Goodreads Puanı: 3,65 (17.183 oy)
Orijinal Adı: Isprinsessan
Yayınevi: Doğan Kitap
Çeviri: Elif Günay
Basım Yılı: 2012
Sayfa Sayısı: 400
Avrupa'nın en çok okunan polisiye yazarlarından, romanları 25 dile çevrilen İsveçli yazar Camilla Läckberg şimdi Türkçede.Polisiye kitapları kışın okumayı seviyorum; battaniyenin altına girip elimde bir kupa çayla ipuçlarını takip etmek, katili yakalamak pek zevkli oluyor :) Havalar ısınmadan elimdeki polisiyeleri biraz olsun azaltayım diye Buz Prenses'e başlamıştım. Kitabı, uzun zaman önce D&R'ın 9.90'lık kampanyasından almıştım. Kitabı bitireli tam bir ay oluyor fakat derslerin yoğunluğundan dolayı yorumunu yazamamıştım.
Yazar Erica Falck anne babasının ani ölümünden sonra, çocukluğunun geçtiği Fjällbacka kasabasına döner. Beklenmedik bir rastlantı sonucu, yıllardır görmediği çocukluk arkadaşı Alex'in cansız bedenini bulur. Güzeller güzeli Alex buz gibi evinde, küvette yatmaktadır, bilekleri de kesiktir.
Erica, Alex'in ailesinin isteğiyle onun hakkında bir anı yazısı hazırlamaya girişir. Erica'nın yıllar boyunca uzak kaldığı dostu hakkındaki merakı giderek takıntıya dönüşürken, kasabanın dedektifi Patrik Hedström de davayla ilgili şüphelerinin izini sürmektedir. Yolları kesişen Erica ile Patrik karşı konulmaz biçimde birbirlerine doğru çekilirken, bir yandan da küçük kasabanın büyük sırrını çözmeye doğru adım adım ilerlerler.
"Camilla Läckberg polisiyenin kraliçesi."
-Bild am Sonntag
"Läckberg korkunç sırların üstünün asla tamamen örtülemeyeceğini ve susmanın ruhu nasıl öldürdüğünü ustalıkla anlatıyor."
-Publisher's Weekly
"Elinizden bırakamıyorsunuz. Läckberg sonuna kadar heyecanı koruyor."
-Viva
İskandinavya coğrafyası ilgimi çektiğinden olsa gerek olayların İskandinav ülkelerinde geçtiği polisiye romanlar daha çok ilgimi çeker. Nitekim, kitapta ilgimi çeken ilk şey de yazarın İsveçli olmasıydı. Kitabı çok fazla incelememiştim; konusunu okumadan, sadece türüne bakıp aldım kitabı. Kitaptan çok fazla beklentim olmadığı için de severek okudum.
Polisiye romanlarda tahmin edilebilirliğin, kitabın heyecanını ve akıcılığını azalttığını düşünüyorum. Neyse ki Buz Prenses'te böyle bir durumla karşılaşmadım. Katil, ummadığım birisi çıktı ve kasabanın sırları ile bu sırların cinayetle ilişkisi hiç beklemediğim bir şekilde birbirine bağlandı.
Yazarın cinayetle ilgili konuları birbirine bağlayışını başarılı buldum. Başlarda, kasabanın sakinleri ve bu kişilerin sırlarıyla cinayet arasındaki ilişkiyi çözemediğim için bu kısımları gereksiz bulmuştum. Kitabı bitirince tekrar düşündüm ve neredeyse her karakterin başarılı bir şekilde olay örgüsüne dahil edildiğini fark ettim.
Gereksiz bulduğum bazı karakterler ve olaylar da oldu, tabii. Örneğin, ana karakter Erica'nın kız kardeşiyle arasındaki ilişkiye gereğinden fazla yer verildiğini düşünüyorum. Ayrıca Erica'nın kız kardeşinin olayının bir sonuca bağlanmaması, yarım kalması da beni rahatsız eden durumlardan biriydi. Buz Prenses, bir serinin ilk kitabı olduğu için belki de yazar bunu sonraki kitaba bırakmış olabilir, bilemiyorum; ama Erica'nın kız kardeşinin de diğer karakterler gibi bir kapanışı hak ettiğini düşünüyorum.
Kitabın ana karakteri Erica'nın bir özelliğine değinmeden geçemeyeceğim. Bir şekilde mükemmel olduğu hissettirilen karakterlere öyle alışmışım ki... Yazar, Erica'nın bir zamanlar çok yakın olduğu çocukluk arkadaşının ölümü üzerinden prim yapacağını ve bu yüzden kendini iki yüzlü biri olarak gördüğünü yazmış. Yazarın, Erica'nın bu ikilemini geçiştirmemesi hoşuma gitti. Bu olay biraz ayrıntıya kaçıyor, biliyorum fakat yıllar sonra kitabı elime alınca hatırladığım ilk şeyler de yakaladığım bu ayrıntılar oluyor.
Akıcı kurgusu ve ustaca ilişkilendirilmiş karakterleriyle Buz Prenses, severek okuduğum bir polisiyeydi. Kitabın eksiklikleri olsa da, yazarın yazdığı ilk roman olduğu göz önünde bulundurulmalı diye düşünüyorum.
Eskiden onu sevmek bir peçeyi sevmeye benziyordu. Tutması zor, saydam, baştan çıkarıcı bir peçe. Onu son gördüğünde peçe esrarını kaybetmişti, geriye bir tek bedeni kalmıştı. Ama bu onu erişebilir kılmıştı. İlk kez, onun kim olduğunu anlayabileceğini düşündü. Katılaşmış, donmuş uzuvlarına dokunmuş ve bu donmuş hapishanenin içinde hâlâ kıvranan ruhunu hissetmişti. Onu daha önce hiç o zamanki kadar çok sevmemişti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder