Goodreads Puanı: 4,10 (21.530 oy)
Orijinal Adı: Lord of Light
Yayınevi: İthaki Yayınları
Çeviri: Sönmez Güven
Basım Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 344
"ASLA BİR TANRI OLDUĞUNU İDDİA ETMEDİ. GERÇİ BİR TANRI OLMADIĞINI DA İDDİA ETMEDİ."Işık Tanrısı'na sonbahar başı gibi, büyük bir hevesle başlamıştım. Kitap gerek anlatım gerekse konu bakımından beklediğimden çok farklı çıkınca, ilgim başka kitaplara kaydı ve birkaç hafta sonra Işık Tanrısı'nı, daha sonra devam etmek üzere rafa kaldırdım. Bu ay, Işık Tanrısı'nı tekrar okumayı düşündüm. Nitekim geçen hafta elime aldığım kitabı, birkaç gün önce bitirdim.
Roger Zelazny, farklı pek çok mitolojiyi bilimkurgu romanlarına uyarlamasıyla pek çok yazarın yalnızca hayal edebildiği bir şeyi alışkanlık haline getirmiş eşsiz bir yazar. Hint mitolojisiyle harmanlanan Işık Tanrısı ise sadece bilimkurguyu değil, tüm spekülatif kurguyu değiştiren, benzersiz bir roman. Gaiman'ın en iyi romanı olarak kabul edilen Amerikan Tanrıları'na fikir babalığı yapmakla kalmamış, tanrılar ve insanlar arasındaki isim oyunlarına da ilham kaynağı olmuştur. Martin'in epik serisi Buz ve Ateşin Şarkısı'ndaki Işık Tanrısı da ismini bu romandan aldı, tıpkı Sam Tarly'nin ismini bu romanın başkahramanı Sam'den aldığı gibi.
Dünya yok olalı çok uzun bir süre olmuştu. Kolonileşmiş bir gezegendeki tüm teknolojik gücü ele geçiren insanlar ise kendilerini ölümsüz kılmış ve Hint tanrılarının rolünü üstlenerek o gezegenin kontrolünü ele geçirmişti.
Ancak bu kötü niyetli topluluğa karşı çıkacak biri vardı: Siddhartha ya da Mahasamatman; nam-ı diğer Işık Tanrısı.
Işık Tanrısı, tanrılaşmış insanlara tanrısal bir müdahale.
George R. R. Martin'in sonsözüyle.
"Yazılmış en iyi beş bilimkurgu romanından biri."
-George R. R. Martin
Kitabın arka kapak yazısına bakınca aklıma, yer yer Hint mitolojisine ait ögelerle karşılaşılan ama her sayfası son paragrafına kadar bilim kurguya batmış bir kitap gelmişti. Mitolojinin, özellikle de fantazyanın bu kadar öne çıkacağını düşünmemiştim. Sanırım bu yüzden, kitap önce beni bir çarptı; sonra da kafamı karıştırdı. İlk sayfaları, tüm bunların nereye varacağını merak ederek okusam da kitabın yarısına geldiğimde, beklentilerimi gözden geçirmem gerektiğini anladım. Ben de kitabı okumayı bıraktım. Okuduklarımı sindirmek ve beni nasıl bir kitabın beklediğini anlamak için kendime zaman tanıdım. Ardından, kitaba kaldığım yerden devam etmeye çalıştım. Okuduğum son olayları hatırlamakta güçlük çekince, birkaç bölüm öncesinden, net olarak hatırladığım olaydan okumaya başladım.
Kurgunun arkasındaki, insanların gelişen teknolojiyle tanrı rolüne bürünmeleri fikri orijinal ve etkileyici. Ana karakter Sam ise düşünceleri ve onları ifade ediş biçimiyle okuduğum en ilginç karakterlerden. Bu yüzden, Işık Tanrısı'nın birçok yazarın kitabına esin kaynağı olması şaşırtıcı değil... Fakat kurgunun dayandığı bu düşüncenin işlenişini karmaşık buldum ben ve çoğu zaman, olay örgüsünü takip etmekte zorlandım. Öncelikle, kitapta çok fazla karakter; bu karakterlerin çoğunun birden fazla ismi ve bazılarının da reenkarnasyondan dolayı değişen fiziksel özellikleri var. Olay örgüsündeki mekanların çokluğu ve Hint mitolojisine olan yabancılığım da okuduklarımı kavramamı bayağı güçleştirdi. Ama asıl zorluk, kronolojik olmayan olay örgüsüydü. Buna, bölüm içindeki olay geçişlerinin ayrımının net olmaması da eklenince okuma sürecinin inişli çıkışlı olması, hatta sekteye uğraması gayet normal. Şahsen ben, son bölüme kadar ne okuduğumu pek anlamadan sayfaları çevirmiştim. Son bölümde ise her şey yavaş yavaş yerine oturmaya başladı. Parçaları bir araya getirdikçe, yazarın o özgün fikri kurgulamadaki ustalığını ve mitolojik ögeleri kurguya yedirme becerisini daha iyi gördüm.
Kitabı bitirmiş olmama rağmen kafamı kurcalayan, anlamadığım veya bağlantısını kuramadığım bazı kısımlar da yok değil... Bu yüzden, Işık Tanrısı'nı araya biraz zaman koyduktan sonra tekrar okumayı düşünüyorum ki bana gelen tavsiye de, kitabı tekrar okumam yönünde.
Işık Tanrısı daha çok, bilim kurguyu fantastikle sentezlemesi veya Hint mitolojisini tüm bunlarla birleştirmesi gibi konularla öne çıksa da Zelazny'nin şiirsel üslubu da dikkatimi çekti. Yaptığı betimlemeler fazlasıyla yaratıcı, kelime seçimlerini ise alışılmadık tarzda. Farklı kelimelerle ifade ettiği düşüncelerini, cümlelerini beğenerek okudum.
Kitabın basımı da içeriği kadar kaliteli. Minimalist kapak tasarımı olsun, kapağın safran rengi olsun, konuyla uyumlu muhteşem bir basımı var kitabın. Çevirmeni de bu titiz, akıcı çevirisi için ayrıca tebrik etmek gerekir.
Bazı kitapların bazı zamanlarda okunması gerektiğini düşünenlerdenim; Işık Tanrısı da bu tarz kitaplardan... Kitabın çok karakterli, karmaşık olay örgüsü okuyucunun tam dikkatini talep ettiğinden kitabın sağlam kafayla okunması taraftarıyım. Buna rağmen, kitabı anlayarak okuyup bitirmek zor gelecektir. İlk okuma böyle sıkıntılı geçse de inanın, değiyor. İyi ki kitaba devam etmişim, diyorum şimdi. Hatta, Işık Tanrısı'nın okudukça anlam kazanacağını bildiğimden kitabı ileride tekrar okumayı düşünüyorum.
"Eğer görmek istemezsen, bir ayna bile seni sana gösteremez."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder