, , , , , , ,

Yorum: Agatha Christie - Ölüm Sessiz Geldi (Hercule Poirot, #1)

Tür: Gizem, Polisiye
Goodreads Puanı: 3,98 (189.155 oy)
Orijinal Adı: The Mysterious Affairs at Styles
Yayınevi: Altın Kitaplar
Çeviri: Çiğdem Öztekin
Basım Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 256
Poirot'un İlk Vakası

Styles St. Mary köyündeki Styles Köşkü'nde son zamanlarda garip olaylar meydana gelmektedir. Sonunda bir gün, köşkteki yaşlı Bayan Inglethorp'un sağ kolu olan Evelyn, "Zavallı Emily... Hepsi, ama hepsi köpekbalığından farksızlar," diye mırıldanarak evden dışarı fırlar.

Varlığıyla Bayan Inglethorp için bir güvence oluşturan Evelyn'in gidişi, köşkün havasını tümüyle değiştirir. Artık koca evde sonsuz bir kuşku ve ürkütücü bir kötülük havası esmeye başlar...

Kırık bir kahve fincanı, bir damla mum yağı, Begonya tarhı...

Dedektif Poirot, efsanevi zekâsını kullanarak bu ipuçları sayesinde olayı aydınlatacaktır...

"Eşsiz bir yeteneğin elinden çıkmış muhteşem bir eser."
-Daily News.
2 yıl kadar önce, severek takip ettiğim dedektif dizileri arka arkaya yeni sezonlarını başlattığı sıralarda, bu dizilerin gazına gelip polisiye okumak istemiştim. Agatha Christie'ye başlamak, bayağıdır aklımdaydı; kendisinin birkaç kitabını okusam da, yazdığı serileri sırasıyla okumayı istiyordum. Fakat nereden başlayacağımı bilmiyordum. Ben de, Renkli Kitap'ın buradaki yazısını baz almaya karar verdim ve ufak bir okuma sırası oluşturdum kendime. Bu listenin başında ise hem Agatha Christie'nin yazığı ilk kitap olan hem de Poirot'un ilk vakasının işlendiği Ölüm Sessiz Geldi yer alıyor.

Ölüm Sessiz Geldi, Agatha Christie'nin yazdığı ilk roman. Buna rağmen kurgu ve anlatımda, olaylara ortadan dalınmış gibi bir hava hakim. Bazı karakterlerin tanışıklığının, kitapta gerçekleşen olayların öncesine dayanması nedeniyle böyle bir havanın oluştuğunu düşünüyorum. Anlatım tarzının da buna katkısı olmuştur mutlaka.

Olayların anlatımı anı tarzında gibi... Hem dedektifi hem de olayı yaşayan aileyi tanıyan bir karakterin, olanların üstünden belli bir zaman geçtikten sonra vakayı anlatmak istemesiyle açılış yapılıyor. Sonrasında ise anlatıcı, yaşananları kendi bakış açısından kaleme alıyor.


Kitabın çetrefilli olay örgüsü, kitabı okumayı ve katili bulmayı bayağı güçleştirdi. Halbuki, Agatha Christie'nin kitaplarında suçlunun/katilin kim olduğunu bulmayı çok seviyorum. Aynı şekilde, Ölüm Sessiz Geldi'de de bir yandan okuyup bir yandan katilin kim olduğunu bulmaya çalıştım. Fakat kitabın son yarısında sıkılır gibi oldum. Olayın merkezi -yani katilim kim olduğu konusu- dağılma noktasındayken, kitaba biraz ara vermeyi tercih ettim ben. Bir süre sonra, Ölüm Sessiz Geldi'ye sağlam kafayla devam ettim :) İyi ki de öyle yapmışım, diyorum şimdi. Nitekim devamında bütün o deliller ve saklayacak bir şeyi olan şüpheliler fazla geldi. Olay örgüsü de gittikçe içinden çıkılamaz bir hale büründü; delillere ve düşüncelere geri dönüp yeni incelemeler yapıldı, üstü çizilen şüpheliler tekrardan listeye eklendi. Kitabın sonunda her şeyin Poirot tarafından, ayrıntısına kadar açıklanması ise basit gibi görünse de gayet aydınlatıcı bir sondu.

Olayların tanrısal bakış açısı yerine bir karakterin gözünden anlatılmasıyla, anlatımın bazı noktalarda objektif olmadığı göze çarpıyor. Anlatıcının hislerinden ve düşüncelerinden etkilenmiş cümleler, çok sık olmasa da kendini gösteriyor. Anlatıcının bu yanlı anlatımıyla okuyucu, olayları bir okuyucu gibi değil de kitaptaki bir başka karaktermiş gibi öğreniyor. Bu, ufak bir detay gibi gelebilir ama Agatha Christie'nin böyle bir şeye dikkat ettiğini fark etmek hoşuma gitti açıkçası. Kitabın başındaki karakter listesi ve aralara serpiştirilmiş kroki, mektup gibi anlatımı destekleyici ögelerin varlığı da kitapta hoşuma giden ayrıntılardandı. Agatha Christie bunlarla, okuyucusunu hikayeye dahil edip katili karakterlerle birlikte çözmeye teşvik ediyor adeta.

Kitabın tahmin edilebilirliğini ortalamanın üstü buldum ben. Katilin kim olduğu dışında, diğer noktaları kestirmek mümkündü. Katilin kim olduğunu çözmek ise bir hayli zordu. Bunun nedeni olarak, kitabın ilk baskısının şömizindeki şu açıklama sunulabilir:

"This novel was originally written as the result of a bet, that the author, who had previously never written a book, could not compose a detective novel in which the reader would not be able to 'spot' the murderer, although having access to the same clues as the detective."

"Bu roman aslen daha önce hiçbir kitap yazmamış bir yazarın, dedektif ile aynı ipuçlarına sahip olmasına rağmen okuyucunun katili fark edemeyeceği bir dedektif hikayesi oluşturamayacağı iddiası neticesinde yazıldı."

Yukarıdaki yazı, Agatha Christie'nin ablasıyla girdiği iddia sonucu Ölüm Sessiz Geldi'yi kaleme aldığını açıklıyor. Bu açıdan bakınca, katilin tahmin edilememesi normal. Fakat ben, Agatha Christie'nin bir açık bularak bu iddiayı kazandığı görüşündeyim; katilin kim olduğunu ilk sayfalarda doğru tahmin ettirip kitabın devamında, okuyucuyu bu tahmininden vazgeçirecek iddialar sunmasıyla teknik olarak iddiayı kazanmış sayılıyor. İddiayı kazanmak için olay örgüsünü bu şekilde kurgulaması, Agatha Christie'nin parlak zekasının bir ürünü... Bu kitap sayesinde de kendisi, o parlak zekasını kullanarak muazzam eserlere imza atacağı bir çağı başlatmış oluyor.


Çevirisi için kitabın orijinalini de inceledim ve dilinin biraz ağır olduğunu gördüm. The Mysterious Affair at Styles'ı okurken, artık kullanılmayan çeşitli kelimelerin anlamına bakmak için sözlüğe başvurduğum oldu. Kitabın neredeyse bir asır önce yazıldığı göz önüne alınırsa, bu normal tabii ki... Çevirinin, bu kelimelerin günümüzdeki karşılıkları verilerek, güzelce yapıldığını düşünüyorum. Çevirmen gibi ben de, dilin anlaşılır olması için çevirirken bazı değişikliklerin yapılmasını gerekli görsem de, bu şekilde hareket ederek orijinalinin verdiği dönem havasından feragat edildiği kanısındayım.

Ölüm Sessiz Geldi, bir ilk kitaba göre gayet başarılı ve yine bir ilk kitaba göre fazla karmaşık. Böyle yazıyorum ama, kitabı beğenmemişim gibi bir algı oluşmasın. Aksine, kitabı büyük bir zevkle okudum. Ölüm Sessiz Geldi'yi okuduğum sıralarda, işten kafamı kaldıracak halimin olmadığını da eklemeliyim. O yoğunluğun, kitaba ara vermemde birazcık da olsa etkisi var; dolambaçlı olay örgüsünün ise okumayı kolaylaştırdığını söyleyemem. Fakat düzgün çevirisi ve anlatımı destekleyecek ufak eklemeler, Ölüm Sessiz Geldi'yi okumayı kesinlikle keyifli kılıyor.



"Hayal gücünü iyi bir yol gösterici, ama kötü bir ustadır. En basit açıklama çoğu kez en doğru olandır."





post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , , , ,

Yorum: Aldous Huxley - Cesur Yeni Dünya

Tür: Bilim Kurgu, Distopya, Klasik
Goodreads Puanı: 3,98 (1.203.825 oy)
Orijinal Adı: Brave New World
Yayınevi: İthaki Yayınları
Çeviri: Ümit Tosun
Basım Yılı: 2014
Sayfa Sayısı: 336
"Cesur Yeni Dünya" bizi "Ford'dan sonra 632 yılına" götürür. Bu dünyanın cesur insanları kapısında "Cemaat, Özdeşlik, İstikrar" yazan Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi'nde üretilirler. Kadınların döllenmesi yasak ve ayıp olduğu için, "annelik' ve 'babalık' pornografik birer kavram olarak görülür Toplumsal istikrarın temel güvencesi olan şartlandırma hipnopedya -uykuda eğitim- ile sağlanır. Hipnopedya sayesinde herkes mutludur; herkes çalışır ve herkes eğlenir. "Herkes herkes içindir."

"Cesur Yeni Dünya"nın önemi yalnızca ardılları için bir standart oluşturması ve karamsar bir gelecek tasarımının güçlü betimlemesiyle değil, aynı zamanda 'birey yok edilse de süren macerasının' sağlam bir üslupta anlatılmasıyla da ilgili. Huxley, yapıtını ütopa geleneğinin kuru anlatımının dışına çıkarıp 'iyi edebiyat' kategorisine yükseltiyor.
Cesur Yeni Dünya'yı geçen sonbaharda, birkaç arkadaşla birlikte okumuştuk. Bir yandan kitabı okuyup bir yandan da tartışarak güzel zaman geçirmiştik. O konuşmaların ve aldığım notların yardımıyla, bu yorumu yazmaya girişeceğim; bakalım ortaya nasıl bir şey çıkacak :D

Cesur Yeni Dünya, geleceğe bakışı nedeniyle ütopya görünümlü bir distopya. Hastalıkların, açlığın, savaşın olmadığı; istihdamın ve eğitim sisteminin belli bir düzende devam ettiği bir gelecek... Bu yönüyle hepimizin özlem duyduğu bir geleceğin resmi çizilse de, bu "güzel" gelecek için insanlığın feda edildiğini göz ardı etmemek gerek. Huxley, toplumdaki bu sistemli düzenin kurulmasının nesillere yapılacak müdahaleler ile sağlanacağını düşünmüş; bizi biz yapan çoğu özelliği insanlar daha doğmadan değiştirmiş, hatta şekillendirmiş. İnsanların fabrikalardaki ürünler misali, hormonlarına yapılan müdahalelerle ve çeşitli koşullamalarla, arz-talep doğrultusunda üretildiği; duygularından, düşüncelerinden arındırılmış bireyin bireylikten çıkıp toplumunun ihtiyacı olduğu şekilde toplumuna hizmet ettiği; bu sayede istikrarın bozulmadığı ve herkesin mutlu olduğu bir gelecek yazmış.


Huxley'nin kurguladığı bu geleceğin, kitabın yazıldığı zamanın popüler biliminden fazlasıyla beslendiği açık. Kitapta, Pavlov ve Skinner'ın koşullama çalışmalarının çok daha ileri düzeylerdeki hallerinin; temel davranışlar için elektrik şoku veya yüksek ses gibi uyarıcılarla klasik koşullanmanın, daha karmaşık davranışlar için soma adlı uyuşturucu ve sürgün ile dışlanma gibi ödül ve cezanın kullanıldığı edimsel koşullanmanın uygulandığı görülüyor. O nedenle, Cesur Yeni Dünya'yı okumadan önce davranışçılık ile ilgili temel ilkeleri öğrenmenizi tavsiye ederim. Bu bilgileri göz önüne alırsanız, Cesur Yeni Dünya'yı hem keyifle okuyacaksınız hem de daha iyi anlayacaksınız.

Cesur Yeni Dünya yazıldığı dönemin, neredeyse bir asır öncesinin, bilimini yansıtıyor. Bu yüzden, kitapta bahsi geçen bazı bilgilerin ve uygulamaların geçerliliğini yitirmesi, reddedilmesi ve kullanılmaması normal. Artık düşünce ve davranışların, Huxley'nin kurguladığı gibi doğrudan ve istenilen şekilde manipüle edilemediğini biliyoruz. Bu durum, kurgunun gerçekçiliğini zedeliyor. Lakin kitapta, geçerliliği günümüzde ne kabul edilen ne de reddedilen birkaç bilgi ve uygulama da mevcut. Bunların varlığı ise kurguya, geleceğe aitmiş izlenimi veriyor. Hatta bazı yönleriyle, günümüz dünyasını tasvir ettiği bile düşünülebilir. Somanın uyuşturma özelliği ve verdiği zevk ile sosyal medyanın yaptığı bağımlılık ve beyinde neden olduğu dopamin artışı arasında korkutucu derecede bir benzerlik var. Huxley'nin bu güzel yeni dünyasındaki tüketim toplumu ise bizlere ayrı birer uyarı niteliğinde...


Kitabın kurgusu, birçok önemli noktayı başarıyla işliyor. Fakat günümüz teknolojisi dikkate alınarak okunduğunda, yazılanlar insanı biraz şaşırtıyor. Aynı şekilde, olay örgüsü de biraz kafa karıştırıcı gelebilir. Yeni bir kurgusal dünyayı tanımak zaten kendi içinde bazı zorlukları barındırıyor ve Huxley'nin anlatımı bunu pek kolaylaştırmıyor. Olayların farklı karakterlerin bakış açısından gösterilmesi, özellikle de ilk bölümlerde, anlatıma her şey aynı anda olup bitiyormuş gibi bir hava katıyor. Olaylar geliştikçe olay örgüsünü takip etmek kolaylaşsa da, Huxley'nin bu dağınık anlatımını takip etmek beni yordu. Neyse ki Huxley, kurgulanan geleceğin tarihsel olaylarını -kelimenin tam anlamıyla- ders anlatan bir öğretmen edasıyla işliyor; daha ilk bölümden, kurguladığı çağın bilimini ve tarihini okuyucusuna doğrudan anlatıyor. Böylece, kurguladığı geleceği olay örgüsü içinde çözmekten kurtarıyor bizi.

Huxley'nin doğrudan anlatımının sağladığı kolaylık, keşke kurgunun devamında da olsaydı. Anlatımdaki bakış açısının aniden bölünüp değişmesi ve bunun sürekli tekrarlanması, bir yerden sonra beni sıkmaya başladı. Olay örgüsünü takip etmek, ilk sayfalara nazaran kolay olsa da bu anlatım tekniği nedeniyle kitabı elime almam gittikçe zorlaştı. Ortalara doğru düşen temponun ve dağılan konuların da, okuma isteğime katkısının olduğunu pek söyleyemem. Bir grupla birlikte okumanın getirdiği o ufak baskı ve kitabı çoktan bitiren arkadaşlarımın yaptığı konuşmalar sayesinde Cesur Yeni Dünya'ya devam etme gücünü kendimde buldum.


Okuduğum kitabın basımından da kısaca bahsedeyim. Ben, İthaki'nin bu eski baskısını okumuştum. Bendeki Cesur Yeni Dünya'da, 15 sayfalık bir önsöz bulunuyordu. Önsözün birkaç sayfasını okuduktan sonra, ayrıntıya fazlaca girildiğini görmüştüm ve arkadaşımın tavsiyesiyle önsözü, kitabı bitirdikten sonra okumak üzere atlamıştım. Spoiler yemek istemiyorsanız, önsözü okumayı en sona bırakmanızı tavsiye ederim.

Cesur Yeni Dünya, betimlenen boğucu geleceği ve Huxley'nin karışık anlatımıyla okuması çok da kolay olmayan bir eser. Fakat bu, kitabın bir şaheser olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Kurguda günümüzden kesitlerin yer alması, kitabın nasıl büyük bir öngörüyle yazıldığını ispatlar nitelikte. Cesur Yeni Dünya'ya başlamadan önce yazıldığı dönem ve Huxley'nin beslendiği kaynaklar hakkında biraz bilgi sahibi olmak, kitaptan alınan zevki katlayacaktır diye düşünüyorum.



Izdırap karşılığında kazanılan şeylerle kıyaslandığında, şu andaki mutluluk çok sefil kalır. Ve tabii ki istikrar, istikrarsızlık kadar gösterişli değildir. Mutlulukta, şanssızlığa karşı verilen mücadelenin ihtişamlarından hiçbiri yoktur. Günahla mücadelenin, veya ihtiras ya da şüphe nedeniyle ölümüne alt üst oluşların görkemini bulamazsınız mutlulukta. Mutluluğun yüce bir yanı yoktur.





post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , , ,

Kitap Alışverişi | 17


Herkese merhaba :) Bir alışveriş yazısıyla daha buradayım :D Geçenlerde ufacık bir sepet oluşturup sipariş verirken, henüz hazırlamadığım alışveriş yazılarımın olduğu aklıma geldi. Ben de, o sipariş gelmeden bunları aradan çıkarmak istedim ve bahsetmeyi unuttuğum bütün alışverişleri bu yazıda topladım.

Eylülde yaptığım alışverişlerden İlknokta alışverişimi hemen paylaşamadım; Sandman'den kaynaklı bir gecikme nedeniyle bu siparişin yazısı ileri bir tarihe kalmıştı. İlknokta dışında, Instagram üzerinden yaptığım bir alışverişi ve sahaflar olarak genelleyeceğim, eski kitap alışverişlerimi de bu yazıya eklemek istedim. Aslında, bu sahaf alışverişlerini ayrı bir yazıda toplayacaktım; fakat İlknokta alışverişimde çok kitap yoktu. Bu yüzden, onları da bu alışveriş yazısına ekleyip ortaya böyle karman çorman bir şey çıkardım :D


İlknokta alışverişiyle başlayalım, o zaman...

İskandinav Mitolojisi'nin ciltli baskısının sınırlı olduğunu duyunca, İlknokta'dan hemen bir sepet oluşturdum. Yanına Mars Yıllıkları'nı ve yeni Sandman'i de attım. Kitapları ön siparişteyken, eylül ortası gibi almıştım. 2 hafta kadar kitapların çıkmasını bekledim. Sandman dışındakilerin temin edildiğini görünce İlknokta'ya mail attım. Sandman'in dağıtımdan kaynaklı bir sorun nedeniyle gecikeceği bilgisi verildi ve ardından tarafıma kısmi gönderim yapıldı. Araya hafta sonunun da girmesiyle, kitaplar 4 gün sonra elime geçti. İskandinav Mitolojisi ve Mars Yıllıkları'nın olduğu paket, kitaplara zarar gelmesin diye balonlu naylonla çok güzel sarılmıştı. Nitekim kitaplarda hiçbir hasar yoktu. Kargo şirketi olarak Yurtiçi'ni kullanmıştım ve onda da bir sorun yaşamadım. Sandman'in gelişi ise ekim ortasını buldu. Neyse ki o kargoda da bir sorun çıkmadı ve kitap hasarsız bir biçimde elime ulaştı.


Sandman'i beklediğim sıralarda, Koray Bey'in buradaki kişisel hesabında Yüzyılın En İyi Bilimkurgu Öyküleri'ni sattığını gördüm. Birkaç gün düşündükten sonra, kitabı almaya karar verdim. Kitabın sahaflardaki fiyatını gördükçe, doğru kararı verdiğimi düşünüyorum :) Ödeme kısmında benim dikkatsizliğimden kaynaklı gecikmeler olsa da, sorunsuz bir alışveriş gerçekleştirdiğimi söyleyebilirim. Kitabın yanında kazandığım tanışıklık da, aldığım paket kadar değerli benim için ^_^ Kendisine bir de buradan, hem özenle hazırladığı paket için hem de güzel muhabbeti için teşekkür ediyorum :)

Şimdi, gelelim sahaflardan aldıklarıma...

İlkbahardan itibaren, 2-3 ayda bir sahaflara uğrayıp birer ikişer kitap aldım. Bu süre zarfında, Nadir Kitap'tan da ilk alışverişimi gerçekleştirmiş oldum :) Dekavil Sahaf'tan Kerouac'in Yalnız Gezgin'ini alarak Ayrıntı basımlarını sonunda tamamladım. Kargo ödememek için de yanına On Küçük Zenci'yi attım. Alışveriş öncesinde kitapların kondisyonu, basımları vs. ile ilgili mesajıma geri dönüş yaparak ilgilendiler de... Kargo hızlıydı, kitaplar da belirtildiği gibiydi. Kısacası, Nadir'den memnun kaldığım bir alışveriş yapmış oldum.

Elimden geldiğince Tolkien'ın kitaplarının eski basımlarını toplamaya çalışıyorum. Hobbit'in bu 1997 basımını da Nadir'de gördüm. Fakat satıcının İzmir'de olduğunu öğrenince elden satın almanın daha keyifli olacağını düşündüm ^_^ Kitabı Anka Sahaf'tan aldım, ki kendisi kitap fiyatlarını makul düzeyde tutan ender sahaflardan... Galiba Anka'yı nisan ortası gibi ziyaret etmiştim; Nadir'den ilk alışverişimi gerçekleştirdikten birkaç hafta sonraydı. Anka Sahaf'ı da Nadir Kitap'ta görmüştüm, adresine internetten ulaşıp gitmiştim. Sahafı bulmak başta çok zor gelmişti bana; ilk gidişimde bir saat boyunca sahafın yerini aramıştım. Etraftaki esnafa sora sora buldum orasını :D Daha sonraki gidişlerimde yerini bulmak kolaylaştı :)

Şehir ve Yıldızlar'ı yaz ortasında almıştım. Bir arkadaşım sahaftan kitap alacağını söyleyince, ben de ona katılmak istedim ^_^ Sahafın Nadir'deki hesabına bakıp ilgimi çeken kitaplarını incelemiştim. Yanlış hatırlamıyorsam, gittiğimiz sahaf Pia Kitabevi'ydi. Alsancak Gar'dan Kıbrıs Şehitleri'ne doğru ilerlemiştik, o aralarda bir yerdeydi. Şimdi gitsem bulamam sanırım ve o taraflarda bayağı bir sahaf varmış diye duydum; umarım sahafın adını doğru hatırlıyorumdur :D Sahaftaki atmosfer çok güzeldi ve sahibi de ilgili biriydi. Kitapları bizzat aldığımız için, ikimizden de 5 liralık kargo ücretini fiyattan düşürmüştü. Sahafta o sıralarda ilgimi çeken başka bir kitap yoktu; fakat burasını da listeme ekledim, arada bir hesabına bakıp yeni gelenleri inceleyeceğim ^_^

Önceki alışveriş yazımda, arkadaşlarla kendi aramızda yaptığımız anlaşmadan dolayı kitap almayacağım demiştim ama... Birkaç güne bir başka alışveriş yazısı gelecek :D Ben de o zamana kadar, okuyabildiğim kadar sayfa okumaya çalışayım da yeni kitapları hak edeyim ^_^

post signature
Paylaş:
Devamını Oku