Goodreads Puanı: 4,13 (51.540 oy)
Orijinal Adı: Leviathan Wakes
Yayınevi: İthaki Yayınları
Çeviri: Cihan Karamancı
Basım Yılı: 2013
Sayfa Sayısı: 508
GELECEĞE HOŞGELDİNİZ.Leviathan Uyanıyor'u çıktığı günden beri okumak istiyordum; kitap, hem kapağı hem de konusuyla ilgimi çekmeyi başarmıştı. Araya başka kitaplar girince Leviathan Uyanıyor, alınacaklar listemde aşağılara kaysa da ilkbaharın başında kitabı edinmeyi başardım. Birkaç hafta sonra da kitaba başlama kararı aldım. Nitekim kitabı, başta kitap fuarı olmak üzere araya giren diğer birçok dikkat dağıtıcılara rağmen dün bitirdim.
"Gelecek… tam da olması gerektiği gibi..."
-The Wall Street Journal
"Gezegenlerarası sürükleyici bir macera."
-Publishers Weekly
İnsanlık güneş sistemini -Mars'ı, Ay'ı, Asteroit Kuşağı'nı ve de ötesini- kolonileştirmiştir. Fakat yıldızlar hâlâ erişilmezdir.
Jim Holden Satürn'ün halkaları ile Kuşak'taki maden istasyonları arasında mekik dokuyan bir buz şilebinin idari subayıdır. O ve mürettebatı, Scopuli adındaki terk edilmiş bir gemiye rastladıklarında korkunç bir sırla karşılaşırlar. Bu, birileri için uğruna cinayet işlenecek bir sırdır -hem de Jim ile mürettebatının hayal bile edemeyecekleri bir ölçekte. Jim gemiyi oraya kimin ve niye bıraktığını bulamazsa güneş sisteminde savaş çıkacaktır.
Dedektif Miller bir kızı aramaktadır -milyarlarca kişilik bir sistemdeki tek bir kızı. İpuçları onu Scopuli'ye ve isyancı sempatizanı Holden'a çıkardığında Miller bu kızın tüm olup bitenlerin anahtarı olabileceğini anlar.
Holden ile Miller'ın Dünya hükümeti, Dış Gezegen devrimcileri ve gizli şirketler arasındaki ince bir çizgide yürümeleri gerekmektedir -ve şans onlardan yana değildir. Fakat Kuşak'ta farklı kurallar geçerlidir ve küçük bir gemi bile evrenin kaderini değiştirebilir.
Başta, kurguyu çok özgün bulmadım. Dünya'nın da bir parçası olduğu, birden fazla gezegenin katılımıyla oluşan bir grup ve bu üyelerin arasındaki politik, finansal, kültürel çatışmalar gibi kurgudaki bazı unsurları çeşitli bilim kurgu eserlerinde işlenirken görmemiz mümkün. Fakat okudukça, kurgunun ince ayrıntılarını fark etmeye başladım. Leviathan Uyanıyor'u bu tarz konuları işleyen diğer eserlerden ayıran özellik, işte bu ayrıntılara verilen önemdi. Kuşaklılar tarafından kullanılan dilin geçirdiği evrime kitapta yer verilmese bile bunun hissettirilmesi; insanların doğup büyüdüğü veya yaşadığı konuma göre farklılaşan fiziksel özellikleri, beden dilleri, stereotipleşmiş düşünceleri ve tüm bunların kitabın geneline yayılmış bilimsel verilerle, gerçeklerle desteklenmesi Leviathan Uyanıyor'u aynı türdeki kitaplardan ayırıyor -bir nevi özgün kılıyor.
Kitaba başlamadan önce hakkında yaptığım araştırmayla, James S.A. Corey'in Daniel Abraham ve Ty Franck'in kullandıkları bir takma ad olduğunu öğrenmiştim. Franck olayları Holden'ın bakış açısından kaleme alırken, Abraham ise kitaptaki favori karakterim olan Miller'ın bölümlerini yazmış. Yani kitap, bu iki yazarın ortak bir ürünü; içinde iki farklı üslubu barındırıyor. Bu durum, karakterlerin bakış açısından kaynaklanan farklılıkları daha iyi yansıtmayı sağlasa da ortak bir paydada buluşulması, bölümlerin bir bütünü oluşturması gerekiyor. Yazarlar ise bunun üstesinden gelmeyi başarmışlar; diğerinden daha çok sevdiğim bakış açısı ayrımını yapabilsem de Holden ve Miller'ın bölümleri arasında herhangi bir mantık hatasına rastlamadım ki bence önemli olan da buydu. Kitabın üslubu, okuduğum kitabı ne kadar benimsediğimi ve kendimi o kurguda ne derece kaybettiğimi belirler genelde; bu açıdan baktığımda ise Leviathan Uyanıyor'u okumayıp adeta yaşadığımı rahatlıkla söyleyebilirim :D
Leviathan Uyanıyor'u yarıladıktan sonra araya kitap fuarı ve yazmam gereken birkaç rapor girmişti. Kitaba başlamadan birkaç hafta önce ise reading slump/okuyamama dönemine girmiştim. Bir de aklımda, o anda okuduğum 4-5 kitabı bitirmem gerektiği düşüncesi dolanıyordu. Onca hengamenin içinde benim yapmak istediğim tek şey ise Leviathan Uyanıyor'a kaldığım yerden devam edebilmekti ^_^ Uzun zamandır bu kadar sürükleyici bir kitap okumamıştım. Bu sürükleyiciliğin üstüne bir de enfes bir kurgu ile farklı ama okuru kendisine çeken üsluplar eklenince, 500 küsur sayfalık kitabın sonuna nasıl geldiğimi anlamadım.
Sürükleyicilik gibi kitabın sürpriz unsuru da çok yüksekti. Bu kadar çok plot twistin tek bir kitapta toplandığını daha önce görmemiştim. Hem bu durumdan hem de çok net olmayan giriş bölümünden dolayı ilk bölümlerin okuyucunun kafasını karıştırma ve okuyucuyu sıkma ihtimali fazla. Her şeyi oturttuktan sonra karşılaşılan ters köşelerin tadı ise bir başka :D Tam bu şaşırtmacalara alıştığımı, olacakları tahmin edebileceğimi düşünürken yapılan son ters köşe ise beni benden aldı ve bütün olay örgüsünü çok farklı bir yere taşıdı. Bu heyecanı serinin devamında da görebilirsek nefis olur ;)
Kitabı okumadan önce, The Expanse adıyla uyarlanan dizisine bakmıştım. Dizinin şu anda 10 bölümden oluşan ilk sezonu bulunuyor. Onu da aynı şekilde büyük bir iştahla yalayıp yuttum; ilk sezonu tek oturuşta bitirdim. Tavsiyem, benim gibi yapmamanız yönünde olacak :D Sindire sindire izlerseniz hem daha çok ayrıntıyı yakalayacağınızı hem de olayları daha iyi kavrayacağınızı düşünüyorum. Bir de, dizisine başlamadan önce serinin ikinci kitabı olan Caliban'ın Savaşı'nı da okumanızı tavsiye ederim. İlk sezonun senaryosu, Leviathan Uyanıyor'un ilk yarısı ile Caliban'ın Savaşı'nın bir kısmından oluşuyor gibi görünüyor. Yani, ikinci kitaptaki bazı ana karakterlerin bakış açısı da Holden ve Miller ile birlikte ilk sezonda işlenmiş. Miller demişken... Bu karakteri dizisiyle tanımama rağmen, Leviathan Uyanıyor'u okuduktan sonra daha bir sevdim, daha bir benimsedim. Dizi, karakterlerin nasıl görüneceğiyle ilgili isabetli oyuncu seçimleri yapmış olsa da karakterlerin kişiliklerini okuyucuya kitabın daha iyi yedirdiğini düşünüyorum.
Kitapta beni rahatsız eden çok az şey vardı. Bunlardan biri, bölümlerin az sayfalardan oluşmasıydı. Her bir bölümün 8-10 sayfadan oluşması, Holden ve Miller'ın bakış açılarını karşılaştırmaya yardımcı olsa da olayları takip etmeyi zorlaştıran bir etmendi. Kısa aralıklarla ve sürekli olarak bakış açısı değişimi, merakımı bu sefer pek kamçılayamadı maalesef. Onun yerine, bir an önce yarım kalan olaylara geri dönmek istedim. Rahatsız olduğum bir diğer şey ise kitabın kapağıydı. Kapağın tasarımı bir harika, ona diyecek lafım yok. Fakat her zamanki gibi gönlüm, orijinal kapağın kullanılmasından yana... Üstelik orijinal kapaklar, serinin temasına daha uygun. Serinin üçüncü kitabının orijinal kapakla basıldığını da görünce, diğer iki kitapta orijinal kapağın kullanılmamasının beni neden bu kadar rahatsız ettiği anlaşılıyordur.
Leviathan Uyanıyor, bir bilim kurguda aradığım her şeye sahip: anlaşılır bilimsel olgular, bu olguların desteklediği sürükleyici bir kurgu, ayrıntıların özgünleştirdiği bir kurgusal gelecek, okuru kendine çeken bir üslup ve kendini sevdiren karakterler. Kitap, barındırdığı tüm bu özellikler nedeniyle favorilerim arasına girdi. Serinin ikinci kitabı Caliban'ın Savaşı'na başlamak için sabırsızlanıyorum ;)
...temelde insanlar hâlâ meraklı maymunlardan başka bir şey değillerdi. Buldukları her şeyi ne yapacağına bakmak için bir çomakla dürtmeden rahat etmiyorlardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder