, , , , ,

Aylık Rapor | Şubat 2019


Şubat ayının raporundan herkese merhaba! Bu ayı da kendi ufak dünyamda fangirllük yaparak, takıntıya yakın bir noktada deneyimlediğim çeşitli kitaplar ve dizilerle geçirdiğimi bilmek sizi şaşırtmayacaktır. Aslında şubat ayı da diğer aylar gibi, anlık heveslerle dolu bir şekilde geçti; tek fark, bu ay bir kitap bitirdim!


Evet, yanlış görmediniz... Şubat ayında bir adet elle tutulabilen bir kitap bitirdim :D Ocakta da bitirmiştim ama nedense audiobook ve ebook bana tam olarak kitap gibi gelmiyor, elimde tuttuğum kitaplarla aynı hissi vermiyor. Gerçi bu ayın kitabı, geçen ay okuyup dinlediğim Call Me by Your Name'in paperback versiyonuydu. Yani, bu iki ayda bir kitap bitirmiş sayılabilirim; ama ben ve pek değerli Goodreads, bunu 3 ayrı kitap olarak saymayı tercih ediyoruz. Hatta pek yakında, Adınla Çağır Beni'nin de katılımıyla 4 kitap olacak :)

CMBYN'in sancılı bitirme sürecinden sonra sıra -evet, doğru tahmin- Adınla Çağır Beni'de... Kitabın yorumunu hangi kitap üzerinden yapmam gerektiğine henüz karar vermedim. Normalde kitapların Türkçe baskılarını okuyup orijinallerine şöyle bir bakıp geçerim; ama bu sefer kitabın orijinalini, olabilecek tüm formatlarda okudum/dinledim. O nedenle, kitabı İngilizce baskısı üzerinden değerlendirip Türkçe çevirisine birkaç paragraf ayırabileceğim, tam tersi bir inceleme yazısı yazmak aklımdan geçmedi değil. Hatta yazının yüzde yetmişi filan hazır gibi, kitabı okuduğum sıralarda gelen anlık coşku patlamalarıyla karaladığım paragraflar var. Ama yazı bu halde bile inceleme yazılarımın 2-3 katı kadar uzunlukta olduğundan, üstüne bir de ekleme yaparsam devasa bir projeye dönüşecek gibi... Bu konuda şimdilik ne yapacağımı bilmiyorum; Adınla Çağır Beni'yi en geç sonraki hafta içinde bitirip neler yapacağıma bakacağım ;)



Gelelim, şubat ayında tüm benliğimi verdiğim o muhteşem yapıta... Geçen ay bundan şöyle bir bahsetmiştim aslında; ama o zamanlar bana neyin vuracağından habersiz, kendimce takılıyordum. Skam France bana öyle bir çarptı ki, kim olduğumu unuttum!

Şu dizinin ilk iki sezonunu kardeşimin zoruyla izleyip ortalama bir yapım olduğuna kanaat getirmiştim. Bu sezonda ise sanırım yapılan ilk anlaşmanın süresi dolmuş; yeni anlaşmayla ekibe çalışabilecekleri daha geniş bir çerçeve verilmiş. O yüzden bu sezon, Skam'ın izinden ayrılmadan kendince farklılaşan versiyonuna; Skam'ın gerçekten de paralel evrendeki hali imajını çizen bir sanat eserine dönüşmüş. Skam France'in Skam'la olan benzerlikleri, hem Skam'a hem kendi içindeki anlatıma yapılan göndermeleri, bazı kısımları kendi kültürlerine göre uyarlamaları fakat aynı zamanda bunu sezona bütüncül bir biçimde başarıyla yedirmeleri, adeta birer tablo niteliğindeki sahneleri, estetik zevk veren sahne kurgusu, inanılmaz derinlikteki senaryosu, oyuncuların dokunaklı ve gerçekçi performansları... Sosyal medyada yaptıkları o çıldırtıcı, ufak işleri saymıyorum bile... Skam France'in bu sezonu, izlediğim en iyi Skam sezonu diyebilirim; hatta o kadar iyi ki, bu sezonun her açıdan Skam'la yarışabileceğini düşünüyorum.

Bu ay izlediğim diğer diziler Druck, The Umbrella Academy ve The Office'ti. Druck hakkında söyleyecek çok şeyim yok; bu sezonunu takip ediyorum fakat yaptıkları son değişiklikleri pek beğenmedim ben. Bir de şu sıralar Skam France'in yörüngesinde olduğumdan, Druck için fazla heyecanlandığımı söyleyemem. Druck'ı sonraki sezonun senaryosuyla kopukluk yaşamayayım diye izliyorum şimdilik ve Matteo'nun sezonunu merakla bekliyorum ;)

The Umbrella Academy ise izlediğim sıralarda kendimi kaptırdığım, üstünden birkaç gün geçince o kadar da etkileyici olmadığını düşündüğüm bir yapımdı. Diziyi izleme sebebim Robert Sheehan'dı ve kendisi beni hayal kırıklığına uğratmadı. Senaryosu da tahmin edilebilir fakat ilgi çekiciydi. Lakin son bölümlere doğru, muhtemelen Vanya'dan dolayı, diziden ilk bölümlerdeki kadar keyif alamadım. Vanya karakterini psikolojik açıdan ilginç bulsam da, ilk birkaç bölümden sonra karakterin vasat olduğunu düşünmeye başladım. Nedenine doğrudan şudur, diyemiyorum; Vanya'nın sergilediği -senaryo çerçevesinde açıklanamayan- tavırlarından kaynaklı olabilir; Ellen Page'in performansını yer yer donuk bulsam da, genele baktığımda oyunculuğunu başarılı buldum. Meraklısına, dizinin aynı isimli çizgi romanından uyarlandığını da ekleyeyim ;)

Şubat ayının son dizisi, The Office'ti. Diziyi izlemeye bu hafta başladım ve şimdiden 2. sezonu yarıladım sayılır. Diziyi neden izlediğimi henüz bilmiyorum. Michael Scott ne zaman bir şey yapsa onun yerine ben utanıyorum, rahatsız oluyorum; söylemlerinin ve eylemlerinin çoğunun narsisizm derecesindeki bencillikten kaynaklandığını düşündüğümden, ana karakterini sevmediğim -hatta ana karakterinden nefret ettiğim- bir diziyi izlemek pek benlik bir şey değil. Ama nasıl oluyorsa, kendimi sonraki bölüme başlamış olarak buluyorum :D Umarım sonraki sezonlarda bu karakterin sivri yanlarını yumuşatıp kendisini biraz daha insan gibi davranmaya çabalatırlar.


Film konusunda geçen aya kıyasla büyük bir düşüş yaşamış gibi görünüyor olabilirim. Ama Bohemian Rhapsody bunu fazlasıyla telafi etti. Rami Malek'in performansına bayıldım, Live Aid konserinin kurgulanışına bayıldım; ama en çok da müziğin ve şarkıların, sahnelerle müthiş bir uyum içinde olmasına bayıldım. Müzik filmde ustaca kullanıldığı için sahnelere hayran kalırken, bir yandan da kendinizi şarkılara eşlik ederken bulabilirsiniz. Keşke filmin senaryosu, gerçeklere biraz daha bağlı kalınarak oluşturulsaydı. Bazı ana noktaların gerçekle uzaktan yakından alakası olmadığını bilerek bu filmi izlemek, alınan keyfi ve filmin büyüsünü bozuyor.

Şubatta izlediğim diğer film ise Love, Simon'dı. Konunun işleniş şekli hoşuma gitmese ve olayların bir yerden sonra saçmaladığını düşünsem de verdiği mesaj ve vurguladığı noktalar sebebiyle beğenerek izlediğim bir film oldu. Özellikle de LGBT+ bireylerin ifşa edilerek cinsel yönelimlerini açıklama haklarının elinden alınmasının üstünde durulması hoşuma gitti. Bu konunun bir benzeri Skam'da da işlenmişti, ama bunun Skam France'de olduğu kadar altı çizilmemişti. O nedenle, Love, Simon'ı severek izlediyseniz Skam'ı -özellikle de Skam France'i- izlemenizi tavsiye ederim ;)

Skam France'e yeniden dönmüşken... Şu son birkaç haftadır Fransızca'ya bakıyorum. Şurada bahsettiğim ocak ayının İtalyanca hevesini şimdilik rafa kaldırdım, Skam Italia başlayınca ona geri dönüş yaparım herhalde :D Skam France'in bu sezonu bitmeden Fransızca'da ilerleyebildiğim kadar ilerlemek istiyordum ki, Skam France'in ara vermeden sonraki sezona başlayacağını duydum ^_^ İyi de oldu, aslında; zira Fransızca'da İtalyanca'ya kıyasla daha ilerilerdeyim. Bunda, bir defter tutup yazarak çalışmamın etkisi çok büyük. Fransızca çalışırken aklıma, İngilizce öğrenmeye çalıştığım ilkokul yıllarım geliyor sürekli; aynı duyguları tekrar hissedip ufak tefek nostaljiler yaşıyorum :D Bu arada, ben Fransızca için çeşitli sitelerden ve birkaç youtube kanalından faydalanıyorum. Passage Tv'nin buradaki oynatma listesinden birebir çalışıyorum. Telaffuzlara odaklanmak ve alıştırma yapmak için ise buradaki kanala bakıyorum. İkisini de tavsiye ederim :)

Şubat ayında yazdığım tek defter, Fransızca defterimdi... Şuradaki yazımda bahsettiğim ajanda tutma planım vardı ya, olmadı o :D Bir kez daha anladım ki ben, plan insanı değilim ya da düzen insanı... İnsanlar nasıl öyle en ince ayrıntısına kadar planlanmış ajandalar tutabiliyor, hayret ediyorum cidden. Şubatın ilk haftasına kadar bu planlı programlı ajanda işini sürdürmeye çabaladım, ama yapamadım. Bir de "Her şeyi planlayınca, insan aklındakileri ajandasına yazınca kafası rahatlar; her şey ajandasında olunca aklını daha etkili kullanır" gibisinden bir sürü teşvik edici yazılar, cümleler okumuştum. Ajanda tutmak, bende tam tersi bir etki yaptı; yaptıklarımı sürekli olarak belirli bir çerçevede not almak beni yordu ve bunu sürekli olarak yapmayı hatırlamak ise daha da yordu. O nedenle günlük tarzında, o günün/haftanın özetini aklıma estikçe yazabileceğim bir defter tutmanın daha iyisi olduğuna karar verdim. Kendimi ve günümü, ajandalarda olduğu gibi çeşitli sembollerle veya doldurulan kutucuklarla ifade etmek yerine, oradan buradan çıkardığım okları kullanarak serseri serbest stilimle yazmak daha benlik bir yöntem ;)

Bu aralar beni Tumblr'da bulabilirsiniz ^_^ Üstteki sosyal medya ikonlarına gitmeye üşenenler şuraya tıklayarak fangirllüğün dibine vurduğum tumblr hesabıma gidebilir ;)

Şubat ayını bu şekilde, CMBYN okuyarak ve Skam France izleyip Fransızca öğrenerek geçirdim. Siz bu ay neler yaptınız?

post signature
Paylaş:

8 yorum:

  1. Güzel zaman geçirmişe benziyorsun, yeni ay daha güzel olur umarım...

    YanıtlaSil
  2. Umarım Mart ayında daha verimli işler yaparsınız Çok teşekkürler

    YanıtlaSil
  3. Umarım diğer aylarda daha çok verim alırsınız

    YanıtlaSil
  4. Skam France'i hangi siteden izliyorsun ben hicbir yerde bulamadim da

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kanalın sitesinden izliyorum ben, fakat Türkçe altyazılı olarak kanalın youtube hesabında da bulabilirsiniz bölümleri :)

      Sil