, , , , , , , , , , ,

Yorum: Call Me by Your Name (2017)

Tür: Dram, Romantik
IMDb Puanı: 7,9 (137.070 oy)
Türkçe Adı: Beni Adınla Çağır
Yönetmen: Luca Guadagnino
Oyuncular: Armie Hammer, Timothée Chalamet, Michael Stuhlbarg, Amira Casar, Esther Garrel...
Vizyon Tarihi: 23 Şubat 2018
Süre: 132 dk.
1983 yazında, İtalya’nın kuzeyinde 17 yaşındaki Amerikalı Elio Perlman günlerini, ailesinin 17 yüzyıldan kalma villasında geçirmektedir. Miskince notaların kopyasını çıkarıp, arkadaşı Marzia ile flörtleşmektedir. Bir gün, doktora tezi üzerinde çalışan 24 yaşındaki Oliver, Greko-Roman kültür alanında çalışan Elio’nun babasına yardım etmek için yanlarına gelir. Elio ve Oliver kısa bir süre içinde bu yazın, hayatlarını sonsuza dek değiştireceğini fark ederler.
Yıllar sonra, bir film yorumu yazmaya girişiyorum. Aslında gerçekleştirdiğim bu eylem bile, filmin beni ne derecede etkilediğine dair ipucu veriyor olmalı. Filmi ilk izleyişimin üstünden 24 saat bile geçmeden, klavyenin başına geçtim; yorumu sıcağı sıcağına yazmak istedim. Bu konuda bir tercihimin olduğunu da pek sanmıyorum; zira aklımdakileri yazmazsam, birileriyle paylaşmazsam duygu yoğunluğundan patlayacakmışım gibi geliyor.

Filmi bir süredir biliyor olduğumla başlayayım, o zaman... Yanılmıyorsam geçen sene, filmi ilk duyduğum zamanlardı. Filmin adını her yerde, herkesten o kadar çok duymuştum ki filmi araştıracak kadar merak edemeden filmden soğumuştum. Daha sonra kitabından haberim oldu ve arkadaşlarımın bazılarının birkaç kez bahsetmesi dışında, 15 saat öncesine kadar bu filmle bir daha karşılaşmadım. İzleyecek film arayışındayken Call Me by Your Name'e denk geldim ve filmin neden olduğu bütün o furyayı aklımdan çıkarıp filmi biraz inceledim; kitabını okumayı sonraya bırakıp filmi izlemeye karar verdim.

Call Me by Your Name'den uzak durmamın en büyük nedeni, karakterlerin tanıtımlarda lanse ettirilen ilişkisiydi. Birkaç kişi dışında -hemen hemen herkesten ve her yerden- kitabı ve filmi eşcinsellik vurgusuyla yan yana gördüm, duydum. Özellikle son birkaç yıldır LGBTI+'ın ekranlarda fazlasıyla kullanıldığını görüyoruz. "Kullanıldığını" diyorum; çünkü bu konuyu odağa koymadan, reklamını bunun üzerinden yapmadan işleyen yapımların sayısı ne yazık ki çok az... LGBTI+ hareketlerinin son zamanlarda kazandığı ivmeden yaralanıp bunun çeşitli çalışmalara alet edilmesine sıcak bakamıyorum. LGBTI+ konularının tanıtımlara koyulmasına, bu sıfatlar üzerinden bazı tanımlamaların yapılmasına gerek olmamalı. Demek istediğim, "yaşanılan ilişki" ile "eşcinsellerin yaşadığı ilişki" arasında bir fark göremiyorum ben; ikisi de sevgi, ikisi de aşk. Fakat sanırım bu konuya ilgi ve dikkat çekip kabulünü kolaylaştırmak, biraz da yapımı satmak için bu tarz çalışmalarda bulunmak gerekiyor çünkü dünyaca, henüz o noktaya ulaşabildiğimizi sanmıyorum.

Filme yakından bakınca, ilişkiye yaptığı vurgunun cinsel yönelimden ziyade ilişkinin içeriğine dair olduğunu gördüm. Call Me by Your Name'in en sevdiğim yanlarından biri de işte, bu... İki bireyin arasındaki aşk, o saflık ve sıcaklık o kadar güzel işlenmiş ki... Call Me by Your Name aşkın cinsel kimliklerden, cinsel yönelimlerden sıyrılıp aşkın varlığına, aşkın kendisine dayalı müthiş bir bakış açısına sahip. Bu arada, ben Elio ve Oliver'ın arasındaki çekime "aşk" diye bir etiket koyuyorum ama aslında bu, tanımlanamayacak kadar kuvvetli ve değerli bir şey. Nitekim bu gerçek de filmde sıklıkla gösteriliyor, hatırlatılıyor.

Aşkın nasıl işlendiği kadar, ona hayat veren oyunculara ve performanslarına da bayıldım. Bunu, oyuncular heteroseksüel oldukları halde LGBTI+ karakterlerini canlandırdıkları için söylemiyorum; karakterlerin hissettiklerini böylesine bir tutkuyla ekrana yansıtıp yaşadıkları şeyi bana da, ta içime kadar hissettirdikleri için söylüyorum. Aralarındaki kimya tek kelimeyle mu-az-zam! Filmi izledikten sonra Timothée Chalamet ve Armie Hammer'ın konuk olduğu çeşitli programları, röportajları da izledim; henüz çıkamadığım ve kim bilir ne zaman çıkacağım Tumblr batağından hiç bahsetmiyorum bile... Bu kimyanın, en az oynadıkları karakterlerinki kadar güçlü bir dostluktan kaynaklandığını görünce filmi bir kez daha, ama bu sefer ayrıntılara dikkat ederek, izlemek istedim ve izledim.

Çekimlerindeki derinlikleri görmek ve yönetmenin ufacık bir harekete yüklediği anlamı, senaryoya gizlenen metaforları yakalamak için filmi en az bir kez daha seyretmenizi tavsiye ederim. İlk izleyişimde, olaylara doğrudan girildiği için, başlangıçta kafam biraz karışmıştı. Karakterleri tanıyıp niyetlerini anlayınca, olayların geçtiği mekanlara da aşina olunca ekrana yansıtılan o sahnelerin sadeliklerinin, doğallıklarının değerini bilmek kolaylaştı; tüm senaryoya yayılmış o ince detayları görmek ise acayip keyifliydi.

Moscazzano, Crema ya da Bergamo'nun yaşadığım şehirle- hatta ilçeyle- benzerliği sarsıcıydı; evlerin mimari yapısı, arnavut kaldırımlı yolları, iklimi, o şehirlerin her bir ayrıntısı sanki tüm bunlar doğup büyüdüğüm yerlerin birkaç sokak ötesinde gerçekleşiyormuş gibi hissettirdi bana. Çekimlerin yapıldığı mekanlar, on yıl kadar önce her yaz ailecek gittiğimiz Ege kıyılarındaki yazlıklarla dolu o beldeyi de anımsattı biraz. Tatilin kitaplarla, öğlen uykularıyla, sohbetlerle geçtiği o atmosferin ve teknoloji yoksunu dekorasyonun beni -doksanlı yıllarda doğmuş olsam da- her şeyin daha basit, daha iyi olduğu o zamanlara; Elio'nunki gibi geçirdiğim yaz tatillerime ve çocukluğuma götürerek hissettirdiği nostalji de cabası... Filmde çekimlerin yapıldığı meydanlara, konutlara, bağlara, bahçelere; açık ve kapalı bütün mekanlara hayran kaldığımı da açıkça söylemeden geçemeyeceğim.

Call Me by Your Name, kuşkusuz bu sene izlediğim en iyi filmdi. Duyguların işlenişi o kadar yoğun, o kadar yalın ki... Aşkın bencilliğine, neden olduğu veya barındırdığı dramalara yer vermekten ziyade acısıyla, mutluluğuyla, her şeyiyle aşkın mevcudiyetine odaklanılması ise filmi daha da samimi, sahici ve son derece saf kılıyor. Sarsıcı senaryosu kadar usta oyuncuları, oyunculukları ile de gönlüme taht kuran ve etkisini uzunca bir süre hissedeceğimi düşündüğüm ender yapımlardan biri. Filmin yaş sınırının olduğunu da hatırlatıp izleyeceklere iyi seyirler diliyorum. Ben ise filmi bir kere daha izleyecek gücü şimdilik kendimde bulamıyorum; zira güç, üzüntü, şefkat dolu bu sahneleri izlemeyi gönlüm tekrar kaldırabilir mi, emin değilim...


post signature
Paylaş:

1 yorum: