basım/yazım hataları mevcuttu ama rahatsız edecek düzeyde değildi. Kitabın kapağı ise ilgi çekici ve ben kapağı gayet başarılı buldum.
Kitap genel olarak akıcıydı, sıkıldığım çok az yer oldu. Yaratık Avcısı polisiye, aksiyon, macera ve gerilimin fantastikle buluşmasının güzel bir örneği. Kitabı bitirdiğimde neredeyse bütün sorularıma doyurucu cevaplar almama rağmen serinin devamını merakla bekliyorum.
Kaptan gemiden kurtulmuştu, ama kendisini bir akıl hastanesinde bulmuştu. Hem de tüm çocukların doğru olduğunu bildiği bir şey yüzünden: Yatağımızın altında gerçekten de her an bize saldırmaya hazır yaratıklar vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder