, , , ,

2017 Yılının En İyileri!


2017'nin son gününden merhaba! Yeni yılınız şimdiden kutlu olsun ^_^ Bugünü, diğer yıllarda yaptığım gibi, en iyiler yazısına ayırdım; bu sene okuduğum en iyi kitapları, izlediğim en iyi dizi ve filmleri listeledim.

Okuduğum En İyi 5 Kitap

2017 yılı, benim için, kitap açısından pek de parlak değildi. Bunda, hem bir düzene oturtamadığım özel yaşantımın hem de belirli kitap türlerine yönelmemin etkisi var. Umarım 2018'de dilediğimden de çok kitap okuyabilirim :)



Bu yıl okuduğum en iyi kitap, kuşkusuz Watchmen'di. Katmanlı kurgusu, derin karakterleri ve bunların ustaca işlenişiyle Watchmen, bir çizgi romandan çok daha fazlası. Bunu çizgi roman seven, sevmeyen herkes okumalı :)



Gaiman'ın kitaplarında olay örgüsünden ziyade, Gaiman'ın o muhteşem hayal gücünü ve kafasındakileri kaleme dökerken kullandığı üslubunu hevesle okurum. Anlattığı hikayeleri de severim fakat yarattığı dünyalar bana daha çekici gelmiştir. İşte, öykü okumayı pek tercih etmememe rağmen, Kırılgan Şeyler'i bu nedenle severek okudum ve en iyiler listeme aldım.



Dune, okuması zevkli ve bir o kadar da zorlu bir kitaptı. Olay örgüsü de kurgulanan dünya gibi derin ve biraz karışıktı. Bu yüzden kitabı büyük bir dikkatle okumak gerekiyor. Dikkatinizi verdikten sonra, Dune'un nasıl bir şaheser olduğunu kolaylıkla görebiliyorsunuz ^_^



Cesur Yeni Dünya, distopyaya bakış açısı ve bunu işleyişi itibariyle okuduğum diğer distopyalardan farklı bir kitap. Günümüzle benzerliği ve örtüştüğü noktalar da Huxley'nin ileri görüşlülüğünün gücünü gösterir nitelikte. Cesur Yeni Dünya'yı bu yüzden en iyiler listeme almak istedim.



Okuma süreci biraz sancılı geçse de Işık Tanrısı'nı en iyiler listeme almak istedim. Çünkü kurgunun ardındaki fikir inanılmaz. Bu fikrin işlenişi ise karmaşık; olay örgüsünü takip etmek bu nedenle zor. Işık Tanrısı'nı bir kez daha okumak istiyorum ve bu sefer kitabı daha iyi anlayacağımı düşünüyorum.


İzlediğim En İyi 5 Dizi

Bu sene de dizilere ağırlık ağırlık verdim. Fakat 2017'deki kadar yeni dizi izlemedim; genelde takip ettiğim dizilerin yeni sezonlarını izledim. Bu yüzden bu listeyi oluşturmak, geçen seneki kadar zorlamadı beni :)

1. Skam


Diziyi kime tavsiye etsem, karakterlerin yaşları itibariyle önce küçümsemeyle karışık şaşkınlık tepkileri almıştım. Bu ön yargıyı yıktıktan sonra ise dizinin bağımlısı olmayan kalmadı :D Karakterler liseye giden gençler olduğundan gelen ilk tepkileri normal buluyorum. Fakat Skam, bizim bildiğimiz lise dizilerinden çok farklı. Karakterleri derin ve karakterlerin gösterdiği değişim dizi boyunca görülüyor. Dizinin en çok, karakterlerin bakış açılarını işleyişini seviyorum. Bu işleyiş saygı çerçevesinde yapılıyor ve bu sayede karakterler kendilerini buluyor, büyüyor. Skam'ı izlemenizi tavsiye ederim; yaşınız kaç olursa olsun, Skam'da kendinizden bir şeyler bulacağınızı düşünüyorum.



Kitaptan başarıyla ekranlara uyarlanan yapımlardan biri, American Gods. Senaryonun kitap ile paralel gitmesi, cuk diye oturan oyuncu seçimleri, dizinin Starz'ın o karanlık tarzı ile hayat bulması gibi nedenlerle American Gods'ı en iyiler listeme aldım.



Bu sene izlediğim ve favorilerim arasına giren, kitaptan uyarlama bir başka dizi de The Handmaid's Tale... Kurgusu basit gibi görünse de, işlenen tema ve vurgulanan noktalar dikkat çekici. Diziyi izleyip de bazı sahnelerden etkilenmemek, rahatsızlık duymamak çok zor. Rahatsız olsam da dikkatimi başka bir şeye yöneltemedim; sıklıkla ufak aralar vererek izledim bölümleri, fakat bu aralarda da diziyi aklımdan çıkaramadım. İnsanın içine işleyen, fazlasıyla etkileyici bir yapım.



Mindhunter'a, Fringe'in biricik Olivia Dunham'ını tekrar ekranlarda göreceğimiz dizi olarak başlamıştım :) Dizinin, Criminal Minds ile True Detective karışımında bir havası var. Seri katillere yaklaşımı ile Criminal Minds'ı andırsa da; dizideki olaylar, CM'dan kronolojik olarak önce yer alıyor ve CM'daki birimin nasıl kurulduğunu anlatıyor. Karakterlerin diyalogları ve dizinin atmosferi, bana True Detective'i çağrıştırdı biraz. O nedenle, bu iki diziyi sevenlerin Mindhunter'ı da seveceğini düşünüyorum.

5. Legion


Anlatımı ve verdiği tat klasik süper kahraman dizilerinden çok farklı olan bir yapım, Legion... Konuların işlenişi karışık olduğundan dizi, izleyicinin bütün dikkatini talep ediyor. O açıdan izlemesi zor bir yapım olsa da, her bir sahnesi resmen görsel şölen ;) Hakkında çok bir şey bilmeden başlamıştım diziye; izledikten sonra ise tüm wiki sayfalarını bir oturuşta incelemiştim :D Spoiler niteliğinde bazı bilgilere denk geleceğiniz için, benim gibi yapmanızı tavsiye etmem; kimin kim olduğunu tam olarak bilmeden izlerseniz, diziyi anlamada bir tık daha zorlanacaksınız fakat dizinin seyri daha keyifli olacaktır ^_^

İzlediğim En İyi 5 Film

İzlediğim filmleri not edeceğim bir uygulama hala bulamadığımdan, liste için yine aklımda kalan filmlerden seçim yaptım. Filmler için Tv Time gibi pratik ve kullanımı zevkli bir uygulama bilenler, uygulamanın adını aşağıya yorum olarak bırakırsanız sevinirim ^_^



İzlemekten en çok keyif aldığım Marvel filmerinden biriydi, Thor: Ragnarok... Görsel açıdan fazlasıyla tatmin edici sahneleriyle, aksiyon dolu senaryosuyla, karakterleriyle bütünleşen oyuncularıyla Thor: Ragnarok bu yıl izlediğim en iyi filmler listemde ilk sıralarda yer alıyor. Filmin her ögesine -ama en çok da oyuncuların, karakterlerine kendilerinden bir şeyler katmasına- bayıldım. Sanırım, Thor: Ragnarok'u diğer Thor filmlerinden ayıran ve bu kadar başarılı yapan da bu... Chris Hemsworth'ün şapşallığını Thor'da, Tom Hiddleston'un ciddiyetini Loki'de görmek müthişti.



Bu yıl izlediğim en iyi filmlerden biri de Edge of Tomorrow'du. Filmin senaryosu kafa karıştırıcı ve şaşırtıcı, savaş sahneleri ise insanın gözlerini bir an olsun ayıramayacağı heyecanda... Uzaylıların gerçekçi olduğu, temposu yüksek ve oyunculuğu etkileyici bir bilim kurgu arayışında olanlara bu filmi tavsiye ederim. Özellikle de bilgisayar oyunu oynamayı sevenlerin, Edge of Tomorrow'a bayılacaklarını düşünüyorum ;)



Eğer Agatha Christie romanları bir film olursa tam da böyle olmalı, dedirtecek bir yapım. Sürprizlerle dolu senaryosu, kaliteli oyuncu kadrosu, hayran bırakan mekan ve kostümleriyle Crooked House'u büyük bir zevkle izledim.



Baby Driver ilginç karakterleri, aksiyonu ve heyecanı bol senaryosuyla izlemesi keyifli bir film. Dikkatle seçilmiş şarkıları ve bu şarkıların senaryoya bir yapboz gibi uyması ise bu zevki bir tık üste taşıyarak tam bir ziyafete dönüştürüyor. Böylesine yetenekli oyuncuları -özellikle de Ansel Elgort'u- izlemek, Elgort'un oyunculuk yeteneğini nasıl da geliştirdiğini görmek ayrı bir güzeldi.



Bu tarz casus filmleriyle pek ilgilenmediğim halde Atomic Blonde, çizgi romandan uyarlama olduğu için olsa gerek, dikkatimi çekmeyi başardı ve bu yıl izlediğim en iyi filmler listeme girdi. Filmin senaryosu, özellikle de sonu, şaşırtıcı ögelerle dolu; Charlize Theron'un bire bir dövüş sahneleri ise nefes kesici güzellikte... Aksiyon sevenlerin bu filme mutlaka bakması gerektiğini düşünüyorum :)


post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , , , ,

DIY: 4. Doktor'un Atkısı


Upuzun bir aranın ardından herkese merhaba :) Eğitimlerdi, işti, örgüydü derken blogla ilgilenemedim. Şu önümüzdeki haftalarda da buralarda pek olamayacağım. Ama her şeyi düzene oturtur oturtmaz geri döneceğim ^_^ Hem bloga yavaş yavaş geri dönmek hem de bu süre zarfında buraların boş kalmaması için bir DIY yazısı hazırladım.

Aslında örmeyi bitireli birkaç ay oluyor; hatta atkıyı kullanmışlığım bile var. Ama fotoğraf çekmeye zaman bulamadığım için yazıyı hazırlayamadım. Geçen hafta Doctor Who'nun yılbaşı özel bölümünün fragmanını görünce gaza geldim ve fotoğrafları sonunda çekebildim. Doctor Who'dan ayrılan Capaldi'yi anmak ve 13. Doktor'a hoş geldin demek için bu DIY yazısını şimdi, özel bölüm haftasında paylaşıyorum.

4. Doktor'un kullandığı atkılar sezona göre çeşitlilik gösteriyor. Bir bu rengarenk atkıyı, bir de morlu turunculu bir başka atkıyı kullandığını görmüşsünüzdür. Ben, Doctor Who denince akla ilk gelen bu atkıyı örmek istedim.

Ayrıntılara geçmeden önce, buradaki ana kaynaktan yararlandığımı belirteyim. Yazıda bahsedeceğim kaynaklar, o sitenin farklı bölümleri. Örgü deseninden iplerin renklerine kadar Doctor Who atkılarıyla ilgili her şeyi orada bulabilirsiniz ;)


İp ve şiş almadan önce bu atkının hangi versiyonunu öreceğinize ve atkınızın uzunluğuna karar vermelisiniz. Öreceğiniz atkı replika olsun istiyorsanız, bazı renklerden birer tane daha almanız gerekebilir. Ben, günlük hayatta kullanabileceğim bir DW atkısı istediğimden her renkten birer yumak aldım. Atkı ve püskülleri için bu kadar ip fazlasıyla yetti bana.

Aldığım ipler ise Alize'nin Süperlana Klasik koleksiyonuna ait. Bu ipleri 4 numara şiş ile örmeyi tercih ettim ben. Siz de bu renk ipleri kullanmayı düşünüyorsanız yumakların parti numaralarına dikkat edin. Renk tonları bu numaraya göre değişiyor.

Şuradaki yazı, renk tonu konusunda çok işime yaradı benim. İpleri evimin yakınındaki bir tuhafiyeciden aldığım için istediğim her rengi bulamadım. Mesela, benim aldığım kırmızı biraz daha kiremit rengine yakın bir renk olsaydı, kahverenginin de turuncu tonu biraz daha ağırlıklı olsaydı daha iyi olabilirdi. Aynı koleksiyona ait, çok fazla renk seçeneği olan bir tek bu grup vardı. Ben de içlerinden, sitede verilen renk tonlarına en yakın olanları seçtim.

İsterseniz siz, farklı marka ve koleksiyona ait iplerden çok daha uygun bir renk şeması oluşturabilirsiniz. Renk seçerken iplerin içeriğinin ve kalınlığının uyuşmasına özen gösterin.

Şuradaki Slytherin atkımda yaptığım gibi, bu atkımda da yün karışımlı yumakları tercih ettim. İmkanınız varsa, yün içeren iplerden almanızı tavsiye ederim; daha sıcak tutuyor :)


Doktor'un o çılgın uzunluktaki atkısından ziyade, günlük hayatta kullanabileceğim uzunlukta bir atkı istediğimden bahsetmiştim. İşte, bu yüzden desen konusunda başlarda zorlandım. Önümde iki seçenek vardı: İlki, aldığım iplere uygun olan şu deseni kullanacak ve istediğim uzunluğa ulaştığımda deseni yarıda bırakarak örmeyi bitirecektim. Diğeri ise desendeki renk oranının korunduğu, istediğim uzunluğa uygun olan yeni bir desen oluşturacaktım. Deseni yarıda kesmek istemedim çünkü atkımda, desendeki bütün renklerin bu renk geçişleriyle bulunmasını istiyordum. Bu yüzden, en kısa atkı olan 14. sezonun atkısını örmekten de vazgeçtim. Benim istediğim 12. sezonun desenine sahip, 2,5 metre civarında bir atkıydı. Bu konuda çok araştırma yaptım ama hiçbir şey bulamadım. Ben de biraz karışık gibi görünen şu seçeneği keşfettim; en kalın ip için hazırlanmış şu örgü desenini kullandım. İplerim ve şişlerim, tavsiye edilenden ince ve küçük olduğundan atkım çok daha kısa olacaktı. Desen sayfasının üstünde verilen örgü numune bilgilerini kullanarak, öreceğim atkının uzunluğunu tahmini olarak hesapladım. Atkının 2,5 metreye yakın bir değer çıktığını görünce bu seçeneği uyguladım.

Örgü gerilimi kişiden kişiye değişir. Ben parmaklarımı biraz serbest bırakarak, çok germeden örüyorum. Ama siz çok sıkı örüyorsanız, atkınızın boyu daha kısa olacaktır. Bu yüzden, atkıya başlamadan önce ufak bir numune örmenizi tavsiye ederim. Desenlerin örgü bilgileri ile kendi numunenizi karşılaştırarak atkınızın tahmini olarak ne boyutlarda olacağını hesaplayabilirsiniz.


4. Doktor'un atkısında düz örgü tekniği kullanılıyor; her sıra aynı şekilde, düz örgü ile örülüyor. Bu yüzden, renk geçişleri atkının bir yüzünde görülüyor. Düz örgü demişken, sitede sunulan örgü desenlerini incelerken dikkat edin. İlk sayfada sunulan desende yer alan numaralar, örgü sıralarını temsil ediyor; ikinci sayfadaki numaralar ise çıkıntı yapan sıralar. Örneğin, yukarıdaki fotoğraflardaki bej rengi parçanın 5 tane çıkıntı yapan sırası var fakat orası 10 sıralık bir kısım. Diğer sıralar, çıkıntıların arasında olduğu için gözükmüyor.

Slytherin atkımda ilk ilmeği örmeden aldığım için, renk geçişi yaparken sorun yaşamıştım. Bu sefer, ilk ilmeği örüp son ilmeği örmeden bırakmayı tercih ettim. Atkının genişliğini biraz azaltarak 42 ilmek ile atkıma başladım. Buradaki deseni baştan sona takip ettim. Sonuç olarak, 22 cm genişliğinde ve 2,48 cm uzunluğunda bir atkı ördüm; püsküllerle beraber atkının uzunluğu 2,74 cm'yi buluyor. Düz örgünün kullandıkça boylamasına daha da esneyeceğini hesaba katarsak, 4. Doktor'un atkısını andıran uzunlukta fakat ayağıma dolanmadan rahatlıkla kullanabileceğim bir atkım oldu ^_^


Atkıda ip taşıma olmadığından, her renk değişiminde ipleri kestim. Kesmeden önce de atkının içine dokumaya yetecek kadar ip bırakmaya dikkat ettim. Bu ipleri nasıl birleştireceğiniz konusunda bir fikriniz yoksa, sizi buraya alayım. İplerin nasıl bağlanacağı ve atkıya dokunacağı resimli bir biçimde, çok güzel açıklanmış. Ben de, bire bir olmasa da, oradaki teknikleri uyguladım.


İpleri de hallettikten sonra sıra püskülleri eklemeye geldi. Püskül sayısı, ipin kalınlığına göre değişiyor. Kalın ipler için 10 püskül yeterliyken, ince ve orta kalınlıktaki ipler için 12 püskül tavsiye ediliyor. Ben, 13 püskülü daha çok yakıştırdım atkıma. 12 püskül ile, püsküller arasındaki boşluk gözüme batıyordu. Püskül sayısını bir artırınca bu sorunu çözmüş oldum. Her renkten birer ip aldım ve üçer ilmek arayla 13 püskülü ekledim.

Püskül iplerinin ikiye katlanacağını göz önünde bulundurarak, istediğiniz uzunluğun iki katını kesin. Hatta, istediğiniz uzunluktan birkaç santim uzun kesmeniz daha iyi olur. Ben, ipleri 35 santime yakın kestim. Püskülleri ekledikten sonra, iplerin uçlarını birkaç parmak kırptım. Püskül uzunluğuyla ilgili herhangi bir bilgiye rastlamadığım için sitede yer alan fotoğrafları baz aldım. Püsküller, mordan sonra gelen bej rengi kısımla aşağı yukarı aynı uzunlukta görünüyor. Ben de bu oranı uyguladım. Ama siz, püskülleri istediğiniz uzunlukta kesebilirsiniz.


Eylül ortası gibi başladığım atkımı bir aya kalmadan, ekimin ilk haftasında bitirdim. İpleri dokuyup püskülleri de ekleyince ortaya, hem zaman yolculuğuna hem de günlük kullanıma uygun böyle renkli bir parça çıktı :)

Atkının örgü tekniği düz örgü olduğundan, örmesi oldukça kolay. Atkınızı sıcak içeceğinizle birlikte favori Doctor Who bölümlerinizi izlerken örebilirsiniz. Böylece, el yapımı atkınız gibi örerken geçirdiğiniz zamanlar da kıymetli olur. Örmeye başlayacaklara şimdiden kolay gelsin ;)

-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-*-

Güncelleme (08.02.2020): Herkese merhaba! Atkıyı iki yıldan uzun bir süredir kullanıyorum. Bu sürede olanlara kısaca değineyim.

Atkı, gariptir ki uzamadı :D Yer çekimi ve püsküllerin ağırlığı atkıyı aşağı çeker, sıraların arasındaki boşluklar artar diye tahmin ediyordum ama olmadı. Atkıyı her kullanışımda atkı uzuyormuş gibi hissediyorum ama, az önce ölçtüğümde uzunluğun aynı olduğunu gördüm. Atkı esnek bir yapıda olduğu için bana böyle geliyor, muhtemelen. Bir diğer ihtimal de atkı boynumdayken, gerçekten de uzuyor; ama çıkarınca yapısı gereği kendini hemen topluyor. Uzun yıllar kullandıktan sonra nasıl olacak, merak ediyorum doğrusu...

Kullanımının çok kolay olduğunu belirteyim. Atkı geniş olduğundan, boynuma dolayınca ikiye katlandığı oluyor. Ama örgü stilinden dolayı katlamalar rahatsız etmiyor. Hatta aksine, bu atkı daha ince olduğundan o katlamalar beni sıcak tutuyor.

Bu atkının da tüylenme yapmadığını ve varla yok arası bir ağırlıkta, yumuşacık bir atkı olduğunu söyleyerek yazıya noktayı koyuyorum.


post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , , ,

Yorum: Alan Moore & Dave Gibbons - Watchmen

Tür: Çizgi Roman, Grafik Roman
Goodreads Puanı: 4,35 (410.027 oy)
Orijinal Adı: Watchmen
Yayınevi: İthaki Yayınları
Çeviri: N. Can Kantarcı
Basım Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 456
KİM GÖZLEYECEK GÖZCÜLERİ?

Seksenli yılların ortasında Alan Moore ve Dave Gibbons, çizgi roman tarihini kökten değiştiren ve popüler kültürün çizgi roman algısını yeni baştan yazan eşsiz bir eser yarattılar: WATCHMEN. Sıklıkla çizgi romanların ciddiye alınmasını sağlayan ilk eser olduğu söylenen WATCHMEN, süper kahramanların çok yönlülüğünü, psikolojik karakter derinliğini olabilecek en gerçekçi biçimde yansıtan yegâne eser.

Amerikalı süper kahramanların varlığının bile tarihe farklı bir yön verdiği bir dünyada, Amerika Vietnam Savaşı'nı kazanmıştır, Nixon hâlâ başkandır ve Soğuk Savaş devam etmektedir. WATCHMEN bir cinayet öyküsü olarak başlasa da kısa sürede tüm gezegeni ilgilendiren bir komplonun izleri ortaya çıkar. Nihayetinde, tekrar bir araya gelmiş bu kahramanlar -Rorscach, Gece Kuşu, İpek Hayalet, Dr. Manhattan ve Ozymandias- inançlarının sınırlarını zorlamak ve iyi ile kötünün çizgisinin nereye çizileceğini kendilerine sormak zorunda kalacaklardır.

Bu edisyonda, eserin yaratılış sürecindeki daha önce yayınlanmamış çizim taslakları ve çizer Dave Gibbons'ın yeni önsözü de metinlere eşlik ediyor.

HUGO ÖDÜLÜ KAZANANI
LOCUS ÖDÜLÜ KAZANANI
EISNER ÖDÜLÜ KAZANANI

"Grafik romanda bir dönüm noktası."
-Time

"En büyük esin kaynaklarımdan."
-Neil Gaiman

"Sanatkârlığın zirvesinde bir başyapıt."
-Entertainment Weekly

"Popüler kültürün ortaya çıkardığı en iyi ürün."
Lost'un yaratıcılarından Damon Lindelof
Watchmen, 2017'nin ilk kitabıydı benim için. Kitaba aralıkta başlamış, mart ortası gibi bitirmiştim. İncelemesini yapmayı çok istiyordum fakat yazabileceğimden emin değildim, aslında hala da emin değilim. Çünkü Watchmen, yoruma ihtiyacının olmadığını düşündüğüm eserlerden biri. Üstelik bu şaheser hakkında söylenmemiş daha ne söyleyebilirim, onu da bilmiyorum. Watchmen'in yorumunun blogumda bulunmasını çok istediğim için böyle bir işe kalkıştım, işte başlıyoruz!

Başlamadan önce minik bir spoiler uyarısı yapayım. İnceleme yazısında spoiler olmasa da fotoğrafların bazıları spoiler içerebilir.


Watchmen'in süper kahramanları ele alış şekli, bu çizgi romanın diğerlerinden ayrılan en büyük özelliği sanırım. Watchmen'deki kahramanların klasik süper kahramanlarla benzerliği, farklı beceri ve yeteneklerini kullanarak savaşan kostümlü savaşçılar olmalarıyla sınırlı... Watchmen'deki süper kahramanlar -biri hariç- ne diğer süper kahramanlar gibi zarar görmez değiller, ne de insanüstü güçlere sahipler. Hepsi de içlerinde farklı derecelerde iyiyi ve kötüyü barındıran, kusurlu karakterler; emeklilik, istismar, değişim gibi gerçek problemlerle uğraşan gerçek insanlar. Watchmen'in devrim niteliğinde olmasının bir nedeni de işte bu karmaşık karakterler ve bu karakterlerin psikolojik profillerinin başarıyla işlenişi!

Kurgu da diğer çizgi romanlarda sıklıkla görmediğimiz bir atmosferi barındırıyor. Soğuk Savaş'ın neden olduğu gerginlik ve geleceğin belirsizliği her sayfaya sinmiş durumda. Olaylar, bizimkine benzer bir tarihe sahip, paralel bir dünyada geçtiği için de yazılan ve çizilen her şey daha sahici geliyor. Süper kahramanların bu sorunları ellerinin bir hareketiyle durduracak güce sahip olmamaları, sıradan insanlar gibi hareket etmeleri de çizgi romanın gerçekçiliğini artırıyor. Watchmen'in bir diğer farkı hayatı her yönüyle, sansürsüz bir biçimde işleyişi; çıplaklık, şiddet, ölüm gibi temalar çizgi romanlarda göremeyeceğimiz bir açıklıkla ele alınmış. Aynı şekilde, felsefi yönü de diğer çizgi romanlara kıyasla daha ağır; kıyamet saati gece yarısına yaklaşır, olay örgüsü ilerlerken okuyucu da karakterlerin eylemlerini, bu eylemlerin ardındaki nedenleri sorguluyor. Sadece bu derin kurgusuyla bile Watchmen, insanların çizgi romana bakışını değiştirebilecek bir eser.


Kurgusu gibi, Alan Moore'un hikaye anlatma tekniğini de çok beğendim. Ufak detaylarla olayları birbirine bağlayışı ve yumuşak zaman geçişleri hoşuma gitti. Kurgunun çizgi romandaki panellerle kısıtlı kalmamasını, anlatımın bölüm sonlarındaki çeşitli yazılarla desteklenmesini de sevdim. Watchmen'in yankısı niteliğindeki The Black Freighter ile çizgi roman içinde çizgi roman anlatımı ise Alan Moore ve Dave Gibbons'ın ustalığını vurgular nitelikte.

Watchmen'i okumadan önce filmini izlemiştim. Birkaç nokta dışında film, çizgi romanın içeriğini ekrana çok güzel yansıttığı için aralarında öyle büyük farklılıklar yok. Bu yüzden, çizgi romanın sürpriz unsurunu pek yüksek bulmadım. Filmi izlememiş olsaydım, eminim ki sayfaları merakla çevirirdim ve muhtemelen çizgi romanı aceleye getirip çoğu noktayı kaçırırdım. Fakat Watchmen, işlediği temalar ve felsefi derinliği nedeniyle sindirerek okunması gereken eserlerden. Dolayısıyla, filmi önce izlemiş olmayı o kadar da sorun etmiyorum. Hatta Watchmen için çizgi roman-film konusunda herhangi bir önceliğim de yok. Çünkü bu kurguya hangisiyle başladığınız önemli değil, yeter ki başlayın; birini bitirdikten sonra diğerini zaten merak edeceksiniz. İkisini de bitirdikten sonra, Watchmen'i daha iyi anlamak ve her şeyi en ince ayrıntısına kadar çözümlemek için okuma-izleme döngüsüne girmiş bulunacaksınız ^_^


Watchmen, kurgusu kadar çizim ve renklendirmesiyle de öne çıkmayı başaran bir çizgi roman. Panellerdeki paralellikler olsun, sembollerin tekrar tekrar kullanılıp motif haline getirilmesi olsun; bunların yarattığı ahenk, Watchmen'i bir sanat eseri haline getiriyor. Dave Gibbons'ın çizdiği her şeyin hikaye için bir anlamı, önemi var ve bu, sadece resimler için geçerli değil. Konuşma balonlarındaki farklılıkların ve değişimlerin bile bir amacı var. Balonlar, karakterleri yansıtan niteliklere sahip. Örneğin, Dr. Manhattan'ın konuşma balonu mavi renkli iken diğer insanlarınki beyaz renkte. Beni en çok etkileyen ise Rorschach'in konuşma balonundaki ayrıntılar... Kendisinin konuşma balonu, süper kahraman kimliğine ve yaşadığı o malum olaya göre farklılaşıyor. Aynı şekilde, o olaydan sonraki konuşma kalıbı da değişiyor; konuşmaları birkaç kelimelik, düz cümlelere dönüşerek yaşadığı ruhsal çöküntüyü yansıtıyor.

Can Kantarcı, Rorschach'taki bu değişimi sağlam çevirisiyle aktarmayı başarmış. Vurgu konusunda da aynı özenin gösterilmesi, sevindirdi beni. Vurguların çoğu korunmuştu ve birkaçında, çeviriye uygun olarak vurgular yeniden düzenlenmişti. Çeviri konusundaki tek şikayetim, çizimde yer alan bazı yazıların çevrilip bazılarının orijinal halde bırakılması. Onun dışında, çeviride hiçbir kusur bulamıyorum :)


Yazı tipi seçimini de beğendim. Bizde kullanılan yazı tipleri ya orijinalinin aynısı ya da ona çok yakın bir stilde; İthaki'nin yaptığı tek değişim, Rorschach'in günlüğünde tarihi belirten yazıyı kalın yapmaları. Bir de, birkaç yerde ufak baskı hatalarının yapıldığını gördüm. Fakat bunları, çizgi romanın incelemesini yazmak için sayfaları karıştırdığım sırada fark ettim. O yüzden çok fazla takılmıyorum buna. Yazıların balon içi yerleştirmeleri de uygundu; taşmalara, boşluklara denk gelmedim.

İthaki'nin sayfa numarası eklemesi, basım kalitesini bir üst noktaya taşıdı benim için. Sayfaların alt köşesinde, çizim olarak sayfa numarası var aslında. Fakat bu numaralar her bölüm sonunda sıfırlanıyor. İthaki ise sayfalara kendi numaralarını eklemeyi seçmiş. Şimdiye kadar okuduğum çizgi romanlarda, sayfa numarası olanına daha önce hiç rastlamamıştım. Bu numaraların GR'de okuma sürecimi ayarlamama bayağı katkısı oldu. Bu nedenle, ayrıntı da olsa bunu söylemeden edemedim. Ayrıca bu basımda Dave Gibbons'ın yeni önsözü ve bazı eskizleri de yer alıyor. Bu eklerin, Watchmen'i anlamaya katkısı olduğu için atlanmaması gerektiğini düşünüyorum.


Watchmen'in kurgusu derin, karakterleri gerçekçi; bunların işlenişi ise incelikli ve yaratıcı. Alan Moore ve Dave Gibbons, farklılığını neyi anlattığı kadar nasıl anlattığıyla da vurgulayan muazzam bir eser ortaya çıkarmış. Hakkında yaptığım her araştırmayla, çizgi romanın farklı bir yönünü görüyorum ve hangi açıdan bakarsam bakayım, bu çizgi roman beni her seferinde derinden etkiliyor. Kısacası, Watchmen bir çizgi romandan çok daha fazlası. Çizgi roman okuru olsanız da olmasanız da Watchmen'i mutlaka okumalısınız!




post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, , , , , , , ,

Yorum: Neil Gaiman - Kırılgan Şeyler: Öyküler ve Mucizeler

Tür: Fantastik, Öykü
Goodreads Puanı: 4,02 (45.650 oy)
Orijinal Adı: Fragile Things: Short Fictions and Wonders
Yayınevi: İthaki Yayınları
Çeviri: Zeynep Heyzen Ateş
Basım Yılı: 2016
Sayfa Sayısı: 440
Yokyer, Amerikan Tanrıları ve Anansi Çocukları gibi romanlara imza atan Neil Gaiman, Kırılgan Şeyler'de bu kez öykü ve şiirleriyle çıkıyor karşımıza. 2007'de Locus ödülünü kazanan bu derlemede, "Zümrüt Dosya", "Kapanış Saati", "Güneş Kuşu" ve "Koltuğa Ekim Oturduğunda" gibi tek başlarına ödüllendirilmiş öykülerle birlikte bir Amerikan Tanrıları öyküsü olan "Vadinin Hükümdarı" da yer alıyor.

A. C. Doyle'dan Lovecraft'a, Ray Bradbury'den C. S. Lewis'e kadar uzanan bir çağrışım zincirinin görüldüğü bu metinlerde Gaiman, edebiyatın büyülü, fantastik ama hassas gerçekliğine yakından bakmaya davet ediyor bizi. Öykülerin, tıpkı hayallerimiz ve kalplerimiz gibi kırılgan şeyler olduklarını hatırlatıyor, özellikle de kâbuslardan ve gölgelerden doğan öykülerin...
Kırılgan Şeyler'i geçen seneki kitap fuarından almıştım. Öykü okumayı pek sevmediğim için, kitabı okumayı sürekli ertelemiştim. İlkbahar başı gibi kitaba başladım. Her hafta birkaç öykü okuyarak, yavaş yavaş kitabı bitiririm diye planlamıştım. Ama bir müddet sonra kendimi durduramadım; öyküleri arka arkaya devirip kitabı bitirdim.

Kitapta giriş ve sonsöz dahil olmak üzere 35 yazı var. 33 yazının çoğu öykü, bir kısmı ise nazım şeklinde yazılan hikaye ve şiirlerden oluşuyor. Ayrıca, her yazının başında Gaiman'ın o yazıyla ilgili birkaç satırlık yazısı da bulunuyor.

Öykülerde her şey çok çabuk olup bittiğinden, anlatılan hikayenin keyfini tam olarak çıkaramadan sayfaları çevirdiğimi hissederim. Son sayfaya geldiğimde, kendimi hep daha fazlasını isterken bulurum. Şiirlerde, çeviriden dolayı aklımda sürekli bir soru işareti olur. Çeviriden kaynaklanan anlam kayıpları, kelimeler arası ahengin yitirilmesi gibi sorunlar şiir okurken aldığım zevki azaltır. Bu nedenlerden dolayı, Kırılgan Şeyler'e başlamakta tereddüt ettim. Yazarı, favori yazarlarımdan Gaiman olunca, kitabı elime almaya daha da çekindim. Fakat ilk hikayeyi bitirdikten sonra bütün korkularımın yersiz olduğunu gördüm. Nitekim, çeviri başarılıydı; anlatılan hikayelerse Gaiman'ın sınırsız hayal gücünden parçalarla doluydu.


Kırılgan Şeyler'i bu kadar çok sevmemin başlıca nedeni, Gaiman'ın hayal gücüne açılan kocaman bir kapı işlevi görmesiydi. Gaiman'ın romanları, kendisinin o muhteşem hayal gücüne ancak pencere aralayan bir düşüncenin uzunca işlenmiş hali. Kırılgan Şeyler ise kendisinin onlarca yaratıcı fikrinin bir arada toplandığı bir eser. Kitaptaki her bir yazı, Gaiman'ın hayal gücünden birer parça... Neler düşündüğünü, nasıl düşündüğünü, neden yazdığını, hayal gücünün ve üslubunun farklı yönlerini Kırılgan Şeyler'deki bu yazılarda ve yazıların mini önsözlerinde daha net gördüm. Bu yüzden, öykü okumayı sevmediğim halde, Kırılgan Şeyler'i severek okudum.

Kitabın sevdiğim bir diğer özelliği de Gaiman'ın üslubunun ve hikayeyi anlatma becerisinin geçirdiği değişimi göstermesiydi. Kitapta, Gaiman'ın ilk hikayeleri de bulunuyor. Olay örgüsündeki klişe olgular, anlatımdaki aşırılıklar, karakterlerin basmakalıp davranışları, tam olmamış dedirten kelime seçimleri gibi bazı özellikler bu hikayelerin Gaiman'ın ilk yazıları olduğunun işaretini veriyor. Fakat bu demek değil ki bunlar, kimsenin okumak istemeyeceği başarısız yazılar... O zaman bile hikayelerinin ardındaki fikirler yaratıcı ve ilgi çekici; anlatımındaki o büyü de orada, okuyucuyu hikayeye çekmeyi başarıyor.

Kitaptaki bütün yazıları beğenerek okusam da bazılarını daha başarılı bulduğum, favorilerim arasına koyduğum oldu. Zümrüt Dosya, Koltuğa Ekim Oturduğunda, Acı Kahve, Hayat Hikayem, Golyat ve Vadinin Hükümdarı kitaptaki en iyi yazılardan birkaçı...


Vadinin Hükümdarı demişken... İthaki Yayınları, bu hikayeyi ayrı olarak basıp mayıs sonu gibi satışa sunmuştu. Basılan kitap, Kırılgan Şeyler'deki hikayeden 20 sayfa daha kalın. İkisi arasında fark olup olmadığını bilmediğimden kitabı almak istedim. Kırılgan Şeyler'i bitirdikten hemen sonra Vadinin Hükümdarı'nı da okudum. Hem Kırılgan Şeyler'in son hikayesi olduğu için hem de hakkında söyleyeceklerim bir paragrafı geçmeyeceği için Vadinin Hükümdarı ile ilgili düşüncelerimi şuraya sıkıştırayım :)

Öncelikle, Kırılgan Şeyler'deki basımı ile yeni çıkan kitap edisyonu arasında bir fark olmadığını söyleyebilirim; metinlerin yazı puntosu ve çevirmeni aynı. Sadece, sayfa sayıları farklılık gösteriyor. Kırılgan Şeyler'deki Vadinin Hükümdarı'nda sonraki bölüm aynı sayfada, yazının bir satır altından devam ediyor. Kitaptaki metnin bölümleri ise sonraki sayfalardan başladığı için sayfa sayısında farklılık var.

Gölge gibi ben de Amerikan Tanrıları'na noktayı koyalı birkaç yıl oldu. Vadinin Hükümdarı'nda, yaşananların iki yıl sonrasında olanların anlatılması bu yüzden hoşuma gitti. Özlediğim kurguya ufak bir pencere açmış; karakterlerin neler yaptığına, hayatlarına nasıl devam ettiğine bakmış oldum. Kısa bir süreliğine de olsa, tanrılar ve büyüyle dolu o eski dünyaya dönmek güzeldi ^_^


Kitabın çevirmeni Zeynep Heyzen Ateş'i, başarılı çevirisinden dolayı tebrik etmeden geçemeyeceğim. Özellikle şiirlerde, anlamı ve ahengi koruyarak yaptığı akıcı çevirileriyle müthiş bir iş çıkarmış.

Kırılgan Şeyler, tam bir Neil Gaiman kitabı; hikayelerinde ve şiirlerinde Gaiman'ın sınırsız hayal gücünü, karanlık üslubunu ve yaratıcı bakış açısını barındıran renkli bir derleme. Gaiman'ın o muhteşem kafasında neler olup bittiğini anlatmaya en çok yaklaşan eser olduğu için, Kırılgan Şeyler'i herkese tavsiye ediyorum :)



Elbette peri masalları bulaşıcıdır. Birini yakalayabilirsiniz veya birine yakalanabilirsiniz. Onlar bizden çok uzun zaman önce bu dünyada yaşamış kişilerle ortak noktamızdır.





post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, ,

Yorum Cadısı 5 yaşında!


5 yıl önce, bir çılgınlık yapıp blog açmaya karar vermiştim. 4 Temmuz'da blogumu açıp ilk yazımı paylaşmıştım.

Bugün, Yorum Cadısı 5. yaşını dolduruyor. Az değil, 5 yıl oldu; düşüncelerimi paylaştığım, kendimi geliştirdiğim ve bana yeni arkadaşlıklar kazandıran dolu dolu 5 yıl!

Desteğiniz ve yorumlarınız için teşekkürler! Birlikte daha nice güzel senelerimiz olur, umarım :)

post signature
Paylaş:
Devamını Oku
,

Bu ay ne(ler) okudum (Haziran/2017)


Merhaba! ^_^ Bu ayı da bol dizili, bol filmli geçirdim. Öyle ki, izlediğim diziler için birkaç Dizi Notları yazısı hazırlamayı bile düşünüyorum; temmuz bitmeden yazıları tamamlayabilirim umarım :)

Ekran başında geçirdiğim süreye rağmen, okuma performansımı geçen aya göre yüksek tuttuğum için mutluyum. Bu ay ikisi çizgi roman olmak üzere toplam 4 kitap okudum.


Uzun zaman önce başlayıp devamı elimde olmadığından yarım bırakmak zorunda kaldığım Buffy'lere başlamıştım bu ay. Albüm 3 ile seriye kaldığım yerden devam ettim. Albüm 4'ü de okuyarak seriyi yarıladım. Buffy'lerin ikisi de benden tam puan aldı; yorumlarını çizgi roman serisini bitirdikten sonra seri olarak gireceğim.

Kırılgan Şeyler, beklediğimden çok daha güzeldi. Öykü sevmediğim için Kırılgan Şeyler'e çekinerek başlamıştım. Ama Gaiman'ın renkli hayal gücü, işte... Her öyküyü, her yazıyı büyük bir zevkle okudum :)

Vadinin Hükümdarı'nı ise Kırılgan Şeyler'in hemen ardından okuyup bitirdim. Bu hikayenin Kırılgan Şeyler'de bulunduğunu bilsem de, arada bir fark olup olmadığına bakmak için almıştım kitabı. Vadinin Hükümdarı'nın yorumunu ayrı olarak girmek yerine, hikayeden Kırılgan Şeyler'de kısaca bahsetmeyi düşünüyorum.

Haziran ayında sizler hangi kitabı/kitapları okudunuz?


post signature
Paylaş:
Devamını Oku
, ,

Kitap Alışverişi | 13


Şuradaki bir önceki alışveriş yazımda Buffy'lerin eksik sayılarını almıştım. Fakat üçüncü albüm Kitapyurdu'nda tükenince, diğer alışveriş sitelerine yönelmiştim. Şansıma, kitabı Babil'de buldum. Stok durumunun birkaç kitapla sınırlı olduğunu görür görmez de en kısa zamanda siparişimi oluşturdum.

Aldıklarıma ayrıntılı olarak geçmeden önce, alışveriş sürecinden ve yaşadığım ufak karışıklıktan biraz bahsedeyim.

Babil'den 22 Mayıs'ta yaptığım bu alışverişi sırf Buffy'nin üçüncü albümünü almak için yaptım. Kargo ücreti ödememek için ilgimi çeken birkaç kitap daha attım sepete. Alışverişimi gerçekleştirdiğim sırada aldığım Buffy çizgi romanı için sitede, stoklarında 3 adet kaldığı bilgisi yer alıyordu. Fakat alışveriş sonrası aldığım otomatik e-mailde kitabın tükendiği yazılıydı. İnternetten alışveriş yaparken en sinir olduğum şey, ürünlerin stokta olmadığı halde varmış gibi gösterilmesidir. Rahat bir 2-3 saat sinirimden hiçbir şey yapamadım. NTV Yayınları kitaplarının neredeyse hepsi her yerde tükendiğinden, çizgi romanı nerede bulabileceğimi araştırmaya başladım. Kitabı satan birkaç yer buldum ve gün içinde buralara gitmeyi planlıyordum ki aklıma, Babil'e kitabın durumunu sormak geldi. Attığım maile bir saat içinde cevap aldım. Kitabın ellerinde olduğunu, diğer kitaplarımla birlikte gönderileceğini söylediler. Ben de rahat bir nefes aldım.

Kitaplar daha elime geçmeden böyle ilginç bir olay geldi başıma. Babil'den aldığım sonraki e-mailde siparişimin ikiye bölünerek yollanacağı yazıyordu; ön sipariş kitapları olan Görünmez Adam ve Vadinin Hükümdarı henüz çıkmadığından, müşteriyi bekletmemek için böyle bir çözüm geliştirilmiş. Burada bahsettiğim D&R alışveriş yazımı okuduysanız, alışverişlerin bölünmesinden artık olabildiğince kaçındığımı biliyorsunuzdur. Fakat Babil, D&R gibi değildi ve siparişimin ilk yarısı hasarsız bir şekilde elime geçti.

Görünmez Adam'ın çıkışı hazirana kadar uzayınca, kalan kitapların gelmesi bugünü buldu. İlk pakette kitapların yanına defter ve ayraç koyduklarından, bu pakete koymazlar diye düşünmüştüm. Ama ikinci paketten de ayraç ve defter çıktı ^_^

Paketlerin durumundan çok memnun kaldım. İkisinde de kitaplar, balonlu naylonla sarılmıştı ve bunların çevresinde karton vardı. Paketleri Aras Kargo getirdi, kargo firmasında da bir sorun yaşamadım.

Alışverişin tek eksisi, ikici paketin geç gelmesiydi. Bunun neye bağlı olduğunu açıkçası bilmiyorum; ya yayınevinden kaynaklı geç sevk edilme söz konusu ya da siteye kitabın ön sipariş tarihi yanlış veya tahmini yazıldı. Nedeni her neyse, umarım bir daha başıma gelmez. Aynısı, yukarıda bahsettiğim karışıklık için de geçerli :)

Babil'den yaptığım ilk alışverişimdi bu. Fiyat politikalarını yeniden düzenledikleri için artık kitap fiyatları daha uygun. Siparişin yanına koydukları bu tatlı defter ve ayraçlara bayıldığımı da eklemeliyim. Yaptıkları indirimler devam ettiği sürece, bu tarz alışverişlerin devamı gelebilir ;)


post signature
Paylaş:
Devamını Oku
,

Bu ay ne(ler) okudum (Mayıs/2017)


6 ay sonra gelen bir Bu ay ne(ler) okudum yazısından merhaba ^_^ Gerek kitap okumaktan çok dizi izlediğim için, gerekse unutkanlığım ve üşengeçliğimden dolayı bu yazı dizisine devam edememiştim. Şimdi ise hem kitap okumadaki, hem de blog yazmadaki o eski tempoma yavaş yavaş geri dönüyorum :)


Bu ay iki kitap bitirdim. İlki, Doctor Who kitaplarından Dehşet Ağı'ydı. 12. Doktor ve Clara'nın dizideki karakterlerine paralel olarak işlenmesi hoşuma gitmişti. Kitabın konusu da 12. Doktor'a yakışır karanlıktaydı. Sadece sonunu beğenmemiştim; daha iyi yazılabilirdi.

Bu ay bitirdiğim diğer kitap, sancılı bir okuma süreci geçirdiğim Işık Tanrısı'ydı. Kurguyu orijinal ve fazlasıyla ilgi çekici bulsam da, kurgunun dayandığı fikrin işlenişi çok karmaşıktı. Olay örgüsünün kronolojik olmaması, karakter fazlalığı ve Hint mitolojisine olan yabancılığım gibi bazı etmenler de beni zorladı. Fakat kitabı bitirdikten sonra anladım ki, Işık Tanrısı bir kere okunup kitaplığa kaldırılacak türden kitaplardan değil... Bu yüzden, kitabı daha sonra tekrar okumayı düşünüyorum :)

Mayıs ayında sizler hangi kitabı/kitapları okudunuz?


post signature
Paylaş:
Devamını Oku