Goodreads Puanı: 4,03 (1.880 oy)
Orijinal Adı: The Five Stages of Andrew Brawley
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Çeviri: Güneş Becerik Demirel
Basım Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 344
Her şeyini kaybetmiş bir çocuğun, umudu hastane koridorlarında kovalamasının yürek burkan ama aynı zamanda umut vadeden sıcacık hikâyesi.Andrew Brawley'nin Sıradışı Hikâyesi ile Eren'in tavsiyesi üzerine tanışmıştım. Kitabı incelemiştim ve kitap, gerek konusu gerekse çizimleriyle ilgimi çekmeyi başarmıştı. Kitap elime geçer geçmez ise kitaba başlamıştım ve birkaç gün içinde de bitirmiştim ^_^
Andrew Brawley, ailesinin geri kalanı gibi o gece ölmüş olmalıydı. Anne ve babası ölmüştü, kız kardeşi de ama kendisi kurtulmuştu.
Şimdi hastanede yaşıyor, kafeteryada çalışıyor, hemşirelerle takılıp kimsenin kullanmadığı malzeme dolaplarında uyuyor. O, neredeyse görünmez, geçmişinden, suçluluk duygusundan ve onu bulmaya çalışanlardan saklanıyor. Bir tek, yarattığı süper kahraman Hasta F'nin dünyasında teselli bulabiliyor.
Sonra bir gün hastaneye vücudunun yarısı, nefret dolu sınıf arkadaşları tarafından yakılmış bir çocuk geliyor. Onun acısı Drew'yu adeta çekiyor, onda umudu, mutluluğu görüyor. Hastanenin ötesinde, acı dolu geçmişlerinden uzak bir geleceği.
Ancak Drew hayatın asla bu kadar kolay olmadığını biliyor, kurtuluş için önce ölümle yüzleşmesi ve yaptıklarının bedelini ödemesi, nasıl biri olduğu gerçeğini açıklayarak geleceğe dair tüm şansını riske atması gerekiyor...
Kitapta ilgimi en çok çeken unsur Andrew'un psikolojisiydi. Ailesini kaybetmesinin ardından hissettiği suçluluk duygusu, bunu kendine yöneltmesi ve bu duyguyu hafifletmek veya yok saymak için yaptığı girişimler arasındaki bağlantı çok net bir biçimde sunulmuştu. Ayrıca Andrew'un psikolojisine her yönüyle yer verilmesini de sevdim. Sadece suçluluk duygusuna veya bir başka şeye odaklanılmamıştı; geçmiş ve şimdiki olaylar arasında bağlantı kurularak Andrew'un içinde bulunduğu psikolojik durum, tamamıyla ortaya konulmuştu.
Yalnız, Andrew'un bu çöküntü hali bazen inanılmaz ağır geldi bana ve sık sık birkaç saatlik aralar vermek zorunda hissettim kendimi. Özellikle Andrew'un hissetiği o ezici suçluluk duygusunun elle tutulur düzeyde olması yüzünden, tek oturuşta birkaç bölümden fazla okuyamadım. Daha sonra kendimi biraz geriye çekip okuduklarımı hissetmek yerine, olaylara profesyonel bir gözle bakmayı denedim; işe de yaradı ;) Andrew'un bu duyguyla başa çıkmak için kullandığı başa çıkma mekanizmalarını görmeye ve incelemeye çalıştım.
Devam etmeden önce sonraki paragrafın Andrew'un psikolojisiyle ilgili çıkarımlarımdan oluştuğunu ve kitabı okumayanlar için spoiler niteliği taşıyan cümleler olabileceğini belirteyim :)
Kazadan sonra çoğu aile üyesinin hala hayatta olduğu yerin hastane olmasından dolayı, hastaneden ayrılmak istemediğini düşündüm ben. Hastaneden ayrılmayarak olanları geride bırakmak istemiyor ama kendisini suçlayarak da olayları tekrar tekrar yaşıyor. Ayrıca hastanede kalıp dışarıdaki dünyaya çıkmaması, kendisinin de oraya götürüldüğünde ailesiyle birlikte bir nevi öldüğünü gösteriyor. Hastanede hayalet gibi gezinmesi, diğer insanları gözlemlemesi ve oradakilerle çok içli dışlı olduğunda kendini hemen geriye çekmesi de bu düşüncemi destekliyor. Bir de soyut bir kavram olan ölümü somutlaştırmıştı, Andrew. Böylece, ölümü kendi düzeyine indirgemiş ve bunlarla başa çıkmayı kolaylaştırmıştı. Andrew'un Azrail ünvanını bir hastane görevlisine atfetmesini başta ürkütücü bulsam da daha sonra bu konu üzerinde düşününce, bunun belki de Andrew'un yaptığı en normal şey olduğunu gördüm. O yaşta bir çocuk, ölümle nasıl başka türlü nasıl başa çıkabilirdi ki?
Gerçi, Andrew'un o kadar süre boyunca hastanede yaşaması ve üstüne bir de orada çalışmasını gerçekçi bulmadığımı belirtmeliyim. Onlarca hastane çalışanına ek olarak günde yüzlerce hasta ve hasta yakınının bulunduğu bir yer, orası... Kaldığı yeri hiç kimsenin bulmaması, mantıksız geldi bana.
Kitapta Andrew'un hikayesine ek olarak, kendisinin yazdığı ve bu şekilde yaşadıklarıyla başa çıkmaya çalıştığı bir çizgi roman da vardı. Bu çizgi roman, kitaba farklılık katmıştı. Ana hikayeden sıkılanlar ve benim gibi okuduklarını kaldıramayacak durumda olanlar için bu bölümlerin, minik molalar yerine geçebilmesini sevdim.
Kitabın sürpriz unsurunu da beğendim. Şaşırtmacalar dozundaydı ve kitabın sonu gibi tek bir bölümde toplanmamışlardı, kurgunun geneline yayılmışlardı. Ama kitabın sonunda şok ediciliği yüksek olaylar da yok değildi, tabii :) Kitabın sonu demişken... Kitabı bitirdikten hemen sonra, o sonu bayağı bir garipsemiştim ben. Her şey çok hızlı gelişmiş ve her şey hemen çözülmüş gibi gelmişti bana. Ama üzerinde düşününce, böyle bir son olmasını gayet normal buldum. Sonuçta asıl iyileşme, dibe vurduktan veya farkındalık oluştuktan sonra başlıyor. Ayrıca kitabın sonunda, sorunların sonsuza kadar sürecekmiş gibi hissettirmesine rağmen aslında bir gün hafifleyeceğini ve biteceğini göstermesini de sevdim. Bu tarz sorunlarla boğuşan gençler için kurgudaki olayların gidişatının ama özellikle de bu sonun, her şeyi çok güzel özetlediğini düşünüyorum.
Son olarak kitabın basımından da kısaca bahsedeyim... Basım tek kelimeyle şahane! Kitabın şömizi, kapağı, iç tasarımları, ayracı, çizgi roman kısımlarının kalitesi, kısacası her şeyi mükemmel!
Andrew Brawley'nin Sıradışı Hikâyesi'ni ben, Andrew'un psikolojik rahatsızlıklarının gelişme ve tedavi edilme süreçlerini içeren bir kitap olarak görüyorum. Andrew'un hissettiği suçluluk ve bunun neden olduğu depresyon ile yaşamama isteğinin patolojik düzeye çıkmasını işleyen; ardından gelen tedavi süreciyle ve uygun bir sonla biten bu kitabı, benim gibi psikolojiyle ilgilenenlere ve bu tarz sorunlarla boğuşanlara tavsiye ediyorum :)
"Eğer herkes risksiz koşulların oluşmasını bekleseydi, kimse âşık olamazdı."
Yorumunu çok beğendim, kitabı almak istiyordum ama kararsızdım :) benimde kitap blogum var bakmak istersen http://gozlklukitap.blogspot.com.tr
YanıtlaSilAlmanı tavsiye ederim :) Hemen bakıyorum...
Silkitap ilginç gibi duruyor ... bir bakılmalı :)
YanıtlaSil