, , , , , , , ,

Yorum: Gilly Macmillan - Dokuz Gün

Tür: Gerilim, Gizem, Polisiye
Goodreads Puanı: 4,13 (570 oy)
Orijinal Adı: Burnt Paper Sky
Yayınevi: Yabancı Yayınları
Çeviri: Murat Karlıdağ
Basım Yılı: 2015
Sayfa Sayısı: 496
Gözünü ondan bir an bile ayırma!

Rachel Jenner bir an için arkasına dönmüştü. Şimdi sekiz yaşındaki oğlu Ben kayıp. Peki ama o talihsiz öğleden sonra gerçekten ne olmuştu?

Kişisel sorunları ve kendisine sırtını dönen insanlar arasında kalan Rachel bir hata yapmıştı ve artık güvenebileceği kimse kalmamıştı. Ya insanlar Rachel'ın anlattıklarına güvenebilir miydi?

Saat ilerliyor, Ben'in şansı azalıyordu.

Peki, siz kimin tarafındasınız?

"Güçlü, sürükleyici ve herkesin fikrini dile getirebildiği bir forumun bulunduğu bu internet çağında neler yaşayabileceğimizi son derece etkileyici bir biçimde anlatan bir roman."
-Woman's Weekly
Dokuz Gün, tamamen sürpriz bir kitaptı benim için. Ne konusu hakkında bir bilgim vardı ne de kitabın yazarını daha önce duymuştum. Bu bilinmezliği devam ettirme kararı alıp konusunu üstünkörü okuyarak başlamıştım kitaba. Eksikliklerinin olduğunu düşünsem de kitabı genel olarak değerlendirdiğimde, başarılı bulduğumu söyleyebilirim.

Kitap, kayıp çocuğun annesi ile davanın başındaki polis memurunun gözünden anlatılıyor. Annenin bakış açısıyla içeride neler olup bittiğine tanık oluyoruz; polis memurunun anlatımıyla ise bu aileye dışarıdan bir yabancının gözüyle bakabiliyoruz. Polis memurunun bölümleri, dava sonrası katıldığı terapi seanslarının dökümü ile dava sırasında yaşadıklarından oluşuyor. Şöyle bir bakıldığında olay örgüsü biraz karmaşık gelebilir ama olayın içine bir kez girdiniz mi kişileri, hissettiklerini ve yaşadıklarını birbirine bağlamak o kadar da zor olmuyor.

Kurgunun içinde psikoloji ve psikolojiyle ilgili olgular, terimler, vs. olunca kitaba ama özellikle de terapinin olduğu bölümlere olan ilgimin arttığını söylesem, yalan söylemiş sayılmam :D Bu kısımların gerçekliğini ve doğruluğunu da bilgimin yettiği kadarıyla inceledim ve bayağı etkilendiğimi söylemeliyim. Bilhassa, polis memurunun değerlendirilme raporunda yer alan terapistin olaya bakış açısı ile duygu ve düşünceleri, terapistin bulunduğu durumu çok iyi yansıtıyordu. Aynı şekilde terapi seansları, terapistin bu seanslardaki davranışı, gözlem ve çıkarım becerisi gibi unsurlar da doğru ve uygun bir şekilde kurguya yedirilmişti. Kitabın değerlendirdiğim bu kısmı biraz ayrıntı olarak görülebilir; fakat eğitim gördüğüm alan bu olunca, kitaplarda karşılaştığım böyle yerleri incelemeden duramıyorum :) Ayrıca, kitapta doğruluğunun tartışmaya açık olduğu bir diğer konu olan çocuk kaçırma ve bu durumda yapılması gerekenler hakkında neredeyse hiçbir bilgim yok. Bu yüzden bu kısmın ne derece doğru bir şekilde işlendiğini değerlendiremiyorum; ben de terapi seanslarını ve karakterlerin psikolojik değerlendirmelerini uygunluk açısından değerlendirerek bu açığı bir nebze olsa kapatabileceğimi düşündüm ;) Kurgunun büyük bir çoğunluğunun gerçeğe dayandırıldığı bu tür kitaplarda gerçeğe uygunluk, anahtar unsur olmalı diye düşünüyorum. Bu yüzden de kitabın bir bölümünün gerçekle uygunluğunu değerlendirdiğimi ve bu kısmın benden tam puan alarak geçtiğini söyleyebilirim ^_^


Seanslar dışında, karakterlerin psikolojisinin de son derece gerçekçi bir şekilde yansıtıldığını söylemeden geçemeyeceğim. Toplumun anneyi suçlaması ve akabinde Rachel'ın hissettiği öfke ve çaresizlik; davadan sorumlu polis memuru olan Jim'in kendini ispat etme isteği ile çocukluğunda yaşadıkları ve bunların şimdiki hayatını nasıl etkilediği; insanların internetin sağladığı perdenin arkasına saklanarak dilediğini söylemesi ve bunun sonuçları; toplumun günah keçisi üretme psikolojisi gibi unsurlar geçekçi bir biçimde işlenmişti.

Kitabın gerçeğe uygunluğunu başarılı bulsam da kurguyla tam olarak birleştirilemediğini düşünüyorum. Kurgu, kayıp çocuğun bulunma anına kadar geçen zamanda olanları işliyordu ve bunlar, çeşitli alanlardaki bilgilerle güçlü bir şekilde destekleniyordu. Ama bu bilgiler sadece yer aldığı bölümlere güzelce yedirilmişti; genel olarak baktığımda bu kısımların kurguyla tam olarak bütünleştirilmediğini görüyorum. Polis memurunun terapi seansları ve günleri ifade eden bölümlerin başında verilen kayıp çocuklarla ilgili bilgiler saf gerçekçilik içerirken; çocuğu kaybolduktan sonra annenin yaşadıkları ve polisin araştırmaları ise kurgulanmış gibiydi. Bunların harmanlanıp bir bütün olarak sunulmadığını düşünüyorum, şahsen. Bir bölümde kendimi kayıp çocuklarla ilgili bir el kitabını veya bir danışanın vaka örneğini incelerken; bir bölümde ise kurgusal bir polisiye romanı okurken hissediyordum. Kitap, konusu bakımında yarı gerçeklik yarı kurguyu içeriyor fakat bunun dengelenmesi gerekirdi diye düşünüyorum. Bu yüzden, kitabı okurken çoğu zaman gerçekçiliğinin fazla olduğunu ve kurgunun zayıf kaldığını düşündüm.

Kitabın akıcılığı ve merak unsuru bayağı yüksekti. Öyle ki, bu meraka daha fazla dayanamayıp kitabın yaklaşık dörtte üçünü bitirdiğim sıralarda çocuğu kimin kaçırdığına baktım :D Bundan sonrası benim için biraz sıkıcı geçse de, çocuğun kaçırılma nedeni ve olayların nasıl bağlanacağını merak ettiğimden kitabı bitirmeyi başardım. Bir de, kitabın sonu tam olarak bağlanamamış gibi geldi bana. Her şey çözülse, sırlar açığa çıksa da bazı karakterlerin hayatının bundan sonra nasıl olacağı işlenmemişti. Dokuz Gün, bir seri kitabı olmadığı için en azından devamında neler olabileceğine dair sinyaller verilseydi, daha iyi olabilirdi.


Kitabın basım kalitesinden de söz edeyim. Dokuz Gün'de, Trendeki Kız'da olduğu gibi asıl kapağı çevreleyen kağıt bir kap kullanılmıştı ve bu kabın bir kısmı kesilip şeffaf bir materyalle kapatılmıştı. Buna ek olarak, kitabın asıl kapağının dokusunu çok sevdiğimi söyleyebilirim. Ayrıca, gerek kapaklarda gerekse çevirilerde orijinallikten yana olsam da bu sefer hem kapağın hem de adın kitaba uyacak şekilde değiştirilmesini uygun buldum.

Dokuz Gün'ü eksikliklerine rağmen severek okudum. Gerçekçi kurgusu, psikolojiyi doğru kullanması ve yüksek merak unsuru, kitabın sevdiğim özelliklerindendi. Konu ilginizi çekiyorsa ve polisiye seviyorsanız, Dokuz Gün'e bir göz atmanızı tavsiye ederim :)



Güven böyle bir şeydir. Onu bir kere kaybederseniz insanlara karşı tavırlarınızı ayarlamaya başlar, araya siperler kazar, bilgilere süzgeçler koyar, sadece bilmelerini istediğiniz kadarını iletirsiniz.





post signature
Paylaş:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder